Yazar: 21:00 Öykü

Aziz Glep

Oysa Sochi, Moskova arası en şairane yolculuk, demir yoluyla olandır. Benim gibi  ikinci sınıf tutanak katiplerinin doğrusu öyle çok renkli hayatları bulunmaz. İşte her ayın ikisi ve yirmi ikisinde yollandığım şu Moskova görevleri olmasa büronun bana bulduğu, apartman dairesinin üçüncü katından, güdülenmiş bir karınca gibi her sabah saat yediyi çeyrek geçe, kayın ağaçlarının refakatiyle  kırk beş dakika süren  yolculuğun ardından  masamın başına  tam saat sekizde otururum ve tam sekizi beş geçe siması sevimsiz bir Kafkas keçisini andıran amirim Nikolay İlyeviç “Ooo yoldaş Viladimir yine bulutların üstündesiniz.” diyerek kendince beni, dosyaların tashihi ve önemsiz ayrıntıların düzeltilmesiyle geçecek buhranlı bir güne hazırlar.

Katlanmadan cebime sığmayan,  Kiev biletimle on birinci peronda  lokomotifin canavar düdüğünü beklemeye başladığımda keyfime diyecek yoktur zira gidiş geliş ve görev süresiyle tam altı günlük vazifem başlamıştır artık. Uzun zaman önce ahbap olduğum makas memuru Yevgeni beni görünce yanıma gelir ve bir önceki konuşmamızdan bu tarafa, garda ne acayiplik olduysa hepsini uzun uzun anlatır. Sözünün bir yerinde mutlaka “Yoldaş Viladimir, tren yollarında eski tat kalmadı artık.” sitemini duyarsınız. Doğru söze ne nedir, hiçbir şey eski havasını taşımıyor artık. Çarlığın ışıklı, müzikli, danslı gecelerini özlemeyen bir tek ortalama insan kaldı mı?

Saat bire doğru, garın batı kapısından, elimde meşin evrak çantasıyla yeni girmiştim ki “ Yoldaş  Vilademir! Yoldaş Vilademir! Viladko! ”  nidasıyla bir cinayeti haber verecekmiş gibi gözleri büyümüş, kendisine hiç yakışmayan bir hayret ifadesiyle bana doğru  koşan Yevgeni’yi görüp şaşakaldım. Evet, aramızda şüphesiz bir ahbaplık vardı ama bu durum, halka açık, geniş bir alanda deli gibi, koşarak bağırmasını hiçbir şekilde izah etmiyordu. “ Sizi böyle telaşlandıran nedir Allah aşkına kuzum ?” “Sormayın Viladko size anlatacağım öyle bir hadise oldu ki… Anlatmak için yirmi gündür bekliyorum.  Kaçırıp bir on gün daha beklemek istemedim ne olur  bağışlayın, sizi de korkuttum galiba.”, “Korkmak değil Yevgeni korkmak değil de şaşırdım sadece…”  “ Daha vaktiniz var biliyorum. Lütfen salona geçelim size anlatacaklarımı ayaküstü dinlemek istemezsiniz.” Salon dediği camlı bekleme odasına giderken gerçekten onun da arzu ettiği biçimde iyice meraklanmıştım. “Yevgeni  anlat bakalım neymiş bu yaygaranın sebebi . Terfin falan mı çıktı yoksa ? Gözün aydın mı demeliyim? Eee vadettiğin votkayı hazırlamışsındır herhalde. Neyse ki çantamda bugün epeyce yer var ha kuzum.”, “Değil Viladko, çıkar mı yere batası çıkmadı elbet; belki on sene daha çıkmaz. Sırada sürekli geri atılıyorum. Neymiş efendim demiryolları şakaya gelmezmiş, görev  fevkalade feragatler istermiş, evrak işinde iltimas olmazmış aynı teraneler…” yanı başımızda bekleşen mujikler hararetli konuşmalarımızdan etkilenmiş, kimi uyuklama numarasıyla kimi gelip geçenleri izler gibi yaparak kimi de doğrudan sohbetimize kulak kesilmişlerdi. “Anlatacağım, anlatacağım  hele bir soluklanayım seni ta kuzey kapısındaki gişeden görüp içtiğim kahveyi de Antonov’un masasında bırakıp koştum buraya. Adamcağız da şaşırıp kaldı. Kendine de anlattığım bu hikayeyi hatırlı bir başka dosta anlatmam gerektiği için böyle telaşlandığımı anlamıştır herhalde…” mujiklerden biri çantasıyla yer değiştirerek biraz daha sokulma imkanı bulurken etrafımız galiba yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. “ Evet kuzum beni büsbütün meraklandırmaksa amacın bu işte çok başarılısın rica ederim şu benim sefer gardan uzaklaşmadan anlat anlatacağını. En son  tren kaçırdığımda – ki sadece bir defa kaçırdım-  mâl olduğum zararı karşılamakla birlikte başkalarının boşta katip var diyerek masama bıraktıkları bütün dolaşık dosyaları tashihe  mecbur  kalmıştım. Nikolay İlyeviç’in  önceden hazırlanmış azar konuşması da cabası, onun pis sesini taklitle,“ Yoldaş Vilademir Tshcenko, büro çar kalıntılarının keyiflerince gün geçirecekleri bir yer değildir. Davranışlarınıza dikkat etmeniz elbette ilk önce size fayda sağlar yoksa verilecek cezalar içinde Sibirya sürgünü dahi mevcuttur.” Bu Sibirya sürgünü üzerinde öyle bir vurgu yapmalıdır ki ceza biçiminin teşkilinde payı var sanılsın. Salonun kalabalığından bunalmış iki düzgün giyimli oturacak bir yer olmadığını görünce mujikler üzerinde görünmez bir içtimai tahakküm kurabileceklerine inanarak küçük öksürükler eşliğinde bakınmaya başladılar; buna karşı mujikler Yevgeni’ye artık şu hikayeyi anlatsan da merakımız bertaraf olsa der gibi bakmaya, yakın omuzlarını bize doğru düşürerek kulak kabartmaya devam ediyorlardı.” Viladko Tshcenko otuz iki senelik makas memurluğu görevim boyunca ki buna dört senelik sinyalizasyon takipçiliğini de ekleyebilirsiniz böyle bir vakaya rastlamadım. Dityakof’un gişede kalp sektesinden ölümü, büyük ekimde uzun süngülülerin garı basışı, hatta Lyudmila’nın hikayesi bu işin yanında hiç kalır dostum anlıyor musun koskoca bir hiç!”  Lyudmila üç ay önce ikinci peronda unutulmuş zavallı bir kız çocuğuydu. Bir ay boyunca bütün gar ona anne baba olmuş, bir ay sonra –o mesafedeki bir köyden gelebileceğiniz asgari süre budur-  gelen anne babasını, çocuğun küçük yumruk ve  tekmelerle haftalardır gizlediği hıncını salıverişini,  zavallı ebeveynin gözyaşlarını yine bütün gar Bolşoy Teatrı’nda göremeyeceğiniz bir duygu seli içinde izlemişti.  “ Kuzum Yevgeni korkarım sen anlatmadan saat ikiyi vuracak ve ben otuz altı istasyon boyunca senin yumurtlayacağın şu olayı merak edip duracağım. Bütün keyfim bir meraka kurban gidecek!”

Kalabalık nedeniyle tahta valizleri bir domino gibi yan yatan iyi giyimlilerden biri daha fazla dayanamayarak “Buraya bakın yoldaşlar! Sizin öteberiniz ve saçma sapan hareketleriniz yüzünden devrilen şu valizlerin içindekiler, hepinizi hemen bu akşam kent sovyeti önüne çıkaracak mahiyettedir!” Söylenenlerin tumturaklı üslubuyla ne denmek istendiğinden bir şey anlamamakla birlikte kent sovyeti sözünden irkilen kalabalık gayrı ihtiyari toparlandı. Mujiklerden biri galiba köy komünyon başkanı olacak “ Sayın sorumlu yetkili yoldaş, bu köylüler adına özür dilerim. Emirlerinizi gerekirse sopa ile anlatmaya hazırım.” Doğrusu beklediğinin çok üstünde bir aksülamel alan sayın iyi giyimli, sorumlu, yetkili yoldaş bir Hint horozu edasıyla ellerini arkasında birleştirerek bütün salona yönelik konuşmaya devam etti. “ Tam bir saattir burada bu önemi ya da acelesiyle ilgili size hiçbir şey söyleyemeyeceğim evrak valizlerinin başında nöbet tutuyorum. Buna karşılık sizin gereksiz kalabalığınız saçma sapan hikayeleriniz her an ayakta ve tetikte olması gereken dikkatimi dağıtıyor. Bir defa şöyle açılın bakalım!” hemen yanımızda oturan köylü, başkanın sopasını çıkarmasına lüzum kalmadan kurulu bir yay gibi oturduğu yerden fırlayıp çarlık zamanından akıllarında kalan tuhaf temennalarla iyi giyimlilere yer açtılar. Paltosunun kuyruğunu geriye fırlatıp oturmak üzere olan, bir şey hatırlamış gibi dönüp oturacağı yere bakınca az önce oradan kalkan zavallı yaptığı büyük terbiyesizliği anlamış olacak ki ceketinin koluyla hızlı hızlı sayın yetkili sorumlu yoldaşın oturacağı yeri temizledi. O oturunca diğer iyi giyimli kendisinin daha az önemli zannedilmesi ihtimaline karşın “Sizler hep birden yani hep birlikte bir arada atılan adımlarımızın ya da adımların…” Bürodaki   önemsiz rütbesi, zırvalardan oluşan nutkunun dağınıklığından anlaşılan iyi giyimli yoldaş, bulduğu dinleyici kitlesine hiza vermek maksadıyla konuştukça konuşuyor; göz teması hapsinden kurtularak sıvışan birkaç mujik dışında hepimiz resmen rehin tutuluyorduk. Bu arada zavallı dostum Yevgeni az önce yüksek sesle ortaya döküverdiği şikayetlerinin muhasebesini yapıyor; muhtemelen  “ Ah şu koca ağzım ah!” diye söyleniyordu.

“Mesafeler aştık ancak aşılacak çok daha büyük mesafeler var.” Kurduğu ilk anlamlı cümleye kendisi de şaşıran katip veya memur veyahut en fazla ikinci dereceden bölüm başkan yardımcısı iyice palazlanan özgüveniyle bu garabete maruz kalan zavallı kalabalık içinde bir av aramaya başladı. Çok geçmeden soracağı soruyu anlayıp en azından mahcup olacağını tahmin ettiği  bir gölgeye yani bana bütün dikkatini yönelterek “Mesela siz yoldaş evet siz!  Bugün ya da bu hafta boyunca bana aştığınız bir mesafeden bahsedebilir misiniz?” Bu başlangıçta saçma gelen ama tesadüfen oluşan felsefi alt yapısını bir anda omuzlarımda hissettiğim soru karşısında kelimenin tam anlamıyla afalladım.“Gerçek anlamda bir mesafe yoldaş, asla aşılamaz!” cüretimin alevi yüzünde patlayan muhatabım korkunç bir eylemin hemen eşiğinde olanlara mahsus  titremeyle “Ne aşılamaz? Nasıl aşılamaz? Sonra ne demektir aşılamaz?” Bu hezeyana aldırmadan devam ettim. “ Mesela ben saat ikide hareket edecek Moskova trenini bekliyorum. Tren ilk olarak Sochi’den Plastunka’ya hareket edecek.”

“ Evet bunda ne var? ” kaşlarımı kaldırarak “ İzah edeyim yoldaş: Plastunka’ya varmak için önce Abrikos’a varmalısınız yani Plastunka’nın ön şartı Abrikos”  üzerine atılacağı açığımı bir an önce bulmak isteyen memur “ Ne saçma şey bu! Ne demek istiyorsunuz !” aldırmadan devamla  “ Ama Abrikos’un ön şartı Goloneva’da bir banliyö, onun ön şartı Senski’de başka bir banliyö onun ön şartı …” “ Yeter! Söyledikleriniz  akıl karıştırmaktan başka bir şey değil! Düpedüz, düpedüz propaganda, Menşevik bir sabotaj!”  çıkacak patırtı sebebiyle alınacakları sorguda  dövülmekten korkan mujiklerin tamamı bir anda çil yavrusu gibi dağılırken “Sayın yoldaş bir mesafeyi kat etmek için önce onun yarısını kat etmelisiniz; bu mesafeyi kat etmek de onun yarısını kat etmeye bağlıdır özetle yoldaş bir mesafe tam manasıyla asla, evet  asla aşılamaz!” Bütün istasyonlar hakkındaki malumatım, Rus coğrafyasına devşirdiğim Zenon paradoksum ve elimdeki büroya has meşin evrak çantasından yola çıkarak hızlı bir çıkarımda bulunan  diğer memur sağ kaşıyla  çantayı işaret edip çadır tiyatromuzu bir an önce bitirmeliyiz, nevinden bir hareketle  “ Burada geçirecek vaktimiz yok … Bize verilen görevi süratle yerine getirmekle memuruz, eminim sizin de tüm bu  teferruata  ayıracak zamanınız yoktur. Size görevinizde başarılar yoldaş…” diyerek kolundan çektiği arkadaşı ve valizleriyle birlikte salondan çıktı. Zavallı katip çekiştirilip götürülürken sadece “Fakat,fakat..” diyebiliyordu.

Bütün bu dalavere bittiğinde hayretten, korkudan ve anlayamadığın daha bin çeşit duygudan allak bullak olmuş Yevgeni’ye  “Dostum anlatacak mısın  şu müthiş hikayeyi yoksa anlatmaya başlaman için bütün bu olanlardan başka Aziz Gleb’in kubbeden inmesi mi gerekiyor  !

Fatih Öğüt
Latest posts by Fatih Öğüt (see all)
Visited 11 times, 1 visit(s) today
Close