Yazar: 18:17 Deneme

İzlemek mi İzlenmek mi?

Çok aciz, çaresiz bir mevzudan bahis açmak istiyorum Melodi. İçim dolu; taşmasa kelimeler, sözcüklerim can yakacak sanırım. Öyle bilenmiş hayal kırıklıklarım var ki dokunsan parçalanırsın. Kaç saat, kaç gün konuşsam azdır rahatlamaya. Azdır bir adım daha atmaya yetecek gücü toplamaya. Dokunsan, ben parçalanacağım. Bir şey deme sakın, sadece dinle.

Bugün çok insan gördüm; gördüklerimi tanıdım; tanıdığımı sandıklarımı yeniden tanıdım; tanıdıkça da bilendi duygularım. Duyguları var eden anlar, anılar öyle güçlü ki Melodi, öğrendiğim şey ne kadar alelade olsa da pişmanım demeyeceğim. Amiyane bir tabirle insan, âdeta adice olan yaşanmışlıklarla görüyor, hissediyor ve öğreniyor.

Şimdi, özenilen, özenti, özenen ve izleyenlerden oluşan bir toplum düşle Melodi. “Düşün,” demiyorum çünkü insanlar korkuyorlar “düşünmek” eyleminden. Sözüm sana değil elbet, benim dilim alışsın amaç. Korkutmadan, usulca anlatmak derdimizi. Farkında mısın sahiplendim sorunumuzu. Düşlemeye başladım bile. Düşlersen dâhil olursun, düşünürsen sadece mantık yürütürsün. Çoğunluk için gerçekleşen şey bu. Sen dâhil ol istiyorum, hayatıma, gördüklerime… 

Özenti durumunu sahiplenmiş o kadar insan var ki bilsen şaşarsın. Aslında pek de insan yokmuş dersin; malum hepsi aynı, hepsi bir… Çoğu kişi farklı davranılmayı, farklı olmayı isterken hep birbirilerine benzemeye, kabul görmeye mücadele davasında. İzliyorum da pek bir sıkıcı… Pek bir üzücü… Nasıl yapar insan kendine bunu? Ben anlamıyorum. Böyle basit olmayı nasıl başarıyor, bilmiyorum. Birebir aynı olmak, anbean taklit etmek yorucu değil mi? O ne istiyor, ne düşünüyor, ne alacak, neyi beğenecek, ne zaman neye gülecek, sevecek mi, yalnız mı kalacağım diye düşünmeye çabalamak hiç mi yormuyor, bunaltmıyor? Ben izlerken çok bunaldım da… Yalnız izledim, sevilmeden… Çok hem de… Hiç sevilmeden, çok yalnız olarak… Aynı şekilde gülmeye çalışmak, aynı giyinmek, aynı şeyleri yemek, sırf o dalga geçiyor, sevmiyor diye en yakın arkadaşıyla alay etmek hiç mi guruna dokunmuyor? Ben izlerken benim gururum incindi. Alay edilen, kırılan o arkadaştan daha çok incindi. Yalnız kalmaktan korkanların “kutsal yalnızlık” edebiyatı altında nasıl da sinmiş bekler olduğunu ben izlerken görüyorum. O sinmiş olan da bir izleyen; o da beni izliyor. Sadece beni. Kendini görse belki biraz, yalnızlıktan korktuğunu fark edecek ve hep yalnız olduğumuzu da. Sonra belki de kabul edecek her şeyi. Bu kadar çok bağırmayacak da belki: “Yalnızlık kutsaldır!” Bağırmasın, yazık. Onun çaresizliğini izlemek acı veriyor bana. Ben ona üzülüyorum ama o beni acımasızca izlemeye, eksiltmeye devam ediyor. Beraber eksiliyoruz. Yazık!

Melodi! En çok da ne dokundu biliyor musun? İzlerken çürüdüm, kurtlandım. Onca gün, onca saat hiçbir şey yapamamaktan gocundum, kendime. Özenilen olmayı hiç istemedim ben Melodi. Özenilen olmak demek, izlenilmek demek. İnsanlar öyle bayağı, öyle bilinçsiz ki orijinalini taklidinden ayıramadığı için çabuk harcıyorlar kıymetli olan şeyleri. Çabuk kaybediyorlar sahip olduklarını; acı olanı, kaybettiklerinin de farkında değiller. Üzgünler fakat asıl sebebini bilmiyorlar. Mutlu değiller ve yanlış kaynağa yöneliyorlar. Daha da uzaklaşıyorlar mutluluktan ve artık “uzağı izlemek” derinlik katıyor sanmaya başlıyorlar.

“İzlemeyin beni! İzlemeyin, yeter!” diye bağırmak istiyorum, avaz avaz, durmadan, nefes almadan. Ben zaten nefes alamıyorum ki Melodi. Sen varsın dizlerine uzanıp saçlarımı okşattığım, sıcacık avuçlarında ısındığım sen varsın. Belki küçücüksün, belki yetişemiyorsun her şeye ama sen varsın yanında kaldığım, yanımda kalanımsın. Düşlere sığdırdım seni, düşlere sakladım. Bulamasın izleyenler, uzanamasın o kirli elleri sana, diye. Bir kere gördüler mi seni, tükenmeye başlıyorsun, eriyorsun kum buz, cam kırıkları gibi dağılıp yine kendine batıyorsun. Gittiğin her yer iz kokuyor, kalabalık kalıyorsun, parça parça artıyorsun kaldıkça. Bütünleyenini arayanlara sesleniyorum: “Gittiğiniz yolda bütünleyenini bulan gördünüz mü?”

“İzlemeyin ne olur!” İzlenildikçe izlediklerim daha da besleniyor, büyüyor, canlı kalıyorlar. Onlar güçlendikçe ben zayıflıyorum. Ellerim ufacık kaldılar, kayıyor parmaklarımın arasından tuttuklarım, tutunduklarım. Ayaklarım mı küçülüyor yoksa omuzlarımın yükü mü ayaklarımın taşıyamayacağı kadar büyüdü, emin değilim. Her türlü kendime ulaşamıyorum. Adımları küçülüyor insanın izledikçe… Gördükçe küçülüyor her şey… Görüldükçe var olanların güçlendiği, güçleneceğine inandığı zamanda ben nasıl küçülürüm? Hiçbir şeyden emin değilim, sadece ben küçülüyorum. Kaybolmuyorum da… “İzleme, ne olur!” diye bir an tutamıyorum, içimden kopup yankılanıyor duvarlarda, pencerelerde… Penceredeki perde sallanıyor. Korkuyorum, kendimden, var olmaktan. Belki biraz daha küçülsem aralık pencereden bir toz kütlesi olarak dağılacağım dünyaya. Daha çok şey izleyeceğim, korkuyorum izlemekten, gördüklerimden korkuyorum. 

Kocaman bir sapkınlık var ortada: parafili; röntgencilik. “İzleyerek öğrenme” adı altında birçok sapkınlık örtbas ediliyor, normalleştiriliyor. Mimar izleyerek inşa ediyor, çocuk izleyerek büyüyor, ebeveynler çocuklarını izleyerek enerjilerini tazeliyor, utangaç izleyerek kendini tatmin ediyor, yazar izleyerek yazıyor, şair izleyerek âşık oluyor ve yine izleyerek hislerini büyütüyor, hayranlar izleyerek büyüleniyor ve teşhirciliğe soyunuyor. Hep bir beslenen ve besleyen döngüsü… Röntgenci ve teşhirci bütünü. İzleme ve izlenme açlığından analiz etmeyi kaçırıyorlar; asıl görmeyi, farkındalığı… Galibiyeti teslim olmakta ve adına da dâhil olmakta sananlar ne büyük bir hüsran içindeler. 

Melodi, biliyor musun, düşündüm de, belki de daha az yaşamalılar. Dolu dolu değil, daha az yaşamalı, durmalılar belki de. Dursun, dursunlar istiyorum. Dağılsın oradaki kalabalık. Onlar daha az yaşarlarsa ben de belki daha az görmüş olurum. İzlemek ağır geliyor. İzlenilmek daha ağır… Sanki hiç bitmeyecekmiş her şey gibi… Hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyorum ve korkuyorum Melodi. Ölümlü olmak ne lütuf! Bir gün biteceğini bilmek, rahatlatıyor. Bir gün bitecek; izlediklerim, izleyenlerim o gün bitecek. İşte o zaman, ben doğacağım, sadece ben, kendim olarak, içimde sadece ben kalarak, tertemiz, saf… O gün Melodi, o gün kavuşacağız. 

Mutluluk, hep uzaktadır, diye bir şey var (!) Uzağa bakın (!) Derinlik katın, sonra da derine bakın (!) Bakan birileri hep var (!) Bakan birilerinin olduğu yerde mi olmalıyız Melodi?

Rabia Kaçmaz

Rabia Kaçmaz
Latest posts by Rabia Kaçmaz (see all)
Visited 14 times, 1 visit(s) today
Close