Yazar: 18:35 Öykü

Bir Kediye Hediye

— Bu ses neyin nesi anne, dedim.

— Kedinin sesi kızım, kanala düşmüş, üç gündür oradaymış.

Birden içim ezildi, soluğum takılıp kaldı boğazıma. Acıklı, içimi burkan bir sesle yardım isteyen bu zavallı hayvanın, böyle bir durumda olduğunu bilemediğim, o sese yeterince kulak vermediğim için kendimi suçladım ilkin. Nasıl olmuştu da daha önce merak etmemiştim bu yakarışın sebebini? Nereden, neden geldiğini bulmaya çalışmamıştım? Yaz akşamının serinliğinde, annemle rahat rahat, yayılarak oturup sohbet ettiğimiz, kimi kere yoldan geçenleri minik dedikodularla çekiştirdiğimiz bu geniş balkon, ferahlık, böylesine mi kör etmişti beni? İnanamıyorum: rehavet ve keyif, beni başka sıkıntılardan bu kadar kolay koparıp alabilir miydi? Hâlbuki ben, hiçbir zaman sadece kendini düşünen biri olmadım; kulaklarını başka seslere tıkayan, çevresinde olup bitenlere duyarsız, kayıtsız kalan biri değildim hiç. Kendi sıkıntılarım ne denli büyük olursa olsun, onlar tarafından ne kadar sarılmış, sarmalanmış olursam olayım, hep bir gözüm, kulağım yaşadığım çevreye dönük oldu. Hep aksaklıkların ve haksızlıkların giderilmesi, her şeyin daha iyiye gitmesi için benim de payıma irili ufaklı bir şeylerin düştüğünün bilincinde olarak yaşadım. Peki şimdi ne olmuştu bana? Neden bir kedinin yardım çığlığını böyle geç algılamıştım?

Çay bardağını alelacele masaya bırakıp ayağa fırladım.

Şaşırdı annem, gözlerini kocaman açtı.

— Nereye gidiyorsun kızım, ne oldu birden?

— Kediye bakacağım, dedim. Zavallı kim bilir ne hâldedir.

— Canım sana mı kaldı kediye bakmak, otur oturduğun yerde. O kadar insan var, duymuyorlar mı? Hayvanın sesi mahallede yankılanıyor günlerdir. Bir şey yapılacaksa onlar yapsın, gidip çıkarsınlar. Sen kız başına niye gidiyorsun?

Annemi dinlemedim, arka odaya doğru koşar adım gidip merdiveni dolabın arkasından çıkardım. Annem söylene söylene arkamdan geldiği hâlde ne dediğini duymuyor, onunla ilgilenmiyordum. Aklım, sesi bütün evde yankılanan o kedideydi. İçinde bulunduğu hâli düşünüp durumunu gözlerimin önüne getirdikçe, daha çabuk olmam gerektiğini hissediyor, kendimi bir an önce dışarı atmaya çalışıyordum.

— Ah kızım, bizi bütün mahalleye rezil mi edeceksin? Şimdi demezler mi, kadına bak, kızını durduramamış, mâni olamamış, diye. Kimsenin yapmadığı bir işe eksik etek el atmış, demezler mi?

— Ya anne, ne derlerse desinler! Onlar şunu bunu söyleyecek diye doğru bildiğimi de mi yapmayayım? Hem ayıp bir şey mi yapıyorum ki! Onlar utansınlar asıl erkekliklerinden.

Mutfaktan bir parça ekmek alıp omzumda merdivenle dışarı fırladım.

— Kızım bak düşüp kıracaksın bir yerini, dedi annem ben basamaklardan inerken: Bir enik için değer mi bu zahmete? Her gün kaç tanesi kalıyor araba altında. Kurtar, hangisini kurtarabilirsen! Ay ay, dikkat et kızım!

O ağır merdiveni on sıra basamaktan zar zor indirmeye çalışırken, annemin bu tuhaf karşılaştırması sinirimi bozmakla kalmayıp dengemi de bozdu, dikkatim dağıtıverdi. Sendeledim, ayağım bir basamak kaydı. Neyse ki demir tırabzanı kavrayıverdim hemen. Sonra bana doğru gelmekte olan anneme döndüm.

— Öf ya, onunla ne ilgisi var bunun? Yani bırakalım da ölsün mü kediler, köpekler?

— Dur ben indireyim onu, gözümün önünde yuvarlanacaksın.

— İndirme, ben yapabilirim! Sen eve gir.

— Allah’ım nedir bu kızın söz dinlemezliği?

Bahçe kapısından çıkıp denize doğru uzanan üstü açık, beton kanalın başında vardım, aşağıya baktım. Biraz yukarında, yavru bir kedinin art arda, sesi çıktığınca miyavladığını gördüm. Yaklaştım. Korkusu ve bitkinliği yüzünden, küçük gözlerinden okunuyordu. Beni görür görmez sesi daha da yükseldi; sanki bu üç gün boyunca kimse ona bu kadar yaklaşmamış, kimse onu fark etmemiş, varlığından bihaber yaşayıp gitmişti. Sanki mecaliyle birlikte umudunun da kalmadığını haykırır, artık son nefesini bu derin, kokuşmuş kanalda vereceğini kabullenirken ansızın karşısına ben çıkıvermiştim. Varlığımın bir mucizeye denk olduğunu bilircesine beton duvara patilerini koyup yükseldi. Gel, al beni, der gibiydi. Daha fazla zaman kaybetmeden uygun bir yer bulup merdiveni sarkıtmaya çalıştım. O sırada yolun karşısında, evinin önünde oturan, çayını yudumlayan bir adam gelip dikildi başımda. Birkaç saniye bana baktıktan sonra:

— Düşersin kızım dikkat et, yaralama kendini, dedi.

Aman ne ince, ne düşünceli biri! Gerçek bir komşu!

— O merdiven kısa kalır hem, yetişmez zemine.

Komşumun inceliği yanında zekâsını da takdir ettim doğrusu, merdivenin kısa kalacağını, kanalın içine inmeme yetmeyeceğini bir bakışta, şıp diye bilmişti. Gözlerinin cetvel misali ölçüyü kestirivermesi onun adına olduğu kadar benim için de büyük bir kazançtı. Karşımdaki binada böyle birinin bulunduğunu bilmek, bir yeteneğe bu denli yakın oturmak mutlulukların en güzeli olabilirdi! Ama maalesef ki ne şimdi ben bu mutluluğun tadına varabiliyordum, ne de kalkıp onu kutlayacak bir saniyem vardı; hele kedi bir sağa bir sola doğru volta atıp durur, beni elimi çabuk tutmam gerektiği yönünde uyarırken…

— Sizde daha uzun bir merdiven var mı acaba?

— Var ama boyacı ustaları kullanıyordur şimdi, evin arkasında çalışıyorlar.

— Alabilir miyiz onu beş dakikalığına?

Bazen zamanında verilmemiş bir yanıtın, kaba bir hayır’a denk geldiğini bu yaşıma kadar çoktan öğrenmiş olduğumdan; komşumun ensesini kaşıyarak başını evine doğru çevirip kararsız bir tavır takınmasının sonucunun ne olacağını, bu hareketlerinden sonra ağzından hangi cümlelerin döküleceğini beklemedim bile. Eve gelirken, iki bina aşağıda, bir evin bahçe duvarına dayalı duran tahta merdiveni anımsadım o an. Annemin balkon-dan meraklı gözlerle beni seyrettiğini görmem, ‘daha yeni taşındık bu mahalleye, kimseyi bilmiyoruz, sen sen ol bir çivi için bile gitme kimsenin kapısına, komşu komşunun külüne muhtaç değil bu zamanda, herkes birbirinin kuyusunu kazmanın, açığını bulmanın peşinde’ sözlerinin kulağımda çınlayışına aldırmadan, gidip o merdiveni aldım.

— Bak bu yetişir işte.

Merdiven hayli ağırdı; getirinceye kadar canım çıkması bir yana, onu kanala doğru sarkıtırken elimden ha kaydı, ha kayacaktı. Ben onu sıkıca tutar, aşağıya salarken, parmaklarıma batan kıymıkları saymıyordum bile. ‘Aman’ diyordum, ‘varsın batsınlar istediği kadar, ne olacak? Onlar nasıl olsa bir iğneyle oyula deşile çıkarılırlardı, ama bu kedicik metrelik duvarları aşmak için benim yardımımı bekliyordu.’

— Gel buraya pisipisi.

Kanala indim. Kedi, ben ona yaklaştıkça kaçıyordu. Ekmeği parçalayıp önüne atıyor, o yemekle oyalanırken yanına varıp onu yakalamak istiyordum ama her seferinde planım suya düşüyordu: Beni fark eder etmez önce tıslıyor, sonra ekmek parçasını alıp uzaklaşıyordu.

— Gel buraya kedicik, ben sana bir şey yapmayacağım. Korkma benden. Seni buradan çıkarmaya geldim, hadi pisipisi, inat etme.

Benim kanaldaki hâlimi gören annem seslendi.

— Kızım onu tutamazsın, kaçıyor insandan. Belli ki birisi fena yakmış canını onun.

Haklıydı, bana dehşet içinde bakması, sırtının kamburunu çıkarıp tıslaması, sonra can havliyle kaçması, onu birinin incitmiş olduğunun belirtileri sayılabilirdi pekâlâ. Belki o inciten kişi, onun bu kanalda bulunmasının da sebebi olabilirdi.

Yaklaşık yarım saat boyunca kediye yaklaşmaya, onu yakalamaya çalıştım ama başaramadım; son gayretlerimden sonra kanal boyu koşup benden bir hayli uzaklaşmasıysa umutlarımı bitiren hareketi oldu. Çaresizce, elimdeki ekmeği bir köşeye bırakıp merdivene tırmanırken, onu buradan başka nasıl, hangi yöntemle çıkarabileceğimi düşünüyor, çırpınışlarımın hiçbir sonuç vermemiş olması karşısında üzülüyordum. Kediye yardım edememiş olmanın ağırlığı yanında, konu komşunun meraklı bakışları arasında giriştiğim bu gayretin şu şekilde değerlendirilmesinden de korkuyordum: ‘Kanala düşen kediyi oradan çıkarmak pek kolay değildir, hele de boyundan büyük işlere kalkışan bir kız için hiç değil! Bunca insan hiçbir şey yapmadan oturuyor, kalkıp bir çözüm bulmuyorlarsa mutlak bir bildikleri vardır.’

Merdiveni yukarıya çekerken elime batan kıymıkların acısından çok yüreğimi parçalayan bir başka acıyı duyuyordum. Kendimi bu denli berbat ve işe yaramaz hissettiğim bir başka günü hatırlamıyordum. Utanılacak bir şey yapmış gibi başımı yere eğip kimseyle göz göze gelmemeye çabalıyordum. Sanıyordum ki bakışlarımızın kesişeceği herkes beni alaya alacak ve küçümseyecek, yavru bir kediyi kanaldan çıkaramayışımı imalı bakışlarıyla alaya alacaklardı. Hattâ bu dalgacı bakışlardan o denli korkuyordum ki başımı çevirip anneme bakmıyordum bile. Kedinin miyavlayışı eşliğinde, tahta merdiveni sürüye sürüye, başım önde yürüyordum.

Birden kendimle konuşmakta olduğumu ve sesimi kendime duyurmaya çalıştığımı fark ettim. Korkularımı, bir işi tamamlayamamış olmaktan duyduğum ezikliği bir kenara bırakıp kulak verdim o sese. Hani olur ya, bir ses size bazı özel şeyler söyler; doğruyu yanlıştan ayırmanıza, karmaşa yumağında çıkıp sıyrılmanıza yardım eder, aklı harekete geçirir, işte bu da öyleydi. Bana yenilgiyi hemen kabul etmemem gerektiğini söyleyip yaşamımın bunun gibi daha nice zorlukları aşmakla geçtiğini hatırlattı. Doğru söylüyordu. Bu ses, dünyanın sonunun geldiğini, artık elimin kolumun bağlı olduğunu düşündüğüm o dar zamanlarda, gayret, umut ve inançla nice engeli aştığımı aklıma getiriverince, başımı yavaş yavaş kaldırdım, güvenle baktım etrafıma. Sendelemiş olmanın, yenilmiş olmakla aynı anlama gelmediğini bilerek süzdüm insanları.

Merdiveni aldığım yere bırakıp döndüm. Binamızın hemen bitişiğindeki boş arsada uzun, ince kalaslar vardı; gidip aldım onlardan birini, yine kanalın başına, kediyi görebileceğim bir yere gittim. Kalası mümkün olduğunca yatay bir şekilde kanalın içine uzattım, diğer ucu yukarıda kaldı. İstedim ki bu küçük kedi, gücünü toplayıp kendini güvende hissedeceği bir zamanda kalastan tırmanarak yola çıksın, kendi işini kendisi görsün.

Kalası bırakıp eve döndüm.

— Anne kedinin sesini duyuyor musun hâlâ.

Ertesi gün işten anneme telefon ettiğimde sorduğum ilk soru bu oldu.

— Yok kızım duymadım bir şey.

— Peki kalas orada mı, yoksa almışlar mı?

— Orada orada, kimse dokunmamış.

Kalas birkaç gün daha kaldı o kanalda.

Kedinin sesini ben de duymadım bir daha.

Soydan Kızgın

Soydan Kızgın
Latest posts by Soydan Kızgın (see all)
Visited 10 times, 1 visit(s) today
Close