“… çünkü herkes Yakub’u yaşıyordu…”
İkna edilmemiş bir yaşam içindeki insan, diğerlerine oranla Yusuf’unu bekleyen Yakup’tur… Beklerken ya da fazla şiirden…
Henüz otuz altı yaşındadır şair,
Mektupla gider alkole, mektupla döner alkolden.
Çaresizlik nedir?
Olmayandan bir mektup beklemektir.
İçer,
bakar masaya, “masa da masaymış ha!” der.
Biraz da bundandır şiirlerindeki anason kokusu.
Bu koku, herhangi bir şiirini okurken diğer şiirlerinin haberini verir. Sanki yıllar sonra yazacağı şiirlerine isimler bulup, bırakmıştır. Mısralarının arasından yeni şiirlerin doğuşuna tanık olursunuz. Şiirde çapraz okumaları Cansever icat etmiştir. Bir şiirini okurken aklınız diğer şiirde kalır. Ona dönerseniz aklınız okuduğunuzda kalır.
Onu yanınızda, sizinle sohbet ederken bulursunuz, böyle bir hava yaratır şiirleri. Burada ne anlatmak istedin dersiniz. O mu? Çoktan alkollere gitmiştir ya da bir yelere çağırılmayan Yakup olmuştur.
Şairlerin yazdıklarıyla okuyucunun sezdiği arasında derin bir uçurum olduğu gerçektir. Sanki şairlerde hep bir “Evlerin saatleri hep beş olma ihtimali vardır.”
Sonra uzun yağmurlar. Ardından neden güzel olduğu anlaşılmayan yağmurlar. Kalkar gider şair alkole. Çünkü anlamak yorar onu. Bilir ki tekrar tekrar yazmak çürümektir.
Yazmak yalnızca. Çok yapay bir şey! Birçok şeyi görünür kılmaktan sakınmaktır yazmak, sanırım bir mektubunda bundan bahsediyordu şair, muhatabına. Güzel olan şairde kalmalı. Aslında sıradan insanla ozanın arasındaki fark da buradan kaynaklanıyor. İnsan güzel olanı saklar, şair paylaşır, bu ister anason kokusu olsun isterse yerçekimli bir karanfilin kokusu… Bir ıhlamur ağacı gerekli midir dünyaya? Belki de değil. Fakat var işte bir ıhlamur ağacı. Orada o ağacın olmaklığını kelimelerle imgelerle görmek. Kokusunu bir kadına sarmalayıp yazıya geçirmek için var orada bir ıhlamur ağacı. İnsan da bir “yazan” olmak olarak vardır. Çünkü sen yazmasan biri çıkıp onu yazacaktır. Sana yazdıran şey ne? O şeyi bilmek mi şair eder insanı ya da bir şair kaç insandır? Seninle bir ıhlamur ağacının arasındaki fark ne? Senin şiirlerin yerçekime karşı koyabiliyor mu? Evindeki saatinin hep beşi gösterme ihmali nedir? Şiir nedir aziz dostum? Rakı mı kokar korkuların, gecelerin… Çok çabuk eskimenin, yer yer anlaşılmazlığının, bu gereksiz aceleciliğinin, bıkmışlığının, o ateşsiz cehennemde eşelenmenin, uzaklarla çiftleşip, anlamını kendinin bile bilmediğin onca kelimeye sahip çıkmışlığın seninle bir ilgisi var mı? Şiirinin kıblesi neresidir? Yazmak… Bir ağaç gibi var olmaktan başka bir şey değildir. Elbet çürüyeceksin.
Şiirleri onun, İsrafil’in son Sûr’undaki nefestir: Acıdır. Ne acı değildir ki ona göre, o istesin her şey acıyı kesmiştir. İnsan acıdan yapılmıştır… Bunu demek yücelik ister.
İnsanlar biraz kurbağalar bakmaya gitmeli… Ya da sirke. Başlama saati gelmeden sirke gitmeli. “Sirkler, tanrının acıdan üflediği, serüveni zengin bir yalandır…” Azizim Kurbağaların seni ikna etmelerine izin verme, sen Yakup değilsin.
Son söz yerine;
ne çıkar siz bizi anlamasanız da,
evet siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani
ne çıkar siz bizi anlamasanız da ne çıkar?
hiç?
Edip Cansever
Editör: Mete Karagöl
- Erman Gören’le Ilias Çevirisi Üzerine Söyleşi - 20 Temmuz 2024
- Poor Things (Zavallı Şeyler) Film İncelemesi - 28 Haziran 2024
- Edip Cansever Üzerine | Herkes Olmak, Biraz Çürümektir. - 24 Haziran 2024