Yazar: 20:00 Dizi İncelemesi, İnceleme, Psikoloji

Bir Başkadır’a Psikopatolojik Bir Bakış

Senaryo: Berkun Oya
Yönetmen: Berkun Oya
Yapım: Krek Film
Yayın Platformu: Netflix
Oyuncular: Öykü Karayel, Fatih Artman, Defne Kayalar, Funda Eryiğit, Tülin Özen, Alican Yücesoy, Settar Tanrıöğen, Bilge Önal, Derya Karadaş, Gökhan Yıkılkan…

Yayınlandığı günden itibaren dikkatleri ve ilgiyi üzerine çeken Bir Başkadır’a daha detaylı ve psikopatolojik bir bakış açısı…

1. Konu

Hayatları birbirinden farklı, toplumun farklı sosyo ekonomik sınıflarına mensup, yaşama tarzları, hayata bakış açıları, inançları, amaçları, korkuları, mutlulukları vb. birbirine benzemeyen, yeri geldiğinde tam aksine olabilen karakterlerin birtakım tesadüfler silsilesi eşliğinde yollarının kesişmesi dizinin genel anlamda konusudur diyebiliriz.

Farklı dediğimiz bu karakterlere aslında içinde bulunduğumuz kültürde, gündelik yaşamımızın olağan akışında her an rastlamak mümkün. Rastlamak mümkün olduğu kadar bu karakterlerin açığa çıkması da bir o kadar güç.

Öteki kavramı ve ön yargılar, dizinin üzerinde çokça durulan meselelerinden. Yalnızca durduğumuz yerden baktığımızda toplumumuzdaki diğerlerini öteki olarak algılayabiliyoruz. Fakat bu algı, bireyin probleminden çok toplumun bir problemi olarak dizide de belirtildiği gibi ‘kolektif bilinç’ perspektifinde ele alınıyor.

Kültürün çeşitliliğine bağlı olarak sürdürülen farklı tarzlardaki hayatların net bir çizgiyle ayrılamaması, diğerinin olduğu yerde aslında bizim de diğeri olduğumuz gerçeği, yaşadığımızdan farklısına tanık olduğumuzda engel olamadığımız içsel sorgulamalarımızın fitilinin ateşlenmesi, ayrı yöne giden dallar olsak da köklerimizin aynı yerden geliyor oluşunu alt metinler halinde dizide sıkça görüyoruz.

Kolektif Bilinç Nedir?

Bilinç, bireyin kendi varlığını ve çevresini bilme, anlama, hissetme ve bunların farkına varma halidir. Daha anlaşılır bir tabirle uyanık olmak, uyku, konfüzyon (bilinç bulanıklığı) veya koma halinde olmamak anlamına gelmektedir. Ayrıca, kişinin kendisinin de farkında olduğu zihinsel yetilerin hepsini (düşünce, duygu, duyu, kas-iskelet sistemine verilen motor komutlar gibi) bir anlamda kapsayabilmekle birlikte toplumsal ve kültürel birtakım yüklülükleri de barındırabilmektedir.

Jung’a göre bilinç; boyutlarını bilmediğimiz geniş bir bilinçsiz alanı örten bir zar gibidir. Bu sebeple, bilincin egemenlik bölgesini de kestiremeyiz. Bilinç alanın gelişim süreci “düşünme, hissetme, duyu ve sezi” gibi zihin işlevlerinin günlük yaşam içerisindeki sürecini göstermektedir

Bilince ulaşmayan ya da bilince ulaşamayacak kadar zayıf deneyimler ve bilgiler kişisel bilinçdışında depolanır. Bu deneyimler ve bilgiler her zaman için bilincimizde hazır vaziyette bulunmazlar ama istediğimiz zaman çağırabiliriz. Kişisel bilinçdışı dediğimiz yer kapsamlı bir dosyalama sistemine benzer, yeri geldiğinde bu sistemden çağrılabilir.

Örnekle anlatacak olursak bazı dosyalar bilgisayarımızda masaüstünde kolayca erişebileceğimiz bir konumda bulunurken bazıları da farklı klasörlerin içinde daha derin ve ulaşılması biraz zor bir konumda bulunabilir. Kişisel bilinçdışı bireyin kendisine özgüdür.

Jung’a göre; kişisel bilinçdışına nazaran, daha derinlerde bir bölüm olan kolektif bilinçdışı, bireyin yaşamı boyunca bilince çıkmamış içerikten, kişisel bilinçdışı ise bir zamanlar bilinçte olan içeriklerden oluşmaktadır. Bu içerik, bireyin yaradılışından itibaren önceden şekillenmiş davranış kalıplarında belirmektedir.

Jung’un bütün insanlarda ortak bulunduğuna inandığı kolektif bilinçdışı adeta ruhsal bir miras olarak da düşünülebilir. İnsanın ruhsal kimliğini oluşturan önemli öğelerden biri olan bu kolektif bilinçdışı, bireylerin bütün geçmişini kapsayan izlenimleri içerir. Bu izlenimler; düşlerde, masallarda, destanlarda belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır…

Dizide Hilmi’nin de sürekli bahsettiği ve ilgi duyduğu Jung’un kolektif bilinçdışı kavramı neredeyse bütün sahnelerde ve bölümlerde öykünün alt metni olarak karşımıza çıkmaktadır.

İlk Sahne

Meryem gündeliğe gittiği evde bayılır ve dizi bir yıl öncesinden bir psikolojik görüşme sahnesiyle başlar…

2. Karakterler

2.1. Meryem

Meryem; abisi, yengesi ve yeğenleriyle beraber babasından kalma eski bir evde İstanbul’un ücra bir semtinde yaşamaktadır. Dinine bağlı, abisinin ve hocasının sözünden çıkmayan, evlere gündeliğe giden, mutaassıp ve aynı zamanda çok zeki bir karakterdir.

Öykü Meryem perspektifinden anlatılır. Temelde Meryem’in hayatından yola çıkarak diğer karakterler ve toplum ele alınır.

Meryem bastırdığı ve dışa vuramadığı duygularının ve düşüncelerinin sonucu bayılmalar yaşar. Bu bayılmaların sebebini kendisi de bilmemektedir. Hastaneye gidip muayene ve tahliller yapıldıktan sonra herhangi bir anormalliğe rastlanmaz ve bayılmalarının sebebinin psikolojik olabileceği düşünülerek psikiyatri servisine yönlendirilir.

Meryem’in, psikiyatristi Peri Hanım’la ilk görüşmesi iki taraf için de biraz sıkıntılı geçer. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi; Meryem’in abisinin ve Hoca’sının bu durumdan haberi yoktur ve Meryem üzerinde bunun baskısını hissetmektedir. İkincisi; Psikiyatrist Peri’nin Meryem gibi kapalı ve mutaassıp kadınlara karşı aşamadığı bir ön yargısı vardır ve Meryem’in anlattıklarını da temelde bu çerçeveden değerlendirmektedir.

Meryem bu ilk görüşmeden sonra biraz rahatladığını hisseder ve görüşmeye devam etmeye karar verir fakat bu durumu abisine ve hocasına söylemez. Görüşmeler devam ettikçe Peri Hanım ve Meryem arasında terapötik ittifak sağlanır. Meryem daha önce kimseye anlatamadığı düşüncelerini ve yansıtamadığı duygularını görüşmeler ilerledikçe daha rahat ifade edebilmeye başlar. Bunun sebebi; anlatabiliyordur ve anlattıklarına bağlı olarak karşı taraftan olumsuz bir tepki ya da olumsuz yargıda bulunma davranışı görmüyordur.

Görüşmelerde Meryem ve Peri arasındaki ilişki ilerledikçe Meryem’in kendi benliğiyle olan ilişkisinin de ilerlediğini görebiliyoruz. Artık sonucunu düşünmeden duygularını ve düşüncelerini eskiye nazaran daha kolay ifade edebiliyordur. Abisine ve Hocasına karşı düşünceleri de değişmeye başlamıştır.

Tüm bunlar doğrultusunda Meryem’in zihninde ve davranışlarında değişimler başlamıştır…

Meryem’in rahatsızlığına gelecek olursak…

Konversiyon (Dönüştürme) Bozukluğu

Kişinin organik bir sebep olmaksızın motor veya duyu fonksiyonlarında kayıp vardır.

  • Bir ya da daha fazla belirtinin istemli motor ve duyusal fonksiyonları etkilemesi.
  • Belirtiler, bilinen herhangi bir tıbbi bozuklukla bağdaşmamaktadır.
  • Belirtiler, kişide anlamlı sıkıntıya, işlevsel bozulmaya ya da tıbbi değerlendirmeye neden olmaktadır. (DSM-5)

Yani kişinin çeşitli ruhsal sıkıntılarının bedensel sorunlara dönüşmesi diyebiliriz. Meryem’de bu tepkiyi bayılma olarak görebiliyoruz.

Peri

Peri; günümüz toplumunda modern olarak nitelendirdiğimiz bir ailenin çocuğu. Kolejlerde ve yurt dışında eğitimini tamamlayarak psikiyatrist olup İstanbul’a tekrar dönmüştür. Yalnız yaşamaktadır ve hayatta da genel olarak yalnızdır. Gülbin’den süpervizyon almaktadır. Yogayla ilgilenmektedir. Rutin bir hayatı olmasına rağmen rutin bir sosyal hayatı yoktur.

Meryem’e karşı olan ön yargılarını kıramamaktadır. Bunun sebebini ailesi, yetiştiği çevre ve koşullar gibi nedenlere atfedebiliriz.

Dizinin bir sahnesinde Peri Meryem’e Hazal ismiyle seslenmiştir. Bunun nedeni de sonradan fark etmiştir. Ailesinin evine temizliğe kadının ismi Hazal’dır. Peri Meryem’i farkında olmadan Hazal’la eşleştirmiştir. Yani ona göre başörtülü ve gündelikçi kadın meryemdir, hazaldır, ayşedir, fatmadır… aynı kişidir aslında. Birey olarak ele almak yerine bir gruba ön yargısını yansıtır perinin bu sahnedeki tutumu.

Bu sahneden sonra Meryem de kendisinin Peri için özel biri olmadığını hisseder. Terapiye bir süre ara verir. Tekrar döndüğünde peri ve Meryem’in karşılaştığı sahnede peri ağlamaya başlayarak Meryem’e sarılır, Peri bir anlamda katarsis yaşar ve bu olaydan sonra aralarında terapötik ilişkiden ayrı bir ilişki oluşmaya başlar.

Periyi genel olarak ele alacak olursak; ön yargıların ve ötekileştirmenin doğru bir tutum olmadığını bilmekle birlikte bu tutumlarına bağlı olarak davranışlar da sergiler. Gündelik yaşamında çok gülümsemez, akademik olarak gelişmiştir fakat sosyal olarak gelişimi yeterli değildir diyebiliriz.

Peri de zaman zaman kendisini kaçmak istediği şeylerin tam da ortasında bulur…

Ruhiye

Ruhiye Yasin’in eşi ve Meryem’in yengesidir. İki çocuk annesidir. Dizide Ruhiye’yi genellikle pencereden dışarıyı seyrederken görürüz. Ruhiye yaklaşık iki yıldır kötü bir ruh halindedir ve bu durum günlük yaşamını fazlasıyla etkilemektedir. Ev işlerini yapmaz, eşi ve çocuklarıyla ilgilenmez, neredeyse hiçbir şey yapmaz.

Ruhiye’yi hiç gülümserken ya da mutluyken görmeyiz. Ruhiye’nin bu durumu başta Yasin olmakla birlikte bütün aile üyeleri üzerinde endişe ve olumsuz duygulanım yaratmaktadır. Çözüm olarak Meryem ve Yasin hocasına danışırlar. Ruhiye’nin bu durumundan dolayı da hocalarıyla sürekli bağlantıdadırlar.

Hoca bu duruma bir çözüm bulamamakla birlikte Ruhiye’nin durumunu çeşitli nedenlere atfeder. Aileye manen destek olmaya çalışır.

Ruhiye’nin mevcut ruh halinin nedeni dizinin ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkmaya başlar. Ruhiye, evlenmeden önce tabiri caizse genç kızken köyde cinsel saldırıya uğrar fakat bu durum yaşandığı zaman konuşulmaz, üstü kapatılır. Sadece evlenmeden önce Yasin’e bu durumdan bahseder.

İki yıl önce Yasin toprakları satmak için Ruhiye’nin köyüne gider. Döndüğünde de Ruhiye’ye ona cinsel saldırıda bulunan adamın öldüğünü söyler. Ruhiye yıllardır bunu beklemektedir. Failin ölmesi durumunda rahatlayacağını düşünmüştür. Fakat düşündüğü gibi olmaz durumu daha kötüye gitmeye başlar.

Ruhiye Yasine köye gitmek istediğini söyler. Daha sonra tek başına evden kaçarak köye gider. O adamın mezarına tükürecektir. Köye vardığında adamın yaşadığını öğrenir ve olayın olduğu yerde adamla yüzleşir. Adam, Ruhiye’ye silah uzatır ve sen de kurtul ben de kurtulayım! Ruhiye bir şey yapmadan evine döner.

 Döndüğünde farklı bir Ruhiyedir artık. Güler yüzlü, ailesini düşünen, işlere koşturan, daha iyi bir ruhiyedir… Failiyle yüzleşmesi Ruhiye’yi bambaşka biri yapmıştır.

Ruhiye’nin Tanısı

Ruhiye yaşadığı travma sonrasında bu travmaya bağlı tepki türü olarak depresif belirtiler sergilemeye başlamıştır. Bundan dolayı olası tanısı Travmaya Bağlı Majör Depresyondur.

Travma nedir?

Bir ya da daha fazla yoldan ölüm, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete veya tehdide maruz kalmak.

  1. Travmatik olayları doğrudan yaşamak.

2. Olaylar diğerlerine olurken bizzat tanık olmak.

3. Yakın bir arkadaş ya da aile üyesinin travmatik olaylar yaşadığını öğrenmek.

4. Travmatik olayların rahatsız edici detaylarına tekrar tekrar veya aşırı ölçüde maruz kalmak. (DSM-5)

Majör Depresyon Belirtileri:

-Keyif alınan faaliyetlerde ilgi kaybı.
-Konsantrasyon yeteneğinin azalması.
-Psikomotor huzursuzluk veya yavaşlama.
-Anoreksi veya kilo kaybı.
-Bitkinlik ve enerji kaybı.
-Uyku sorunları.

Yasin

Ruhiye’nin eşi ve Meryem’in abisi. Askerliğini komanda olarak yapmıştır. Gece kulübünde güvenlik olarak çalışmaktadır. Dinine ve hocasına bağlıdır. Evin reisidir ve bütün yük onun omuzlarındadır. Ruhiye’nin durumundan dolayı kaygılı ve huzursuzdur.

Hocasına çok değer verir, onu muhterem bir zat olarak görür. Ruhiye’nin durumuna çareyi hocasında ve inancında arar. Sabırsız ve agresif bir karakter olarak çıkar karşımıza. Meryem’e ve Ruhiye’ye karşı davranışlarından bunu anlayabiliriz ve onların üzerinde açık açık görmesek de pasif bir baskısı vardır. Bağırarak konuşur, defalarca aynı soruyu sorar, eşinin ve kardeşinin kendisinin istediği gibi olmasını ister.

Bunlarla birlikte Ruhiye’yi, Meryem’i ve çocuklarını çok sevmektedir. Sert görünüşünün altından duygusal ve kırılgan Yasin’e bazı sahnelerde rastlarız.

Sinan

Sina dizide, yüzeysel, duygusuz, seks düşkünü, amaçsız bir karakter olarak çıkar karşımıza. Tek başına bir rezidansta yaşamaktadır ve hakkında çok bilgi verilmez. Ne iş yaptığı, kim olduğu belirsizdir. Gülbin’le aralarında sekse dayalı bir ilişki vardır.

Sinan, sığ biri olarak görünse de aslında derinlerde bir şeylerin olduğu kesindir. Bu yargıya, dizinin ilerleyen bölümlerinde annesiyle olan sahnesinden varılabilir.

Karakterlerin ilişkilerini bir döngü olarak ele alırsak; Meryem, Sinan’ın evine temizliğe gelmektedir. Meryem, Peri’ye terapiye gitmektedir. Peri, Gülbin’den süpervizyon almaktadır. Gülbin de yaşadıklarını Sinan’a anlatmaktadır.

Fakat Sinan’ın anlatabileceği biri yoktur.

İsmail

İsmail, Yasin ve Ruhiye’nin oğludur. İlkokul çağına gelmesine rağmen hala konuşmamaktadır. Bu durumun iki yıldan daha uzun süredir devam ettiğini de göz önünde bulundurursak İsmail’in tanısının Mutizm olabileceğini söyleyebiliriz.

Mutizm

Latince ‘mutus’ kelimesinden gelen mutizm; sessiz, suskunluk anlamına gelir. Selektif mutizm (seçici konuşmamazlık) genellikle çocuk yaşta kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Bu yüzdende çocukluk hastalığı olarakta adlandırılır.

Süleyman Emre Kızak
Latest posts by Süleyman Emre Kızak (see all)
Visited 29 times, 1 visit(s) today
Close