Yazar: 20:29 Dizi İncelemesi, İnceleme, Sanat

Bir Ağıt Dizisi: Kulüp

Yönetmen: Zeynep Günay Tan

Senaryo: Aysin Akbulut, Rena Denizer, Necati Şahin, Serkan Yörük, Bengü Üçüncü, Zeynep Günay Tan

Görüntü Yönetmeni: Ahmet Sesigürgil

Kurgu: Ahmet Can Çakırca

Müzik: Ender Akay, Cem Ergünoğlu, Gökhan Mert Koral

Oyuncular: Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Salih Bademci, Fırat Tanış, Asude Kelebek, Metin Akgülder, Merve Şeyma Zengin, İştar Gökseven, Murat Garipağaoğlu

Türkiye / Komedi-Dram / 55 dK. (6 Bölüm)

Kulağımda seferad ezgisi ile yürüyorum caddenin kenarından. Hemen önümde kambur duruşu, acılı bakışı, onurlu ama kırgın bir kadın yürüyor Mathilda (Gökçe Bahadır) . Bu duyguyu daha önce birkaç kez yaşadım; Salkım Hanımın Taneleri (1999)’nde Hülya Avşar’ın içinden görkemle çıkan Nora’da, Büyük Adam Küçük Aşk (2001) filminde Dilan Erçetin’in küçük suratından dönüştüğü Hejar’da , Yol (1981) filminde Tarık Akan’ın mesafeli ve ama ciğer kızartan karakteri Seyit Ali’de. Elbette bu kadarla değil, elbette dahası var… Ancak zaman içinde içimde eriyen karakterlerden belki de en çok beni sarsanların birkaçı. Sanırım artık bunların arasında dizi kulvarında Kulüp de var. Son günlerin adından söz ettiren yapımı Kulüp izlemeye değer olmasının yanı sıra çok tartışılan bir konunun ortasına da parmağını değdiriyor. Tıpkı yukarıda bahsettiğim diğer filmler gibi. Siyasal argümanlardan uzak olmasının yanı sıra bu argümanların yarattığı acıya çok insani bir taraftan yaklaşıyor Kulüp. Dizi isminin modern çağrışımları yanı sıra bize geçmişten gelen Türkiye coğrafyasının eğlence sektöründeki çok çeşitliliğini de sunuyor. Altmışlı yıllarda çeşitli mekanlarda vakit geçiren, savcı , hâkim, kaymakam, doktor ve kimi zaman esnafın da yer aldığı kozmopolit duruşunu da yansıtıyor. Sokaklarda manşetleri bağıran çocukların olduğu, herkesin statüsüne, ekonomik durumuna bakılmadan temiz apak dolaştığı ve günümüze nazaran daha nezih tavırları olan yılların resmini çekmiş dizi. Bu açıdan bakıldığında dizinin ismi oldukça yerinde ve doğru geliyor ve alkışı hak ediyor. Ekibin başında iki güçlü kadın isim var. “İstanbullu Gelin” “Öyle Bir Geçer Zaman ki” gibi başarılı yapımlara imza atmış Zeynep Günay Tan ve “Çoğunluk” filmi ile 2010 yılında Altın Portakal En İyi Yönetmen ödülüne layık görülmüş Seren Yüce var. Her ne kadar bu ödüller ve jüri kısmı eleştiriye açık olsa da bu ödülünü hakkettiğine inanan bir izleyici de var işi içinde. Elbette ki bu konunun başka bir yüzü. Senaryo ekibinde yine trafiğine başımızı döndürecek kadar güçlü isimler var; Necati Şahin, Ayşin Akbulut, Serkan Yörük, Rana Denizer, Bengü Üçüncü. Oyuncu ekibinde ise isimlerini sıklıkla duyduğumuz popüler kültürün bir parçası olan ama aynı zamanda oyunculuk bahsinde kendini ispatlamış isimler bulunuyor: Gökçe Bahadır (Mathilda), Barış Arduç (İsmet), Salih Bademci (Selim), Fırat Tanış (Çelebi), Metin Akdülger (Orhan) ve yıldızının oldukça ışıltılı bir şekilde parlayacağını düşündüğüm yeni yüzlerden “Raşel” karakterini oldukça başarılı bir şekilde ilmek ilmek işleyen Asude Kelebek. Her ne kadar yüzüne henüz aşikâr olsak da oyunculuğuna toz kondurmayacağımız Asude Kelebek’in içinden yüzüne sirayet eden gelgitli halleri, aşık kadının kendini feda etme hallerinde bizden biri olan duruşu ve gayrimüslim olmanın yarattığı kırıcı ezilmeyi yalın, net, sekmez oyunculuğu ile önümüze seriyor. 

Selim Songür karakterini canlandıran Salih Bademcinin, camekânın önünde radyoya baktığı sahne dizi içindeki kendine has karakterine imzasını atıyor. O bakıştaki ılımlı tebessüme yerleştirebilecek ucu acık bir ton duygu var. İşin zoru burada izleyiciye kalıyor elbette. Sen ne hissedersen o tebessüme sığar. Kostümlerinin üzerine duruşunu asaletle taşıyan, beden dilindeki aidiyeti avucumuza hassasiyetle bırakan, bir tarafı travmalar içinde büyümüş bir çocuk, diğer tarafında babası tarafından ötekileştirilmiş küçük bir oğlan çocuğunun masumiyeti ve kalkanlarını kuşanmış popüler adamın egosunu gayet başarılı taşıyan bu oyunluğa diyecek tek lafımız kalmıyor. Bravo dışında elbette. Çelebi (Fırat Tanış) karakterinde ise kendinden beklediğimiz ne iyinin üzerinde ne vasatın altında bir oyunculuk var, gözlerinde bulmak istediğimiz nefret ve aşkın yaman kavgasını net şekilde bulamasak da Çelebi karakterinin hakkından geliyor Fırat Tanış. Ve elbette Orhan… Sanırım dizi içindeki en tanındık karakterlerden birini gözlerindeki yarım ışıkla bile gayet iyi yansıtan bir oyuncu Metin Akdülger. Suzan Kardeş’le paylaştığı sahnelerdeki o kaçışlar, ismini duymaktan korkan halleri ve hırslı duruşu toplumda gördüğümüz tramvatik hallerden hiç uzak değil. Bu haliyle Metin Akgülder yani Orhan’da günümüz ve geçmişimiz oluyor. 

Gerçek hikâyeden yola çıkarak yazılmış bu hikâye konjonktürde pek de yabancı olmadığımız ama bir tarafımızın da ısrarla reddettiği bir ağıtın hikayesi var. Varlık Vergisinin gayrimüslimler üzerindeki yıkıcı hikâyesi. Aşkale ilçesine taş kırmaya gönderilen ve geri gelemeyen insanların hikâyesinin temel sebebi ve asıl hikayesi. Bu anlamda yanı başımda yeşeren ve yaşlanan gerçek bir hikâye Kulüp. 

Dizinin ilk planında uçuşan güvercinler arasında bir cinayet işleniyor ama sübliminal olarak ayağı kırılmış barışın hikayesi bizi sarmalıyor. Türk’ün, Rum’un, Kürt’ün, Yahudi’nin, kentlinin, köylünün aynı pencereden İstanbul’a ve de ülkeye baktığı nefis bir hikâye Kulüp. İçinde eğlence sektörünün ve çağın modernizme akışı da yerini alıyor. Alaturka ve alafranganın kol kola yürüdüğü bu hikâye sanat yönetimi görsel tasarımı, kulağımıza dolan ezgileri ile de bir bütünün zincirlerine sıkı sıkıya sahip çıkıyor. Eksiği gediğinin göze batmadığı, yönetmenine toz kondurmanın manasız olacağı, sanat yönetiminin tertemiz bir hafıza ile ince ince işlediği, oyuncuların o dönemin acıları ile yaşadığı bu yapımı beyaz ekranın birçok alanında görmeyi temenni ederken bunun uzun vadede olamayacağının üzüntüsü ile yazıyı bitirmek istiyorum. Ama dizideki bir diğer karaktere değinmeydin edemeyeceğim. Aklı başında ama çok güzel bir aşka baş koymuş, tertemiz ve iyilik dolu Mordiko karakteri beni aşka inanmaya ikna ediyor. Ve bu karakteri Purim bayramını açıklarken şöyle der ki dizinin bize tam olarak anlattığının aforizma halidir.

“Purimin manası zıtlıkları bayramı, gizli olanın açığa çıkmasıdır. Biz bu gece iyi ile kötüyü ayırt edemeyecek kadar içeriz, herkes eşit olur gözümüzde, kimsenin hakkında peşin hükmümüz olmaz”…

Visited 11 times, 1 visit(s) today
Close