Yazar: 18:30 Röportaj

Devran Kaya Söyleşisi

Annemin Kasetleri, gerçekle düşün karışımı bir dünya sunuyor. Mezopotamya’nın bozkırından esen rüzgâr gibi biraz ürkütücü biraz hüzünlü. Devran Kaya nasıl yazmaya başladı?

Yaşamda bir şekilde denk geldiğim, okuduğum gördüğüm, izlediğim ama en önemlisi hatırımda tuttuklarımın bir sonucu Annemin Kasetleri. Köklerimden beslenen ve kendi gerçekliğime paralel sahici bir anlatı.  Kitabın ortaya çıkışı toplumsal ve kişisel belleğe verdiğim önemle ilgili aslında. Bizi biz yapan -toplum veya birey fark etmez- inandıklarımız ve inkâr ettiklerimizin hikâyesi aynı zamanda. Açıkçası moderniteye rağmen devam ettirdiğimiz geleneksel yaşam alışkanlıklarımız, batıl itikatlarımız, hurafelerimiz, yüreğimizde geçmişe karşı bir türlü dindiremediğimiz o özlem, gerçekliğine inanarak dinlediğimiz tüm o masallardaki uğursuz kuyular, hikmetli tepeleri içinde barındıran bir roman yazma fikri aklımın bir köşesinde hep vardı. Bunu yazmak için de kendi içime biraz daha dikkatli bakmam yetti diyebilirim. Gerçekle düşün birbirine karıştığı, gerçeklik algımızı yitirdiğimiz ürpertici ve hüzünlü bu toprakların hikâyesi Annemin Kasetleri. Ayrıca zamansız ve mekânsız bir kurgu evrende geçen güçlü kadın hikâyeleri. Kitabı yazma serüvenim her ne kadar bir yıl kadar sürse de aslında Annemin Kasetleri, bu yaşıma kadar yüreğimde ve aklımın bir yerlerinde kendimle taşıyıp büyüttüğüm ancak farkına varamadığım bir roman oldu diyebilirim.

Yaşadığımız oldukça zorlayıcı bir çağ. Bir yazar olarak çağı “edebiyat” unsuru ile bağdaştırarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Köksüz ve hafızasız bir çağ bu. Ya da toplum mu demeliyim? Her şeyin müthiş bir hızla ilerlediği, gördüğümüz, duyduğumuz, izlediğimiz, hissettiğimiz şeyleri henüz hafızamıza atamadan ya da attıktan sonra yer edinmesine izin vermeden yerine yenilerini koyduğumuz bir çağ. Oturup dinlenmeye, tüm olanları hazmetmemize müsaade etmeyen bu hız; dinlemenin, anlamanın, empatinin, hissetmenin, düşünmenin ve yazmanın temposunu belirliyor ister istemez. Edebiyat da bu hıza ayak uyduruyor elbette. Tüm anlatılar da nasibini alıyor bundan. (Öykü, şiir, roman…) Dünya ve ülke gündemi o kadar hızlı değişiyor ki edebiyatta da günübirlik (fast food) anlatılar, bu hıza ayak uyduran ve gündeme has temaları işleyen eserlerin sayısı günden güne artıyor. Duygularımız da bu hızdan etkileniyor tabii. Korkularımız, heyecanlarımız, neşemiz, aşklarımız… Hiçbirinin durup demlenmeye zamanı yok, hepsi bir yerlere yetişme telaşında.

Annemin Kasetleri, işte tam da burada çağdaşlarından ayrışıyor. Yaşamın ve duyguların bu kaostan tamamen arındığı ve adeta zamanın durup ağır aksak ilerlediği bir coğrafyada ve zamanda geçiyor. Belki de hikâyeyi kurgularken geçmişe ait bir yerde geçmesini istememin en büyük sebebi budur. Zamanın yavaş aktığı ve insana ait her şeyi izleyip gözlemleyebileceğim bir dünyada olanları anlatmanın kolaylığı. Ya da lüksü mü demeliyim? Durmanın kıymetinin bilindiği bir zamandan seslenme isteği benimki. Sonuç olarak bulunduğum topluma ait hafızamda sakladığım tüm o renkleri geniş zamanlar diye adlandırdığım geçmişte anlatmak edebiyat vesilesiyle bu çağdan ve hızından kaçmamın bir yolu oldu sanırım. 

Okumak yazmak, gezmek, izlemek… Sizin beslenirken en fazla başvurduğunuz yöntem nedir?

Hatırlamak! Evet, en çok başvurduğum yöntem bu.  Unutmamak, hafızamda tutmak. Okuduğum, yazdığım, gördüğüm, izlediğim her şeyden yararlanabilmek için güçlü bir belleğe ihtiyaç duyarım. Bu yüzden en önem verdiğim şey hatırlamaktır ya da unutmamak. Hatta kitabımda buna örnek olacak şu cümleyle de cevabımı pekiştirmiş olayım:

Unutma sakın, yaşamda başına gelenleri hatırında tut ki, yolunu kaybetmeyesin. İnsanın beslendiği en büyük pınar, her daim hatırında tuttukları olmuştur, bunu böyle bilesin.

Yazma rutininiz nedir ve Annemin Kasetleri’nde yazar nerede, kim olarak duruyor?

Yazmaya başlamadan evvel “evrak işçiliği” de diyeceğim bir süreç işliyor. Yani anlatacağım hikâyeye hizmet edecek, besleyip zenginleştirecek her şeyi toplama evresi. Tüm bunlardan sonra ne anlatacağım ve nerede anlatacağım sorusuna cevap arıyorum. Ardından dosyamın krokisini çıkarıp yazmaya başlıyorum. Ancak tüm hikâyemi kurgusuyla baştan sona kafamda bitirmeden yazmaya asla başlamıyorum. Planlı ve disiplinli bir işçi gibiyim yani. Annemin Kasetleri’nde yazarın nerede ve kim olarak durduğuna gelirsek; yazar, her şeyi bilen, gören bir üçüncü göz, cepheden bakan bir hikâye anlatıcısı olarak duruyor. Anlatıcıyı, eskiden köy meydanlarında etrafındaki kalabalığa masallar anlatan bir destan anlatıcısı olarak düşünebiliriz. Ya da köyde bir odada sobanın etrafında toplaşanlara hikâyeler anlatan köyün en yaşlısı bir kocakarı olarak. Burada anlatıcının vaizlik yapmayan ve öznellikten kaçınan biri olduğunu da belirtmeliyim.

Dosya hazırlamak zor bir süreç, siz bu süreçte nasıl yürüdünüz? Genç yazarlara ne önerirsiniz?

İnanç ve inat dosyamın özünü oluşturan ve buralara kadar gelmesini sağlayan iki parametre sanırım. Dosyanızı oluştururken en önemlisi kendinize ve hayallerinizin gerçekleşebileceği ihtimalinize sonuna kadar güvenmeniz gerekiyor. İyi bir şey ortaya çıkaracağınıza olan inançla tabi… Tüm bu çabayı verdikten sonra gerisi şans ve kısmete kalıyor. Yaşamın, artık yaydığınız enerjiden mi, inandığınız yoldan mı, yüreğinizdeki hissiyattan mıdır bilmediğim bir sebepten ötürü işleri yoluna soktuğunu düşünüyorum. Bu yüzden genç yazarlara ,ben de genç bir yazar olarak, vereceğim en önemli tavsiye umutlarından ve inandıkları yoldan yani hayallerinden asla vazgeçmemeleri gerektiği. Yaşamın efsunlu ve tılsımlı bir yer olduğuna olan inançlarını kaybetmemeleri gerekiyor. İhtimaller kapısını hep aralık tutmalılar.

Favori İlk beş kitabınız, ilk beş şairiniz, ilk beş filminiz nedir?

Favori ilk beş kitabım (Türk edebiyatı):
Hakan Günday– Kinyas ve Kayra, Orhan Pamuk- Benim Adım Kırmızı, Ahmet Hamdi Tanpınar- Huzur, Elif Şafak- Aşk, Murathan Mungan- Şairin Romanı

Favori ilk beş kitabım (Dünya edebiyatı):
Tolstoy-Anna Karenina, Dostoyevski- Karamazof Kardeşler, Amin Maalouf-Semerkant, Vladir Barthol- Alamut, Halil Cibran- Ermiş.

Favori ilk beş şairim:
Ahmed Arif, Orhan Veli, Edip Cansever, Nazım Hikmet, Şükrü Erbaş.

Favori ilk beş filmim: (Yerli-yabancı karışık)
Interstellar (Yıldızlararası), The Revenant (Diriliş), Titanic, Kış Uykusu (NBC), Babam ve Oğlum (Çağan Irmak).

Editör: Enes Yılmaz

Visited 45 times, 1 visit(s) today
Close