Yazar: 18:30 Şiir

Beyaz Şamdanlar

Gecenin koyu gözleri çökmüş her yana
yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Mevsimlerden gelmiş çoktan güz
girmiş içeri izinsiz
ağaçlar soyunmuşlar
bana inat, herkese inat
sevişmenin eşiğinde her zaman tabiat.
Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
İçimde bir kuyunun karanlığı
derinliği var
yanı başımda gelenler var
kendi aralarında lakırdılarla dolu
ama içleri boş
benim gözümde değerleri boş.
Sırtımda namussuzun teki
ister benden sürekli taşıma becerisi
herkesten senden daha çok değeri var
içi boş
benim gözümde değeri boş.
Düşüncelerim nüfus patlaması
sesleri yok
sessiz üreyenlerden
insan ne kadar da yüreksiz oluyor bazen
alışıyor bütün durumlara
soğuk havalara ve başsızlara…
Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Karşımda yıldırım düşüyor bir yerlere
birazdan dökülecek insan nehirleri de
yanımda yürüyenler şimdi sessiz
korktular
namussuzlarına sarıldılar
adlarını bilmiyorum adları yok
başları yok
sırtındaki namussuzları
ele geçirmiş onları
gövdeleri, ayakları var
yürüyorlar başları yok, düşünemiyorlar.
Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Şimdi yanında olmak vardı senin
bir piyes okumalıydık beraber
kim bilir Arthur’un Tramvay’ından geçerdik
sen ve ben
şehirlere göçerdik
parasız kalırdık
yine de Paris’i görürdük belki
dünya gözüyle
Notre Dame’a bakardık
yıkılmadan, yakılmadan
Paris ışıklı şehir
ne güzel de yanar şimdi…
İnsanoğlu ışığı buldu, gözleri aydınlandı da
ne yazık ki içi karardı bu çağda
olsun
paramız olmasındı
ne olurdu
ruhumuzu ele geçirmemişlerdi henüz
yirmi birinci yüzyılda elektriğimizi keserlerdi
olsun
beyaz şamdanlarda mum ışığımız vardı
ne güzel olur sevişmek mum ışığında
Ortaçağ’ı kapatırdık bir hışımla…
Beyaz şamdanlara benzerdi ellerin
onları ben görürdüm
soğuk ve hareketsiz ısıtırdım
öperdim avuçlarından
beyaz şamdanlara benzerdi ellerin
kimseler bilmezdi yarım açılırdı gözlerin
ince ve titrekti dudakların.


Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Haber saldım dört bir yana
seni sordum
kimseler görmemiş o şehirde ayak izlerini
şehrin puslu, buruk, soğuk
acı dolu otogarlarına koştum
arabayı hınca hınç doldurmuş
hâlâ Adana yolcusu kalmasın diye
bağıran muavine sordum
hazır kıta bekleyen şoföre sordum
İnce Memed’i otuz iki yıllık bir zaman diliminde
ilmik ilmik işleyen üstadın memleketine gidenlere sordum
görmediniz mi?
görmedik dediler
nasıl olur?
eldivenleri yoksa tanırlardı
her hal şamdanları bilmiyorlardı
beyaz şamdanlara benzerdi ellerin bilirim.
Karlar eskisi gibi yağmıyor artık
beton şehirlerde izleri bulmak zor olur

Şehirler betondandı tutsaktı
olsun sen o şehirdesin, şehrimdesin
ben biliyorum
kimse bulamasa da izini.

Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Kavakların altında
yürüyorum iki elim yanımda
sol yanımdan bir baykuş havalandı
o yöne döndürdüm başımı
ileride kısık bir sokak lambası
nereyi aydınlatır bilmem
önemli bir yer olmalı
bu çağda buraya kim attı beni
buldum lambasız sokağı
başımda şimdi esen kavak yelleri
içimde işte o şarkı

ah kavaklar kavaklar
ah kavaklar
ardımdan ıslık çalar…


bir sonraki gelir
ardı sıra
daha bir hoşuma gider
içimden dışıma taşar sesim

İzmir’in kavakları
dökülür yaprakları
bize de derler çakıcı
yar fidan boylum
yakarız konakları…


Üşüyorum, oysa çoraplarım kalın
postalların içinde
kamuflaj ve palto onlar biraz ince
elimde eldivenler var
ama üşüyorlar
bana mı öyle geliyor yoksa
giderek daha çok mu üşüyor insan yaş aldıkça…
Sırtımda çelikten, demirden aletin
namussuzun da soğuğu var
onu daha çok hissediyorum
ondandır bu kadar üşüyorum.
Burası soğuk
orası da soğuktur şimdi
sıcak olsa da havalar
ısınmaz ayakların gerçi
bilirim zordur ısıtması geceleri…
Soğuktur ellerin
sen sıcağı seversin.
Kaçırdığımız sabah kahvaltılarına
birer özür borçluyum
burada daha çok özlüyormuş insan
nasıl zorsa sabahları çıkmak
sıcacık yataktan kış günleri
burada da zor oluyor işte
özlemek işi seni…
Bilirim
beyaz şamdanlardı ellerin
bilirim
bir anne sıcaklığında şimdi tenin.
Yürüyorum gölgesiz
hava soğuk
soğuk ve sessiz
Geldim
geleceğim yere
özledim
özlemek istediğim kim varsa
gördüm
burada görmek istemediğim ne varsa
bekliyorum şimdi
birazdan kaptan gelecek
söyleyeceklerim var ona
içimde sol yanımda
derin
gece üç beş nöbetinde
ona karşı vukaatlarım var
bir de
başımın türlü belası
beyaz şamdanlar…

Editör: Melike Kara

Feridun Akbeyaz
Latest posts by Feridun Akbeyaz (see all)
Visited 14 times, 1 visit(s) today
Close