Flanör kavramı, 19. Yüzyılda ortaya çıkmıştır. Temelleri Charles Baudelaire’nin “Paris Sıkıntısı” kitabında atılmıştır. Flanör, modern kentin gözlemcisidir. En büyük işi aylaklıktır. Şehrin kalabalığından görünmeden geçip gitmektedir. Caddeler, sokaklar, pasajlar onun evidir. Kalabalığın içinde olduğu süre boyunca kendini evinde hissetmektedir ve en önemlisi flanör bir erkektir. Kadınların, aylaklık ederek sokaklarda yürümesi geçmişten günümüze kadar zorlayıcı bir süreç olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Kadın hep bakışın odak noktası olagelmiştir, oysa flanör dediğimizde gözlemleyen fakat gözlenmeyenden bahsetmekteyiz. Bu nedenle uzun bir süre flanöz kavramından söz edilememiştir. Amerikalı yazar Lauren Elkin bu durumun peşine düşmüştür ve “Flanöz/ Şehirde Yürüyen Kadınlar” isimli kitabı yazmıştır. Kitapta, Paris, New York, Tokyo, Viyana ve Londra’da geçirdiği zamanlara dayanarak sokaklarda kadın olarak var olmanın kültürel gözlemini yapmıştır. Kadınların arkalarına bakmadan yürüyebildikleri sokakların özlemiyle kitaptan yaptığım 10 alıntıyı paylaşıyorum.

Yürümek bana kendimi evimdeymişim gibi hissettirir. (syf. 34)

Bizim için hazır edilmiş patikalardan başka yola ne zaman sapar, kendi alanlarımıza doğru hızla ne zaman yol almaya başlarsak flanöz de o anda var olmaya başlar. (syf.35)

“Kendine Ait Bir Oda” yalnızca dışarıya kapalı, kişiye özel sessiz bir alan ihtiyacıyla ilgili değildir. Aynı zamanda kadınların odanın dışında tosladığı sınırlarla ilgilidir.; düşünsel sınırların ötesine geçmek, daha evvel kadın ve kurgu, kadın ve tarih ilişkisine dair sorulmamış sorulmaya cesaret etmekle ilgilidir. (syf.110)

Ancak ateşin içinde bakacak ne kadar çok şey bulursak orada gördüklerimizin peşinde koştuğumuzda kaybedebileceklerimiz de o kadar çok olur.  Evi ateşler içinde bırakabilir ya da tamamen ateşe verip, yanıp kül olmasına sebep olabiliriz; evde kalıp içten içe yanan biz olabiliriz ya da kendimizi ortaya koymanın büyük ve tahrip edici yangınından sağ çıkmayı başarabiliriz. (syf. 113)

Bu o adam, dedi bana. Ya da, pekâlâ, senin için neyi temsil ediyorsa o. İşte bu yüzden bırakamıyorsun onu, senin şişme botun o. Hayatta kalmak için sıkı sıkıya ona tutunuyorsun. Sıkı sıkıya tutunuyordum herhalde; ama o bot aynı zamanda beni öldürüyordu. (syf. 169)

Dünya, nereye gideceğiniz konusunda biraz kontrol sahibi olduğunuzda daha az korkutucu bir yer. (syf.280)

Ev fikrinde bir nebze teselli arıyoruz. Ama ev sizin aleyhinizde de kullanılabilir. (syf.303)

Hepimiz sürgünüz ancak bazılarımız diğerlerinden daha fazla farkında. (syf. 328)

Alan nötr bir şey değildir. Alan feminist bir meseledir. (syf. 338)

Dişi flanörlük- flanözülük mekânlarda nasıl hareket ettiğimizi değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda mekânın kendi düzenine de müdahale eder. (syf. 340)

Visited 9 times, 1 visit(s) today
Close