Yazar: 22:00 İnceleme, Kitap İncelemesi, Tarih

Bunu Herkes Bilir Kitap İncelemesi

Birincil elden olmayan kaynaklarla Tarih üretimi yapan insanların tarihe en büyük zararı verdiği ortadadır. Günümüzün bir hesaplaşması olsa da, geçmişte de benzer şeylerin olduğu, gelecekte de devam edeceği ortadadır. Bilginin hava atmak, başka birine üstünlük kurmak gibi basit şekilde kullanılmaya çalışıldığı yerlerde gelişmişlik ya da doğrunun öğrenilmesi pek gerçekçi değildir.

Benim Emrah Safa Gürkan yani ESG Hocamızla tanışmam son dönemlerde popüler olması ile alakalı değildir. Kronik yayınlarına ait kitap arşivim oldukça fazladır, bu nedenle daha önce çıkarmış olduğu “Sultanın Casusları” ve “Sultanın Korsanları” nı bilmekteyim. Lakin o kitaplar kendisinin bitirme tezidir aynı zamanda. Hem akademik bir dili vardır hem de benim ilgimi çeken şeyler değildir. O yüzden o kitaplara merakım olmadı, bu kitabı okurken içinde geçen bolca korsanlık konulu metinlerde beni o kitapları okumaya sevk etmedi maalesef. Herkesin bilgi birikimini odakladığı yer çok çeşitlenemez belki de, her konuya merak salamaz benim düşünceme göre, o yüzden o konuyu daha çok sevenlere ve merak edenlere bırakmak iyidir düşüncesindeyim.

Bunun haricinde elbette takip ediyorsanız İlker Canikligil’in ESG Hocamızla FluTv’de yapmış olduğu program asıl patlama alanıymış gibi gözükmektedir. Evet öyledir de, tarih belirli insanların tekelindeydi ülkemizde ve TV’lere sürekli onlar çıkıyordu, YouTube üzerinden yapılan yayında herhangi bir kısıtlama olmadığı için, hem istediği gibi konuşabildi, hem de herhangi bir sansüre uğramadı. Ben İlker Canikligil’le IFA yani İstanbul Film Akademisi’nin YouTube kanalında yaptığı “Olmaz Öyle Saçma Şey” programıyla tanımıştım ve tüm programlarını da izlemiştim. Bir sinema öğrencisi olmamama rağmen, onun sayesinde aldığım bilginin haddi hesabı yoktur. IFA ile yolları ayrıldı, artık kendi koltuğunda FLU TV’de devam etmektedir. İncelemeyi okuyan okura not, kesinlikle izleyin ve takip edin.

Şimdi giriş kısmını hallettiğimize göre SPOILER içeren incelememize geçmemizin vakti geldi. Tarih başlı başına SPOILER’dır ama olsun, biz uyarımızı yapalım. Bu kitap ne anlatmaktadır, ESG Hocam neyi hedeflemiştir, kitabı alan okur, kitabın son sayfasını kapattıktan sonra kitaptan ne almış olabilir?

Öncelikle Emrah Safa Gürkan’ı izliyor veyahut Twitter’dan takip ediyorsanız, ürettiği argüman ve konular itibariyle yetişmesi zor bir insan olduğu gerçektir. Ne yazdıklarına ne bilgisine yetişmek zor anlamında diyorum. Kitapta da bilgi birikimin verdiği özgüven ve argümanla okuru ciddi anlamda bilgiye boğmaktadır. Bu kitabı okuyan okur, “okuması çok basitti, hiç zorlanmadım” derse, gerçeklikten uzaktır, çünkü ESG Hocamızın dili her ne kadar basit olsa da, kullandığı yabancı terimlerin çokluğu ve bilgisi dahilindeki konuların çoğu ülkemiz insanının ilk defa karşılaştığı konulardır. Birçok şeyi not alıp, sonra tekrar bakmakta fayda olacağını kitabı okumayı düşünen okurlara salık vermekte fayda olacağını düşünmekteyim.

Girişinden itibaren dikkatinizi vermeniz gereken bir kitapla karşı karşıya olduğunuzu, bu kitabın laf olsun diye yazılmadığını, ülkemizde bilinen bir çok tarihi olayın ya da konunun aslında öyle olmadığını aktardığı için bolca örnekler verdiğini belirtmek isterim.

Nedir bu konular peki, kitabın içerisinde ne ile karşılaşıyoruz?

1- Osmanlı tarih sayfasından nasıl ortadan kalktı, Osmanlı2nın dağılmasında kadının parmağı var mı?

2- Yeniçeriler sadece isyancı mıydı?

3- Batı mı çok ileri gitti, biz mi geri kaldık?

4- Matbaanın icat edilmesi, icat edenin ve Osmanlı’nın matbaa ile geç tanışması,

5- Coğrafi keşifler (Osmanlı neden Amerika’ya gitmedi?)

6- Neden tüm kaşifler batıdan çıkar?

7- Osmanlılar Türk’müydü?

8- Roma ya da Viyana’yı Osmanlı alaydı, ne olurdu, daha farklı şeyler mi olurdu?

9- İstanbul’un Fethi ve efsaneler,

10- Cervantes İstanbul’a geldi mi?

11- Yanlış kullanılan kavramlar.

Yukarıda ana başlıkları yazdığım konular üzerinden ilerliyor kitap, birkaç ana başlığı yazmamış olabilirim, onları da okur kendisi keşfedecektir.

Yeniçerileri biz genelde nasıl biliyoruz, bize nasıl aktarılıyor, Padişah indiren, padişah çıkaran askerler olarak biliyoruz ve genellikle Yeniçeri İsyanlarını duymuşuzdur ama okulda ne öğrendiysek odur, daha fazlasını incelememişizdir. Kitapta ise bu konunun derinine çok inmeden, okuyucuyu da sıkmadan çok güzel anlatıyor ESG Hocam, yeniçerilerin toplumla yakınlaşması nedeniyle, halkın talepleri doğrultusunda hareket ettiğini de sunuyor. Tabii ki burada kendi çıkarları da olmakla beraber, öğrendiğimiz bilgilerin Yeniçerilerin sadece isyan çıkaran askerler olmadığını bir kez daha göstermektedir. 

Batı’nın hep olmasa da özellikle Coğrafi keşifler, Sanayi Devrimi gibi konulardan sonra ciddi anlamda ileri gittiğini biliyoruz. Lakin Osmanlı’nın neden Batı’ya ayak uydurmadığını detaylıca düşünüp araştırmıyoruz. İnsanların genelde düşüncesi Osmanlı’nın kapalı yani muhafazakar ya da yobaz bir düşünceye sahip olduğudur. Osmanlı’nın kendi işleyişi elbette vardır, bunun için çok sonraki dönemler hariç ve çıkar anlaşmaları hariç, ne içeride ne dışarı kendilerine rakip çıkarmadığı, yayılmacı bir politika izlese de, daha sonra Hristiyan ülkelerin birleşip bir şekilde Osmanlı’ya dur dediğini biliyoruz. Bu evrede Osmanlı kendi kendine yeten, zaten ticaret yolları nedeniyle, ticareti de kontrol edebildiği bir dönemdedir.

Günümüzde savaşlar enerji ve yer altı kaynakları için çıkıyor diyebiliriz. Günümüz derken son 100 yılı bu konuya dahil edebiliriz. O dönemlerde ise ticaret çok önemliydi, coğrafi keşiflerin çıkmasının bir nedeni ise Batı ülkelerinin Hindistan’a başka bir yoldan ulaşmak istemesiydi. İpek ve Baharat yolu onların çıkarına değil, bağımlı olmalarına neden oluyordu. O yüzden farklı yollar aranırken, Amerika keşfedilmişti. Amerika ise bilinenin aksine 1000’li yıllarda Vikingler tarafından keşfedilmiş, arazinin elverişsiz oluşu ve Vikinglerin işine yaramayacağı içinde yerleşmelerine gerek olmamıştı.

Osmanlı, Batı’nın ilerleyişine ayak uyduramazken, coğrafi keşiflere de katılmamıştır. Osmanlı’nın Coğrafi keşiflere katılmasının ya da Amerika’yı keşfetmesinin MANTIKLI bir tane argümanı benim açımdan yok, keza ESG Hocam da bu konuya değiniyor. Eğer harita kullanmayı biliyorsanız, Osmanlı’nın olduğu yer ile Amerika’nın olduğu yere bakmanız yeterli olacaktır. Zaten ticaret yapabildiği bir yer varken, neden onca yolu gitmeye çalışsın, neden olmayan ya da yeterli olmayan diyelim “Deniz Gücü” ile böyle bir telaşın ya da çabanın içine girsin? Girmemiş zaten, gerekte yoktur, kitapta bunun nedenlerini de öğreneceksiniz. Daha sonra tabii ki Batı bu işten fayda sağlarken, Osmanlı ticaret gemileri limanlardan dışlanmaya başlayacaktır. Eh bu seferde işin içine korsanlık girecektir… Bunların hepsi dönem dönem incelenmesi ve üzerinde durulması gereken konulardır, kitapta buna ulaşacaksınız.

Osmanlı’nın gelenekçi yapısı tabii ki yeniliklere karşı hemen kapılarını açmamış ya da kendisi yenilik taraftarı olamamış gibi gözükebilir, bir çok konuda kendisi de yenilikçi düşünce veya devlet kavramından ziyade yayılmacı politikayı amaç gütmüş gibi durmaktadır. Osmanlı’da şu durum olmuştur çoğu dönemde, bir yenilik varsa alınıp konmuştur, kendileri geliştirmemiştir. Kitaptan aldığım bilgilerde, özellikle halkın gelişmesi açısından bir uğraşı olmasa da, halkı kandırmak üzerine ticaret yapanlara karşı göz açtırılmamışa ve o konuda halkın korunduğunu öğrendim. Ticaretten kar elde edilmesi zaten hoş görülmeyen bir davranışmış ve bu konuda kar sağlamaya çalışanlar sağlam cezalara çarptırılmış gözüküyor. Yani bugünden bakarsak kapitalizm yanlısı olmayan bir yapı var karşımızda. O yüzden kapitalizm çok sonraları bu topraklara girmiş, Osmanlı sömüren değil sömürülen olmuştur. Tam tersi de pek ala olabilirdi…

YouTube üzerinden kanalımda yayınladığım “Neden Okuyoruz?” adlı video da matbaa ve Osmanlı ile alakalı şu savı savunmuştum. Matbaa Osmanlı’ya geç mi geldi, yoksa Osmanlı’nın Matbaa’ya ihtiyacı mı yoktu? Nasıl yoktu derseniz cevap basittir, okumaya hevesli bir toplum yoktur. Osmanlı’dan günümüze ne belge bakımından ne görsel açıdan pek malzeme yoktur, bunun nedeni en azından kitap bakımından talebin olmaması, yazma ve okumaya merakın talep edilmemesidir. Bu talebe karşı hiçbir devlet karşı duramaz, keza Avrupa’da matbaa ile başka bir devrim yaşanmıştır, cidden hükumetler ya da krallıklar yıkılmıştır diyebiliriz. Çünkü birileri artık yazabiliyor, yazdıklarını çoğaltabiliyor, daha fazla kitleyi harekete geçirebiliyordu. Kısacası sorgulama dönemiydi. Ama bu durum Osmanlı’da konuşmak ve anlatmak biçiminde kalmıştır. Yani yazmaktan çok anlatmayı seven bir toplumduk, hala değişen bir şey yok, bunu deneyimlemeniz için 300-400 yıl geriye gitmenize gerek yoktur.

“Bir icadın yapılması ile yayılması arasında önemli bir fark olduğunun notunu düşelim(…)

Matbaayı da aynı şekilde Çinliler daha önce bulmuştu ama geliştiren Avrupalılardı.” 

Kitabın okura verdiği en önemli şeylerden birisi de kalıplaşmış bilgileri doğru olarak kabul etmek yerine araştırmanın gücünü elinize almanızdır. ESG Hocam, hayali senaryolarla çekilen dizilerin, uydurma tarihçilerin ürettiği kitapların ne kadar gerçek dışı olduğunu, insanların kanmak ve kandırılmak üzerine nasıl bir felakete sürüklendiğini gözler önüne sermektedir. Bunlar bilinen gerçeklerdir ama insanların kabul etmediği gereklerdir.

Osmanlı’ya sempati kazandırmak için yapılan dizilerin, filmlerin, yazılan kitapların hiçbir yararı yoktur. Olmayan şeyleri belirli bir yere kadar gündemde tutabilirsiniz, daha sonra bütün hepsi çökecek ve onun peşinde koşanlarla onları üretenler bu boş hayalin içinde kaybolacaktır.

Yavuz Sultan Selimin’in portresi gerçek midir? Rivayete göre İstanbul’un Fethi Bizanslıların açık unuttuğu bir kapıdan girilerek mi yapılmıştır, gemiler karatan yürütülmüş müdür, yürütüldüyse nasıl, Osmanlı da Kadın’ın nasıl bir yeri vardı ve dağılmasında rol oynamışlar mıydı gibi sorulara cevap bulacaksınız.

ESG hocamızın genellikle keskin yorumları olmasına karşın, bazı konularda orta yolcudur. Ne oraya ne buraya tarzı yorumları elbet vardır, kimi zaman sağcı, kimi zaman solcu, kimi zaman ortacı kendi deyimiyle omurgasız ilan edilmektedir, bu savlarında da haklıdır, öyle olmaktadır. : )

İster kitaplarını okuyun, isterseniz son zamanlarda çıkmadığı kanal bırakmadığı kanalların videolarını, isterseniz FLU TV’de ki “Olmaz Öyle Saçma Tarih” programını takip edin, isterseniz de Twitter’dan takip edin. Aynı fikirde olmadığınız konular elbet olacaktır, bu da çok normaldir, o yüzden sırt çevirmeyin ve alabildiğinizi alın, gerisini atın. Kendisi diyor, ben demiyorum sevgili Bogomiller. Evet bu da onun lafıdır. 

Bunca yazdığımıza göre, kitabı da önereceğim elbet. Alın okuyun, beyninizin çalışmasına fayda sağlayan zorlamalara da merak salın.

Sağlıklı günlere sevgili okurlar, KORONASIZ günlere…

Eh sosyal mesajı da verelim “EVDEKAL”

Visited 13 times, 1 visit(s) today
Close