Yazar: 19:05 İnceleme, Kitap İncelemesi, Roman

Jorge Luis Borges ve Alçaklığın Evrensel Tarihi İncelemesi

İş çıkışı bir kahvelik hakkımı Beyoğlu’nda kullanmaya karar verdim o gün. Deri, siyah, yıpranmış çantamdan beni mıknatıs gibi çeken kitabımı çıkardım. Alçaklığın Evrensel Tarihi… Latin Amerika’nın babası, Gabrial Garcia Marguez, Carlos Fuentes ve daha birçok yazarın kalem babası ve hatta kimi eleştirmelere göre 20. yüzyılın en büyük yazarı olarak nitelendirilir Jorge Luis Borges. İngiliz asıllı bir ailenin çocuğu olan Borges, babasının edebiyata düşkün olmasından etkilenerek küçük yaşlarda edebiyat ile bağ kurmuştur. Bu bağ öyle derine bir yere kök salmıştır ki henüz dokuz yaşında iken Oscar Wilde’ın Mutlu Prens kitabını İspanyolcaya çevirmiştir. 1931 yılından itibaren Arjantin’in en önemli dergilerinden birinde devamlı olarak yazmaya başlamıştır. Düzyazı ve şiir imgelemesini birleştiren kendine has tarzı dikkat çekicidir.  Borges, bu tarzda birçok eser vermiştir. Aile genetiğinden ona miras kalan görme yetisini kaybetmesi ile yazılarını annesi ve sekreterine yazdıran Borges, bu sebepten ötürü kısa şiir ve denemelere çevirmiştir yönünü. Birçok ödülünde sahibi olan Borges, 14 Haziran 1986 yılında hayata gözlerini kapamıştır.

Alçaklığın Evrensel Tarihi kitabının konusu salt anlamda bir tarihsel akış değil, aslında edebi bir kurgudur. Kitap Borges dilinin çekiciliğini açık eden eserlerden biri. İslam dünyasından Vahşi Batı’ya uzanan metinler Borges’in geleneklere bakış açısını, hatta birçok kültüre dokunmanın büyüsünü de hissettirir okuyucusuna.  Toplumsal sorunların anlatımından bilinçli olarak kaçınan Borges, eserlerinde alegoriyi, zekâ oyunlarını, mizahı kullanmayı tercih ederek Latin Amerika edebiyatında ciddi bir çığır açmıştır.

Alçaklığın Evrensel Tarihi, önce Borges’in ülkesi Arjantin’de yüksek okunan gazetelerden Critica’nın hafta sonu eki için yazdığı, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği metinlerinden oluşur. Bu metinler Angel Flores’e göre aslında büyülü gerçeklik akımının Latin Amerika edebiyatında modern dönemin ilk örneklerinden sayılır. Borges, okuyucusunu metinler arasında mesafe sokmayan, yazarken başvurduğu kaynakları, kullandığı hileleri açıklıkla anlatan bir yazardır. Alçaklığın Evrensel Tarihi kitabının ilk baskısında önsözü yazarken bunlardan bahseder. Çünkü okuyucusunun okuma eylemini yaparken bunu bilmesini ister. Çünkü Borges’e göre okumak yazmaktan daha düşünseldir.

1954’te yazdığı önsözde, “öykü yazmayı göze alamayan, dolayısıyla da başkalarının masallarını bozup çarpıtarak kendini eğlendiren utangaç bir delikanlının sorumsuz oyunları” olarak nitelemişti. Bu kitapta hissedilen derin esinlenme Borges için olası bir durumdur. Poe, Kafka, H.G Wells, Valery ve daha birçok yazardan etkilenen Borges defalarca Nobel Ödülü’ne aday gösterilmiştir.

Alçak kelimesi ağır olsa da hikâyelerin kahramanlarının ve yaşadıklarının altında yatan temel unsur budur. Serseriler, kabadayılar, fahişeler, tacirler, sahtekârlar ve düzenbazların sokaklarında gezdirir bizi Borges, bu kitabı ile. Kahramanları ve kahramanların yaşadıkları ile aşkın, hazzın ve nefretin yansımalarını sunar bize. Kelimenin tam anlamı ile kendimizi bir şölenin içinde buluruz. Detaylandırılmış anlatımı ile Borges bizi sarıyor, sarmalıyor, kimi zaman aklımızla alay ediyor ve kimi zaman kahramana duyduğumuz nefretle bizi sınıyor. Bu “alçak” karakterler kimi zaman ölüyor, kimi zaman maskesini kaybederek ortada kalıyor. Gerçekliğin çıplaklığı ile bize bakan kahramanları kendi kalbimizde asıp kesiyoruz. Yine de alçaklığa ayak uydurmak, alçakların sistem içinde kabul görmesi, hatta sistemin alçaklığı teşvik edici bir tarafı olması kitaptaki hikâyeyi normalleştirirken, diğer tarafınız okuyucuyu irrite ediyor. Borges bu tarzı ile düşsel yolculuğu şifreleyerek hem kahramanı hem de okuyucusunu metnin içine hapsediyor. Alçaklığın Evrensel Tarihi kitabının ana izleğinde Poe’nun dedektiflik öykülerinin izlerine rastlarız. Borges bunu hissettirmekten kaçınmaz. Amerikalı şair Richard Howard Alçaklığın Evrensel Tarihi kitabı için şöyle der:  “Borges’n bütün kitapları arasında en parlak, en çılgın ve en mantık dışı olanlarındandır. Kuşku uyandıran bir üslupla yazılan eser, bütün üslupları hatta kendininkini bile tehlikeye atmaktadır ve insanlığın edebiyata en çok güven duyduğu bir dönemde yaşadığımızı bize bir kez daha hatırlatmaktadır.”

Borges bu kitapta kahramanları ile yaşamış, onlara birlikte “alçaklık” etmiş, onların gözünden olayları değerlendirip kurguyu öyle planlamıştır sanki. Bu üslubu ile okuyucu sinema izleyicisi hazzını yaşar. Borges’in hikâyelerinde göze çarpan en önemli özellik, düşsel olarak kurgulanan, ancak gerçek olduğu ifade edilen hikâyelerin tam olarak üst kurmaca bir yapıya sahip olmasıdır. Kum kitabının girişinde şöyle der Borges: “Çizgi sonsuz sayıda noktalardan oluşur; düzlem ise sonsuz sayıda çizgilerden, oylum sonsuz sayıda düzlemlerden üst oylum da sonsuz sayıda oylumlardan… Hayır, kesin olarak bu bir moregeometrico değil, öyküme başlamanın en iyi yolu. Her düşsel öykünün gerçek olduğunu belirtmek moda oldu günümüzde ama benimki gerçek”

Borges gerçeğe bağlı kalarak yalanlar uydurduğunu kabul eder, bu yüzden okuru onun hilelerine ve labirentlerine hazırlıklıdır ve hazırlıklı olmalıdır. Michel Foucault’ya göre labirent, “Kaybolunan yer değil aksine içinden her çıkıldığında kaybolunmuş hissi veren yerdir.” Belki Borges için de öyledir. Kim bilir!

Visited 32 times, 1 visit(s) today
Close