Sabahları genelde yürüyüşe çıkarım. Yürüyüş benim için hem spor hem de psikolojik bir tedavidir. Sorunlarımı, çıkmazlarımı yürüyüş esnasında çözmeye çalışırım. İç hesaplaşmalar yaparım. 

Yine bu yürüyüşlerimden birinde deniz kenarında bir anne kız olduğunu sandığım bir kadınla bir çocuk koşuyor, zıplıyor, oynuyorlardı. Hele kız öyle kabına sığamıyordu ki, öyle mutluydu ki… Önden koşup geri dönüyor ve koşarak annesine sarılıyor, birlikte kahkahalar atıyorlardı, mutluluklarına değmeyin gitsindi. Bu manzara karşısında kendi düşüncelerimden uzaklaşıp bu kadınla çocuğu izlemeye başladım, yüzümde gülümsemeyle. Onların mutluluğu, canlılığı bana da sirayet etmişti. 

O esnada bir kuş uçarak geçti yakınlarından, geçerken de birkaç tüyünü bıraktı. Tüyler aşağıya nazlı nazlı inerken çocuk zaten o tüyleri yakalamak için kollarını havaya kaldırıp avuçlarını açmış, tüylerin peşinden koşmaya başlamıştı. Duyduğum sevinç çığlıkları bana çocuğun tüyleri yakaladığını müjdeliyordu. Yanılmamıştım, küçük kız elinde beyaz tüyle kumlara bata çıka geliyordu. Gözüm elindeki beyaz kuş tüyüne takıldı. Özgürlük ve masumiyetin sembolüydü benim için. Çocuk tüyleri okşayarak annesine gösterdi ve sonra da annesinin çantasından çıkardığı bir kutuya yerleştirdi. İşini öyle titizlikle yapıyordu ki sanki değerli bir mücevheri kutusuna yerleştiriyordu, herhalde bu tüy bu küçük kız için çok önem taşıyordu. Biraz daha yanlarına yaklaştım, artık onları duyabiliyordum da. Evet, konuşmalardan anladığım kadarıyla özgürlük, sevgi ve vefanın sembolü olan bu tüy, çocuk için mücevherden de değerliydi. 

Annesine bu tüyü günün anısı olarak saklayacağını, ve  nereye giderse gitsin yanında götüreceğini, annesini özlediği zaman tüyü kutusundan çıkarıp annesini hayal edeceğini, özgürlüğün ifadesi bu tüyü kendine kanat yapıp annesine kavuşmak için uçacağını söylüyordu.

O anda elinde bir beyaz tüy daha olduğunu fark ettim. Onu da bir beyaz mendile aynı titizlikle sarıp annesine verdi: “Beni özlediğinde bu tüyle konuş, mutlaka ben de benim tüyümle konuşuyor olacağım, o zaman birbirimizle konuşup özlem gidermiş olacağız.”dedi. Annesi ve kendisi gözlerinden yaşlar akıtmaya başladılar.  Benim yüzümdeki gülümseme de kaybolmuştu.

Az önce deniz kenarında sabah keyfi yapıyorlar, oyun oynuyorlar sandığım anne kız birlikteliğinin hiç de görüldüğü gibi olmadığını anlamıştım. Bu birliktelikte özlem, hüzün ve gözyaşı vardı.

Ben onları orada bırakıp yürüyüşüme devam ettim. Beyaz tüy benim için ne ifade ediyordu? Özgürlüğü, bir canlının bu hayata dokunup gitmesini, beyazlığı, temizliği, saflığı… anlatıyordu belki. Ama çocuğun gözünde farklıydı o tüy. Çocuk o tüyle annesiyle  arasında bir ilişki kurdu, annesiyle ortak hatıraları oldu, en önemlisi o tüy çocuğu annesine taşıyacaktı.

Bir iki saat sonra dönüş yoluna geçtiğimde çocuğu ve annesi olduğunu sandığım kadını unutmuş, kendi düşüncelerime dalmıştım. Ama içimde de bir burukluk bırakmışlardı. 

Tam o sırada ileride büyük bir kalabalık gördüm. Biraz yaklaşıp kalabalığı yararak baktığımda bir adam bir çocuğu bacaklarına sıkı sıkı sarılmış bir kadından çekip almaya, koparmaya çalışıyordu. Bunlar az  önce mutluluk şarkısı söyleyen anne kızdı.

Çığlık çığlığa bağıran, gözyaşları birbirine  karışan bu anne kızı o anda devreye giren polisler ayırdı ve çığlıklara, bağrışlara aldırmadan çocuğu çekip aldılar, adama teslim ettiler.

Meğer o adam çocuğun babasıymış ve annesi başka bir şehirde yaşadığından anne kız çok sık görüşemiyorlarmış. Dün de akşam çocuğu babasına teslim etmesi gerektiği halde geri götürmemişti. Çünkü ayrılmak istemiyorlardı, birbirlerine doyamamışlardı.

Baba da çocuğum kaçırıldı diye polise başvurmuştu. İşte şu anda herkesin izlediği böyle bir hayat hikayesinin sonucuydu. Anne aslında çocuğunu almak istiyor; ama durumu daha iyi olan babada bırakıyordu; çünkü maddi manevi babanın imkanları çok fazlaydı, çocuğun geleceği için bu özveri yapılmalıydı.

Ben konuşulanlardan bu insanların hayat hikayelerini öğrenirken çocuğun bağırdığını duydum. Kulak kabarttığımda annesine bağırarak daha doğrusu feryat ederek: “Tüyü kaybetme! Her akşam çıkar ve onunla konuş, ben de tüyümle konuşacağım, böylelikle özlemimizi gidereceğiz. O günü nasıl geçirdiğimizi öğrenmiş olacağız, en önemlisi birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi anlatacağız.” diyordu. Anne başını olur anlamında sallayarak gözyaşlarına boğuldu.

Babası kızını alıp gittiğinde kadın, hala yerden kalkıp gitme gücünü kendinde bulamamıştı. 

Şimdi ne zaman kuşların bıraktığı tüyleri görsen o günü anımsarım. Bir çocukla bir kadının ayakta kalabilmek için, yollarına devam edebilmeleri için bir beyaz kuş tüyüne nasıl bel bağladıklarını düşünürüm.

Hümeyra Çınar
Latest posts by Hümeyra Çınar (see all)
Visited 15 times, 1 visit(s) today
Close