Yazar: 18:55 Kitap İncelemesi, Melisa Kesmez Dosyası

Gücünü Gerçeklikten Alan Öykü: Beyaz Kelebekler

Melisa Kesmez’ i ikinci kitabı Bazen Bahar ile tanıdım. “Bu kitaptaki öyküler, hayatımın –ve hayatlarımızın– çok karanlık bir dönemine denk geliyor. Sevinçli bir kitap değil, yine dertten kederden geçilmiyor ama bir parça teselli de var içinde. Büsbütün karanlık değil,”[1] dediği kitabını merakla aldım.

Kitapta 10 öykü var. Genel olarak kitabın bütünü için, olay anlatımlı öyküler demem yanlış olmaz. Yazar, gündelik hayatımızın derininde saklı yaraları, okuru yormadan ve sonu okura bırakılmadan yalın bir dille anlatmış.

Melisa Kesmez’ in, “çocukluğu ve gençliğiyle bitmeyen bir derdi” [2] olunca, kuşkusuz kitapta da dikkatimi çeken, aile içi ilişkileri anlatan öyküler oldu. “Beyaz Kelebekler” bunlardan biri. Kesmez, bu öyküde küçük kahramanı hayal kurarken ailenin aldığı önemli karar anının içine düşüvermesini konu edinmiş. Bu öyküyü okurken yazarın bir röportajında söylediği cümle geliyor aklıma. “Çocukluk ve gençlik yaraların en görünür, yüzeye en yakın olduğu dönem ve büyümek, hatta yaşlanmak o yaraların iyileşmesi anlamına gelmiyor çoğu kez.”[3] İnsanın o yarayla birlikte büyüyor olması Kesmez’in dertlerinden biri. Yazarın anlatma telaşına düşmeyen üslubu, okuru bu derdin içine ağır ağır çekiyor. Bütün ömür yarasını içinde taşıyacak bu küçük kahramanın gözünden aile fertlerini kolaylıkla gözümüzde canlandırabiliyoruz. Okura sunulan her cümlede anneannenin, dedenin, annenin ve acınası haldeki babanın aile yaşamında aldıkları roller hakkında fikir edinebiliyoruz.

Kesmez bu öyküde diğer öykülerinde olduğu gibi serim, düğüm, çözüm eksenli bir anlatım yolu tercih etmiş. “Beyaz Kelebekler”, iç monologlardan, bilinç akışından, geriye dönüp bugünü yaşayan anlatımlardan uzak. Böyle olunca öyküye derinlik katan nedir sorusu akla geliyor. Beklenen monologlar, geriye dönüşler ya da öyküye derinlik katan ne varsa metinde yer almadığı halde Kesmez’in anlatımındaki güç nereden geliyor? Bana kalırsa yazar bunu anlatıcının dili aracılığıyla, gerçek hayata yakın olan kurgularla başarıyor. Yazarın başarısı, kahramanının tanık olduğu olayları tanrı gözüyle ama kendine has bir dille anlatabiliyor olmasında yatıyor. Olayı dramatize etmeden karakterin dramını vermek bu dilde saklı. Olay, aile içinde yaşanıyor fakat öyküde aynı zamanda toplumun sosyal ve psikolojik durumu, olaylara verilen toplumsal tepkiler de okura sunuluyor. Böylelikle öykü çerçevesi çocuğun gözünden ibaret kalmıyor. Bu da bana göre yazarın üslubunun başarısıdır.

Küçük kahraman, büyüdüğünde ne olacağının tam da kararını vermiş, bunun hayalini kurarken müjdeyi vermek için yatağından kalkıp bir alt kata inmiştir. Alt katta gezinip duran dedesini, sıkıntıdan pencere açıp kapayan anneannesini, hummalı bir konuşma içinde olan anne ve babasını bulur. Yaşamını temelden değiştirecek kararın ilk seslerini salon kapısına yaklaşınca duyar. Kesmez burada, öykülerinde sürekli dert edindiği, gitmek, kalmak, ait olmak, olamamak durumunun altını kalınca çizer. Kahramanımız, duyduklarını kendi kafasında yorumlarken biz aynı zamanda onun çevresindeki sosyal ve kültürel izleri görürüz. Annenin başka, babanın bambaşka oluşunu, toplumun tepkilerini ya da olayın içinde bulunan tüm karakterlerin sorgulanışını görürüz. Kesmez, burada kahramanına annesinin bu bambaşkalığı hakkında, “Sayamazdım ne olduğunu, ama sokakta yürürken bile yaydığı hava başkaydı,”[4] dedirtse bile olayın kurgusunda biz annenin duruşundaki başkalığa dair çok şeyi görürüz. O halde Kesmez’in kahramanının bu cümlesi yersizdir ama öyküyü aksatmaz. Kahramanın bu karar anına, odanın içine bodoslama dalması herkesi şaşırtır ama sonucu değiştirmez. Anne babanın verdiği karar uygulanır. Yaşananlara dair en unutulmayacak an, küçük kahramanın gözünden sade bir dil ile anlatılır ve okura geçer. Ve böylece küçük kahramanımız okurun unutamayacağı, kendinde bir iz bulabileceği yakınlıkta, isimsiz bir öykü kahramanı olur.  Ancak Melisa Kesmez, bazı öykülerinde de yaptığı gibi öykünün başı ve sonu arasındaki bağı bu öyküde de koparır. Küçük kızı bağlayan bir son beklerken, son paragraf baba ile ilgilidir ve bu durum metnin yapısını bozmaktadır. Ancak hassasiyeti olan ruhlar için bu, öykünün unutulmazlığını etkilemez. Kesmez, “Beyaz Kelebekler”öyküsünde önemli bir konuyu, parçalanmak üzere olan bir ailenin en küçük ferdinin gözünden aktarıyor. Öykünün başlarında verilen yoğunluk, sonlara doğru beyaz kelebekler metaforu ile yükseltilmeye çalışılmış ancak kahramanın durumu çabuk kabullenmesi, benim gibi okurlara şaşırtıcı gelmiş olmalı. Zira bu denli hassas bir konunun bu kabullenişle gerçekliğinin zedelendiğini düşünenlerdenim. Bu durum belki de öykünün yeterince demlenmemiş olabileceğini aklıma getiriyor. Yine de “Beyaz Kelebekler” için insanın bam teline basan, gücünü gerçeklikten ve öykü kahramanlarından alan, kendimizde izler bulabileceğimiz yoğunlukta bir öykü diyebilirim.


[1] https://oggito.com/icerikler/melisa-kesmez-bu-kitaptaki-oykuler-hayatimin-ve-hayatlarimizin-cok-karanlik-bir-donemine-denk-g/8797

[2] https://oggito.com/icerikler/melisa-kesmez-bu-kitaptaki-oykuler-hayatimin-ve-hayatlarimizin-cok-karanlik-bir-donemine-denk-g/8797

[3] https://oggito.com/icerikler/melisa-kesmez-bu-kitaptaki-oykuler-hayatimin-ve-hayatlarimizin-cok-karanlik-bir-donemine-denk-g/8797

[4] Melisa Kesmez, Bazen Bahar, Sel Yayınları, 2015, s,42.

Editör: Hatice Akalın

Nilgün Çelik
Latest posts by Nilgün Çelik (see all)
Visited 106 times, 1 visit(s) today
Close