Yazar: 18:00 Röportaj

Fuat Sevimay İle Gör Bağır Kitabı Üzerine Söyleşi

Gör Bağır, 2021 Aralık ayında İthaki Yayınları tarafından basılarak raflarda yerini aldı. Fuat Sevimay,  ilk öykü kitabı Ara Nağme ile 2014 Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne değer görüldü. 68. Sait Faik Hikâye Armağanı kısa listesinde yer alan ve 2022 Fakir Baykurt Öykü Ödülü’ne değer görülen Fuat Sevimay’ın öykü kitabı Gör Bağır, incelikli mizahı ve nitelikli üslubu ile kısa zamanda okurların övgüsünü kazandı. 

Gör Bağır’ın başarısını neye bağlıyorsunuz?

Toplumsal meseleleri eleştiren bir kitap Gör Bağır. Kitabın adının aksine eleştiriyi bağırarak değil, göstererek yapıyor öyküler. Zamanı kullanma, farkındalık yaratma, güncel meseleleri, gündelik yaşamları odağına alan, farklı tekniklerin bir arada kullanıldığı, uzunlu kısalı birbirinden farklı öykülerden oluşuyor. Mekân, zaman, karakterler, dil ve üslup bir bütün oluşturarak öykülerin ritmiyle ve nesnel bakış açısıyla hareket ediyor.

Gör Bağırda öyküler, oldukça güçlü kurgusu olan, keskin öyküler. Bu öyküler kendi içerisinde bir ritim oluşturuyor mu?

Ritim çok önemsediğim bir şey. Tek tipleşmeyen, duygu neyse ona göre ayarlanan, planlayarak yapılan, öykünün teknik ögelerinden biridir ritim.  Dil olarak, ironik, dramatik, distopik, uzunlu kısalı, birbirinden farklı bir yapı kurarak ritmi yakalamaya çalıştım. Edebiyatta ritim, tempoyu ayarlayacağınız bir şey gibi. Bazen yükselir, bazen geçiş öyküsü ister. 9 öyküyü, kalp grafiğine benzettim. Ritmi yakalamak istememin sebebi, tornaya girmiş zihni göstermesini sevmediğim için uzunlu kısalı öyküler yazdım. Cümle yapılarının benzeşmemesine dikkat ettim.

Kitabın temel meselesi nedir?

Kitabın temel meselesi, toplumsal meseleleri görmezden gelenlere yüksek sesle verilen bir cevap niteliğinde. Edebi anlatımın içinde varolan, toplumsal sorunlara dokunan, ismiyle bize çok şey anlatan, politik yönü de olan bu kitap görmediklerimize tepkidir. Adaletsizlik, işsizlik, savaş ve doğanın katledilişini öykülerimle anlatırken “Dur, etrafına bak ve bağır, sessiz kalma, görmezden gelme!” demek istedim.

 Kitabınız pandemi döneminde yazdığınız öykülerden mi oluşuyor?

Dublin’de geçen “Nassaulu İsa”yı 2015’te, “Dolap Beygiri”ni 2017’de yazdım. Diğerleri, 2019-2020 arasında yazdığım öykülerden oluşuyor.

Öykülerinizde sinematografik bir anlatım söz konusu. Anar Şık’ın tiyatroya uyarlandığını biliyoruz. Başka uyarlanan projeniz var mı?

Anar Şık sahnelendi. “Neşeli Günler” öyküsü tiyatroya uyarlandı. “E” öyküsünü tiyatro metni yaptık, umarım sahnelenir. Anlatılan hikâyeyi, görsel hafızaya seslenme yolunun izlenmesi dışında zihnimizden akıtırsak, o karakterin öyküsü olmaya başlar. Olayları okurun zihninde canlı tutmak edebiyat için önemli bir mesele.

Öykü ve romanlarınız aynı zamanda kent hikâyeleridir diyebilir miyiz?

Kent ve mekân değer verdiğim bir konu. Orhan Pamuk, Sevgi Soysal, James Joyce kentle özdeştir. Benim hikâyelerimde kentin tarihi mekânları, sokakları, evleriyle dokusu dert edindiğim bir şey. Kentin özelliklerini malzeme olarak kullanırım. Sosyokültürel farklılık bize farklı şeyler hissettirebilir. Balık pazarının heyecanını, uğultusunu, Kapalıçarşı’nın mozaiğini, İstanbul’un tarihi dokusunu, karakteristik mekânlarını kullanırım. Her mahalle meşrebine göre kıyafete bürünür ve şehrin balosuna katılır. Mekânı karakterin ruh haline yansıtmak Suat Derviş’ten el aldığım bir konudur. Mekânı ritimde olduğu gibi önemserim.

James Joyceun hayatınızın tam ortasında olduğunu biliyoruz. Sizin edebiyatınızı Joyce etkiledi mi?

Romanlarımı ve birçok öykümü Joyce ile hiç ilgim yokken yazdım. Çevirilerden sonra Bendeniz James Joyce ve Gör Bağır’ı yazdım. Yazmaya oturduğumda Fuat’ımdır. Kendi metnimi yazmaya başladığımda, etkilendiğim bütün yazarlardan bir şeyler süzülür. Edebi yetenek olarak beslenme mevzusu ayrı ama ne Joyce, ne bir başkası, kendi romanımı kendi üslubumla yazarım.

Yazarın bir derdi olmalı mı?

Yazarın bir itirazı olmalı. Toplumsal meselelere dikkat çekmeli. Tarihin, emeğin hatta futbol gibi sosyolojik bir olayın bile farklı karakter ve bakış açılarıyla hikâyeye serpiştirilmesi gerekiyor.

Dolap Beygiri” öyküsünde zamanın bir tespih duası süresinde geçmesi dikkat çekiyor. Zamanın, ritimde olduğu gibi öyküye katkısı nasıldır?

Öykünün zamana odaklanan bir tür olduğunu düşünüyorum. Zamanı an’a odakladım, ritimle denedim. Hepimiz o “an”dayız. Romandaki dönüşümler daha fazladır. Cortazar’ın dediği gibi “Öykü nakavtla kazanır.” “An,” bir gün ya da bir tespih çekimi olabilir. “Dolap Beygiri” bir itiraz öyküsüdür. Ara Nağme’deki Kapalıçarşı öyküsünün romanını yazdığım Kapalıçarşı’da zaman beş yüz yıldır.

Diğer kitaplarınızda olduğu gibi Gör Bağırda dilin zengin kullanımı ve ustalıklı üslubunuz  fark yaratıyor. Dilin kullanımı ve üslubunuz öyküden öyküye değişiyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Türkçe olağanüstü bir dil, yeter ki bize sunduğu imkânları kullanmasını bilelim. Güven kelimesi dışında Dolap Beygiri öyküsünde hiçbir kelimenin tekrarı yok. Öykünün dili, kederli, ironik olabilir, ince mizah içerebilir, bu dili farklı tonlarda kullanırım. Dolap Beygiri ve Suriye Pasajı’ndaki öykülerin dili ve üslubu birbirinden farklıdır. Gündelik dili kullanmak, karakterler aracılığıyla topluma dair derdimizi ortaya koymak, dil sayesinde olur.

Toplumcu gerçekçi çizginizden bahsedebilir misiniz?

Yazar, romanın ana duygusunu aşmayacak şekilde toplumsal meseleleri arka planda vermek zorundadır. Yazar, fotoğraf çekmek zorundadır. Kurgu karakterlerle kendi kimliklerini anlamaya çalışan karakterler yaratarak, sisteme dahil olan ve sisteme dahil olmak istemeyen karakterlerle itirazını, meselesini ortaya koyar. İş cinayeti, mülteci sorunu, kadın cinayeti, göç, zorlu geçim şartları gibi sorunları ele alırken empatiyi öne çıkarır. “Suriye Pasajı”, mülteci sorununu masaya koyan bir öykü olmasının yanı sıra savaşın kadının yüzüne yansımasını ele alıyor. Güncel, canlı, iç acıtıcı bir öykü. “E” öyküsü, mizahi yönü yüksek, yasaklara eleştirel bir bakışı, gençlerin hayallerini, aşkı ve yasaklar karşısındaki hallerini, güldürürken düşündüren doğal hallerini anlatıyor. “Bazen Garson”, görmezden gelinenin öyküsü. Bu bazen garson, bazen kasiyer olabilir. Bakıp görmediğimize farklı bir pencere açıyor.

Toplum içindeki insan hallerimizi, hayatı duyumsayarak, bencilliğimizden sıyrılarak görmemizi sağlamaya çalıştım.

 “İyi Kötü Çirkin” adlı bir de küçürek öykü bulunuyor kitabınızda. Bu öykünün meselesinden bahseder misiniz?

 Bu üç satırlık öyküde fazla söze gerek yok. İyiliğe bakışımızın fotoğrafını çektim. Çocuk gözünden yazılmış ve çok şey ifade eden, hatta siyasi mesajlar veren bir öykü. İyi bildiklerimiz ne kadar iyi, kötü bildiklerimiz ne kadar kötü, çirkin bildiklerimiz ne kadar çirkin?

Sistemin aksayan yönlerini ve çürümüşlüğünü duymayan, görmeyen, olaylar karşısında kayıtsız kalan insanları, yılgınlığı, adaletsizliğin artık küçücük bir üçüncü sayfa haberi gibi görünmezliğini, eşitsizliği ve yılkı atına dönüşen yaralarımızı, görüp bağırmamızı istiyor yazarımız.

Sevgili Fuat Sevimay, teşekkür ediyoruz.

Ben teşekkür ederim.

Fuat Sevimay, Gör Bağır, İthaki Yay., 88s., 2021.

Editör: Gizem Bozkurt

Visited 64 times, 1 visit(s) today
Close