Ben hep başka şehirlere gitmek istiyorum. Lakin ben başka şehirlerdeyken de hep başka şehirlere gitmek istiyorum, bunu gizlemenin lüzumu yok. 

Fakat aradıklarımı bulamıyorum, bunu gizlemenin de lüzumu yok. Kimi insanlar için şöyle deriz: “Sen yaşadığın zamanın çok ötesindesin.” Ben ise kendi kendime şöyle diyorum: “Sen geçmişin insanısın.” Çünkü modern yaşama ve onun halklara sunduklarına ısınamadım bir türlü. Hatta özü bencilce öğretilerle bezeli olan modern hayatı sevmiyorum, bunu da gizlemenin lüzumu yok. İşin ilginç tarafı, nereye gidersem gideyim, aradıklarımı asla bulamayacağımı da biliyorum. 

Umut işte…

Eskiyi arıyorum. Çünkü eskiden bu denli içimize girmemişti yeni icatlar. Çünkü eskiden sevdalar denizlerden çıkardı, tıpkı orkinoslar gibi… Böyle soğuk baharlar yoktu eskiden, rüzgârlar vardı yağmurlu ve sıcak. Çünkü gerçek aşklar vardı eskiden ve hayalden kolyeler takardı kadınlar boynuna. İlk sevişmeler yıllar alırdı, çünkü eskiden salyaları yoktu sevgililerin, kalp atışları vardı yalnızca, bir de kızaran yanakları, bir de mektupları… İşçilere benzerdi eskiden aşklar, emek taşırdı avuçlarında. Sonra makineler geldi birdenbire, sustu sultanîyegâhlar ve kemancılar. Bir bir kapandı eski Rum Meyhaneleri, kuşları değişir oldu insanlar demirden “yapma” tanrılara. Sonra durdu bütün lodoslar, rezil bir tutku ki yedi bitirdi. Ve öldü o balıkçı takaları, öldü o orkinoslar… 

Şimdi hayata kötü davranıyor insanlar, yıkıcı atıklar boşaltıyorlar zamanın içerisine. Sonra niye bilmiyorum ama gülüyorlar, kahkahalar atıyorlar. Oysa gülmek ciddi bir iştir, onu bu denli ayaklar altına almanın lazım gelen bir tarafı yoktu… 

İyi bir savaşçı olmak için, önce eşyadan yana amansız bir yoksul olmak gerekir diye biliyordum, yanılmışım… Hayalleri küçük, arzuları büyük insanlar üretiyormuş meğer yoksulluk. Ve ben görmekten sıkıldım artık, başka bir şehre gitmek istiyorum. Belki de imkânsız bir özlemdir benimkisi sadece. Yani ardında bırakmış olduklarına karşı, bir zaman sonra duygusal ya da maddesel bir gereksinim duyma durumu. Yıllar sonra kimi sebeplerden oluşan boşlukların, yıllar öncesine ait olan bir şeyler tarafından doldurulacağını düşünmek, onları istemek… Hatıralar ihtiyaçlardan ötürü canlanırlar ya! Kim bilir, kaçma isteğimin ardında böylesi durumların yattığı bir ruh hali vardır belki de. Fakat ne olursa olsun kendimi kınamıyorum, bu bir teselli değil asla. Dünyadaki ormanları acımasızca katledip, daha sonra bilmem hangi gezegende ot bitirmeye çalışanların içine düştüğü aptallık incitiyor beni. Evet, fikirler değerli olabilir ama değerli fikirlere sahip olmak insanı değerli yapmaz. Hayat iştir, harekettir. Ve bugün neredeyse tüm işlerin üzeri bir karış kir tutmuş vaziyette. Kötü durumlara, kulağa hoş gelen isimler bularak kandırmak istemiyorum kendimi-kendimi kınamıyorum. 

Hayır, zannetmeyin ki hayata kem gözle bakıyorum. 

Elbette yaşamak güzeldir, hatta duygu yüklüdür. Mesela, dışarıdan eve döndüğünde içeri girer girmez parkasını çıkartıp bir sandalyenin ya da bir koltuğun üzerine bırakması insanın… Bu fazlasıyla duygu yüklü bir davranıştır. Veyahut yaz mevsimi geldiğinde kışlıkları katlayıp kaldırmak, ince bir gömlek giymek üzerine… Güneşin ısıttığı bir taşın üstüne oturmak kaldırımda, bakkaldan iki ekmekle eve dönmek, durakta otobüs beklemek, yolcu karşılamak otogarlarda, ağaçları sulamak, tren bileti almak, çay içmek, yağmur bastırmadan önce çamaşırları toplamak balkondan, eski bir şiiri okumak, kentin meydanında buluşmak sevgiliyle, sokaklarda yürümek, sinemaya gitmek… 

Fazlasıyla duygu yüklü davranışlardır bunlar. 

Lakin gelin görün ki, aşırıya kaçmış bu demirlerin ve betonların, bu siyam ikizlerinin simsiyah gölgeleri hiçbir güzelliğin içime sinmesine izin vermiyor. 

Ve ben bugün de başka bir şehre gitmek istiyorum.

Gökhan Vural Kızılkuş
Latest posts by Gökhan Vural Kızılkuş (see all)
Visited 7 times, 1 visit(s) today
Close