“Sonbaharda bir yol gibi: Tertemiz süpürülür süpürülmez yeniden kurumuş yapraklarla örtülür.”
(Franz Kafka, Aforizmalar, s.13)
Acelesi yok Kavin. Yaşanılacak telâşlar, çekilecek yokluklar, sevinilecek küçük anlar, kaçınılmaz ayrılıklar, yapılacak tembellikler var. Ve bunlar olurken yerimizde duramadığımız dakikalar… Tam zamanıdır şimdi güz yapraklarını dökmenin. Alma ablukaya gözyaşını, dök. Doğur utanmadan yersiz kuruntularını. Elbet o da yorulacaktır revan olmaktan. Güz gibi yaşlanacak vehimlerin. Vehmin, “Bu kadarı kâfi,” demeyi öğrendiğinde yeniden çocuk olacaksın. Önüne çıkan engeller, erişemediklerine olan özlemini yineleyecek ve sen terk edilmişliğin karmaşasını yaşarken büyümüş olacaksın. Yelin inceden inceye yola çıkacak, yerini açaraya bırakacak. Söğüdün tohumları yeşerdiğinde kendine hoşça bakıp âlemin özü, varlıkların gözbebeği, sırların hazinesi olduğunu anladığında iklimin ılımanlaşacak. Beklediğin bozaran çıkıp gelecek ardından ve şeftali ağaçlarının kokusuyla dolacak sırça köşkünün bahçesi. Ne bahtsız bir köşktür ki kırılmaya mahkûm kalacaktır hep. Alışmıştır sırça köşk, olacakları beklemeyi bırakıp komplo teorilerinin uykularını kaçırmasına. Ortadoğu kadınıdır çünkü, talihi elinden doğduğu anda alınmıştır. Güz gelir sonra yine. Güzün görevi, bize uğraşıların ne kadar güzel olduğunu ya da ne kadar sonuçsuz kaldığını göstermektir. Olumsuz geri dönüşler, sevdiğin ıspanaklı börekle unutulup gider bir an için. Alışırız sünger çekmeye. Alışmayı bile bekleriz çünkü. Bir bahanen vardır elinde: Beklemek… Hiç olmazsa, “Bekliyorum,” dersin harekete geçmemek için. Beklemek, alışmanın kardeşidir. Alışmak da insanlığın temel gıdası. Tüketmeye doyamayız. Doysak da kalkamayız bu kargaşalı er meydanından. Güz, bize ders verir, ikaz eder. Güzün getirdiği miras bizi uyarmasıdır. Güz ya bu, yapar yine yapacağını. Hevesle açmasını beklediğin şeftali ağacını da kurutur, çünkü kuruması gerekiyordur. Kışa dayanamaz, gücü yoktur. Tıpkı irademizin dışında kontrol edemediklerimiz gibi. Vakit sonsuza kadar bitmeye devam eder. Geçen, başkalaşan olmaz. Tahammül yolunda ilerlemek zorunda Kavin. Şeftali ağacı, rayihasını salacağı haziranı bekler sabırla, tahammül ettikleriyle. Peki ya mağdur değil midir şeftali ağacı? Tabyalara gizlenmiş saksağanları özlemiştir, mağdurdur. Oysa saksağan çok uzaklarda, İskoçya’da bir evin penceresinde ölümü fısıldamakla meşguldür. Çünkü pencere bir apartman dairesine aittir. Değişip dönüşmenin, kaçıp gitmenin bir bedeli olacaktır. Yerlisi olmadığı, mülteci havsalası delik deşiktir saksağanın. İskoçya’daki saksağan gibi Sabahattin Ali de ayrılmanın, uzaklaşmanın ağırlığını delice yaşamıştır:
“ İnsan alıştığı, güzel bulduğu, kendine yakın bulduğu yerlerden ayrılırken sanki vücudunun bir kısmını orada bırakıyormuş gibi üzülür.”
Demem o ki alışılmış mevttir şeftali ağaçlarının sâyesinden mahrum kalmak bir saksağan için. Bunun içindir ki son inayetini yapar ve fısıldar ölümü. Bir kısır döngüdür bu inayetler. Namütenahidir çünkü ölüm, saksağanı da bırakmaz. Yaşayamadıklarını şeftali ağacına miras bırakır. Şeftali ağacı sonbahar sayesinde farkındadır sonsuz sonluluğun. Sonbahar, hatırlatır hepimizin Ortadoğulu sırça köşklerinin olduğunu. İşgale uğrayan, yağmalanan, depremleri bitmeyen köşkleri… Daha başka türlü nefes aldığımız, yıldızların ve güneşin daha parlak göründüğü -ya da görmeye çalıştığımız- apartman pencerelerimizin plastik konforunu. Darmadağın ruhuna şifa bulmaya çalıştıkça zamanını yitiren ve belki de harbe yenik düşen. Gayret edip görünürü ne kadar çeşitlendirip bezediysek de özümüz yıkılmış vaziyettedir çünkü.
“İlâhî! Her ne kadar cehd idüp zâhirüm ma’mur idersem bâtınum vîrân…”
(Sinan Paşa)
Kavin: Güçlü, cesur kız çocuğu.(Farsça)
Yelin: Eski Türkçede mart ayı.
Açaray: Eski Türkçede nisan ayı.
Bozaran: Eski Türkçede haziran ayı.
Betül Baş
Görsel: Bahar Dalga
- Güzün Getirdiği Miras - 16 Kasım 2021
- Yaşamak Sıkıntısı - 19 Mayıs 2021
- Tezer Özlü’nün “Yaşamın Ucuna Yolculuk” Adlı Yapıtına Psikanalitik Bir Bakış - 18 Şubat 2021