Yazar: 17:30 Röportaj

Güneş Altunkaş ile 5 Soru – 5 Cevap (Ne dersiniz)

Son kitabınız İstanbul’un Kalbindeki Ejder  kitabınız henüz çıktı. Kitap içeriği dışında bir de ilk kez yapay zekâ kullanılarak yapılmış kitap kapağına sahip olma özelliğine sahip. Hem kitabı hem süreci anlatır mısınız?

İstanbul’un Kalbindeki Ejder

İstanbul’ un Kalbindeki Ejder 8 Haziran 2023’te okuyucu ile buluştu. Daha çok kısa süre olmasına rağmen hikâyesi ve kapak tasarımı ile de çok sevildi. Bu da bir yazar için mutluluk verici bir durum olsa gerek. Evet, ilk kez yapay zekâ kullanılarak bir kitap kapağı tasarlandı. Aslında bu fotoğraf sanatçısı Ufuk Altunkaş’ın fikriydi. Şahane fikir dedim ve tasarım kısmını ona emanet ettim. Hayal ettiğimden daha güzel ve sade oldu diyebilirim. Kitabın konusuna gelince alışılmışın dışında bir hikâye olduğu kesin. Yemek yiyerek sistematik olarak yavaş yavaş ölüme teslim olmuş İstanbul isimli obez genç bir kızın hikâyesi. İnsanlar dünyadaki kütlelerini neden genişletirler ve bunun altında yatan travmatik nedenler nedir sorularına cevap bulacağımız bir hikâye oldu da denilebilir. Bu romanı diğer özel kılan taraf ise yazar gelirimin; yüzyılın felaketini yaşamış Hatay’ın, dağ köylerindeki çocuklara eğitim bursu olarak gitmesi.

Kitabın yazım süreci nasıl geçti? Yazım sürecinde kahramanın içinde yaşamak, hayata öyle bakmak zor mudur sizin için? Sonrasında o karakterin, hikâyenin dışında çıkmakta zorluk çekiyor musunuz?

Bu hikâyeyi aslında film ya da dizi yaparım diye karantina günlerinde  yazmıştım. Sonrasında romana çevirmeye karar verdim. Film ya da dizi olursa da edebiyattan uyarlama olacağından hem okuru hem de izleyiciyi iki alanda da mutlu edeceği inancındayım. Yazım süreci zordu, hem de çok zor. Tanımadığım, deneyimlemediğim bir bedeni yazarken ben de kendimi değişim sürecinin içinde buldum. İstanbul’u anlamaya, düşünmeye ve sevmeye çalışırken beden ve akıl sağlığının ikinci plana atılmayacak kadar değerli olduğuna karar verdim. Bir karakter yaratırken okura bunu aktarmasanız da o tipin yirmi sene öncesini de yirmi sene sonrasını da kesinlikle bilmek zorundasınız. Birkaç psikolog ve pedagog arkadaşımla İstanbul karakteri için uzun uzun sohbet ettik. Sonuç olarak hepimizin içine sinen kurgu da olsa gerçek hayatta yaşanılabilecek bir hikâye ortaya çıktı. Hikâyelerimi yazarken finale geldiğimde o kapıyı kapatıyorum ve duygusal bağımı kesiyorum. Bu algı ile hareket etmenin sağlıklı olduğunu düşünüyor ve bir sonraki yazma sürecime odaklanıyorum.

Hikâye “değişim” üzerine kurulu,  siz değişmeye, değişime nasıl bakıyorsunuz?

Ben değişimi ve değişmeyi her daim savunan biriyim. Hatta yedisinde ne ise yetmişinde de odur  cümlesine karşı olan birisiyim denilebilir. Bunun insanlara ezberletilmiş olduğunu düşünüyorum. Değişim iyidir, kişiye her anlamda kazanç sağlar. Empati vardır içinde, bakış açınızı değiştirir. Düşünmediklerinizi düşündürür, hayatınıza anlam katar.  Siz değiştikçe etrafınız değişir, hayatınızdaki kadın ya da erkek de size karşı değişir, toplum değişir ama bu her değişim için geçerli mi? Hayır! Sadece içinde iyiyi, güzeli barındıranlar için… Güzel bakarsanız, güzel olan kısmı görürsünüz.

Neden sanat demeyeceğim ama neden edebiyat diyebilirim… Eğitiminiz, yaptığınız işler edebiyat dışında. Siz edebiyata nasıl bulaştınız?

Ben üniversitede radyo, TV ve sinema okudum. Ancak akademide yaratıcı yazarlık ve dramaturji eğitimleri de aldım. Yazmak, çocuk yaşlarımdan beri hayatımın merkezinde. Çocukken odamın duvar kâğıtlarına, matematik defterlerime  bile kısa hikâyeler yazardım. Kelimeleri hep çok sevdim. Onları yan yana getirdiğimde bir dünya kurabildiğimi gördüğümde anladım ki ben bir gün yazar olacağım. Benim bu dünyadaki varoluş nedenlerimden biri de diyebilirim. Benim için su içmek kadar önemli bir eylem.

“En büyük gayem gelecek nesillere kitaplar bırakmak,” demişsiniz bir söyleşide. Bu çağda kitabın kendine yer bulduğuna inanıyor musunuz? Z kuşağı ve edebiyat ile ilgili neler söylersiniz?

Ne yazık ki hayır… Üzülerek söyleyebilirim ki ülkemizde yazar sayısı okur sayısından daha fazla. Bugün bir kitapçıya gidin raflar dolu ancak satın alan kimse yok. Tabii, bu durumda dövizle alınan kâğıdın ve kitap fiyatlarının etkisi büyük. Z kuşağı edebiyatla ilgili değil. Onları bu konuda asla suçlayamam. Kabul edelim ki onların bu coğrafyada edebiyattan önce başka sorunları var. Üzgünüm, Z kuşağının gelecek kaygısı yaşarken zaten edebiyatı düşünmesi garip olurdu.

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 3 times, 1 visit(s) today
Close