Yazar Ayşe Erbulak ile romanları ve polisiye edebiyat üzerine konuştuk. Mahal Edebiyat ekibi olarak kendisine teşekkür ediyoruz. Keyifli okumalar!
Okurlara güzel haberi vererek başlayalım. “Cinayet Sınıfı Başkanı” adlı romanınız, sıradan insanların dönüştükleri noktaya, özgün kahramanlara, hepimize tanıdık gelecek toplumsal sorunlara tanıklık ettiren gerilim yüklü bir kitaptı. Suç ve cezayla sınırlanmadan, insanı ve toplumu çözümleyebileceğimiz kurguyu da barındırdı. Kitabın devamı “Cinayet A.Ş.” eylülde raflarda yerini alacak. Bir söyleşinizde “Cinayet Sınıfı Başkanı” için kurgu ve yazım sürecinin bir hayli sancılı geçtiğinden bahsetmiştiniz. “Cinayet A.Ş.” de bu süreci yaşadınız mı?
Daha “Cinayet Sınıfı Başkanı”nı yazarken “Cinayet A.Ş.” yi kurgulamaya kafamda başlamıştım. Tabii çok sancılı oluyor. Çünkü toplumda yaşanmış ya da yaşanması çok mümkün bir olayı siz kafanızda fantezi geliştirip yazıyorsunuz. Cinayet işleyen çocuklar, gençler… Hem de hunharca işliyorlar cinayetlerini. Çünkü hayat onlara hunharca davranıyor. Bunları yazarken onlarla beraber dibe vuruyor insan.
Kitabın sonu en başından belli miydi yoksa yazarken sizi de heyecanlı bir yolculuğa çıkardı mı?
Son kitaplarımı yazarken hep önce sonunu geliştirdim. Çünkü polisiye okuru kendimden tanıyor, ne istediğini biliyorum. “Hadi şaşırt beni!” dediğini duyduğum okuruma en iyi hizmeti vermek isterim.
Bir eseri polisiye yapan özellikler nelerdir? Polisiye yazmak için belirli kurallar olduğunu düşünüyor musunuz? Sizin romanlarınızı yazma sürecinde, kurallarınız, yol haritanız oluştu mu?
Benim için “Polisiye” illa içinde polis olan roman değildir. Suç işlenmiş olması yeterlidir. Benim ana kuralım katilime işlenen ama cezai şartı olmayan suçların romanım içinde yer almasıdır.
Polisiye ve dil hakkında ne düşünüyorsunuz?
Polisiyede çok edebiyat yapılmasını sevmiyorum. Yani bu bana “Bakın, ben polisiye yazıyorum ama çok edebi yazıyorum.” gibi geliyor. Dil daha yalın olmalı. Cinayet mahali çok güzel tasvir edilmeli ki okur o sırada gözünde iyice canlandırsın.
Durum öykülerinden ziyade olay öyküleri polisiyede daha çok deneniyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Polisiyede aksiyon vardır. O nedenle olay öyküleri tarzını oldukça olumlu buluyorum.
Eserlerinizde suç ve muamma nasıl bir yere sahip?
Romanlarımın olmazsa olmazı “katilime okurun hak vermesidir”. Yani ilk suç katilime toplum tarafından görmezden gelerek işlenen suçlar ana örgüde düğüm noktasıdır. Sonra o “mağdur” katile cinayet işletirim. Muamma daha çok katilin yakalanıp yakalanmaması üzerine olur.
Karakterlerinizi oluştururken gerçek insanlardan esinlendiğinize söyleşilerinizde değinmiştiniz. Bunun dışında sizi besleyen unsurlar neler oldu?
Bugüne kadar yedi roman yazdım. Hemen hepsindeki karakterler tanıdığım insanlardan oluşuyor. Tabii ben üstlerine kendi fantezilerimden oluşan kimlik kıyafetleri de giydirdim. Beni bu noktada besleyen en önemli unsurlar yıllar içinde tanıştığım kişiler oldu. İlk romandan sonra tanıştıkça “ben bunu ilerde bir romanda kullanayım” dediğim kişiler de oldu. Onları not alıyorum. Son romanım “Cinayet A.Ş.” yüzde sekseni yaşayan karakterler.
“Dokuz Oda Cinayetleri” adlı romanınızla başlayarak katili en başından bildiğimiz kurgulara yer verdiniz. Bu defa katili değil neden kısmını sorguluyoruz. Okurlarınızın tepkileri nasıl oldu?
Artık iz bırakmadan suç ya da cinayet işlemek çok zor. Çünkü dijital çağdayız. Mobese kameraları, telefondan izlenmeler, olay yeri inceleme teknikleri çok zorlaştı. Katil cinayeti çok iyi planlasa bile kısa sürede katilin kim olduğu ortaya çıkıyor. Bunun dışında bir de şöyle düşündüm: Polisiye okur daha kitabı eline alır almaz ilk cinayetten sonra katilin kimliği hakkında yazı tura oynuyor ve hep “ben katili daha ilk sayfada anlarım” bilgiçliğine düşüyor. Ve roman boyunca tek soru var: Katil kim? Eğer ben okura katili daha ilk sayfalarda sunarsam bu sorudan kurtulup başka sorulara geçecek diye düşündüm: Neden, nasıl, yakalanacak mı v.s. Bunun da kitabı zenginleştirdiğini düşünüyorum.
Polisiye belki de dramatik yapısıyla diğer türlere göre sanat dallarına uyarlanmak için daha uygun bir tür. Sizin beyaz perdeye uyarlanmasını istediğiniz romanlarınız var mı?
Her romancının hayalidir bu. Hepsinin film ya da dizi olmasını isterim. Ama en çok da “9 Oda Cinayetleri” nin.
Söyleşilerinizde on dört yaşından beri polisiye okuduğunuzdan bahsetmiştiniz. Polisiye türünde yazmak sizi nasıl etkiledi? Yazdıktan sonra uzun süre etkisinden kurtulamadığınız kitabınız ve karakteriniz oldu mu?
Çok iyi bir polisiye okur olduğum için polisiye yazıyorum. Çünkü kitabın ilk okuru kendimim ve kendimi çok acımasızca eleştirebiliyorum. Tabii ilk bir iki denemede öyle olmadı. Karakterlerimin hepsi beni etkilemiştir. İmkânım olsa, elimden gelse hepsinin minyatür seramik heykelini yapar kendime şahane bir koleksiyon elde ederim. Beni en çok son karakterim Ela etkiledi.
Erbulak Evi olarak Polisiye Yazarlar Birliğinin toplantılarına ev sahipliği yaptınız, pek çok polisiye etkinliklerine destek oldunuz. Polisiye Yazarlar Birliğinin çalışmalarından bahseder misiniz?
Şimdilerde hemen herkes klavye başına oturup ondan bundan şikâyet ediyor ya da sürekli mızmızlık yapıyor. Bu her konu için geçerli. Oysa bir şeyler yapmak lazım. Bizler yani polisiye yazarları “hak ettiğimiz yerde olmadığımızı” düşünürken Algan Sezgintüredi birlik olma yolunda bir hareket yaptı. Ben de elimizden gelen olarak “Erbulak Evi Oyunculuk ve Yazarlık Evi” mizin kapılarını açtım. Bu benim görevim. PoYaBir olarak geçen yıl “Kristal Kelepçe Ödülleri” verdik. Yeni yazarları destekliyoruz. İki haftada bir Yönetim Kurulu olarak “Zoom Meeting” üzerinden toplantı yapıyoruz.
Polisiye edebiyata yönelen, ilgi duyan yazar adaylarına neler önerirsiniz?
Önce çok okusunlar. Hemen her ülkeden polisiye yazar okusunlar. Yazmak üzerine kendilerini geliştirsinler. Geçenlerde bir adli tıp doktoru bana polisiye yazmak istediğini ama nasıl yazacağını bilemediğini, yardım istediğini söyledi. Cevabım çok basitti: Siz tıp fakültesini okumadan mı adli tıp doktoru oldunuz? İşte bu nedenle önce çok okuyun. Sonra yazıp yazamayacağınızı anlamak için bir yaratıcı yazarlık atölyesine katılıp düz bir şeyler yazın. Sonra da polisiye yazın. Polisiyenin ana kuralı iyi bir kurgudur. Bu da şeytan kafa gerektirir.
Gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Bizi neler bekliyor?
Bende proje bitmez. Ama şu pandemi gösterdi ki ne yaparsan yap bir de dünyanın döngüsü var ve o senin projelerini altüst ediyor. Cinayet A.Ş. yaz kitabı olacakken sonbahar kitabı olmaya hazırlanıyor mesela. Ama bir polisiye tiyatro oyunu yazmayı çok istiyorum. Hatta öyle bir oyun yazmalıyım ki yıllarca sahnelensin.
Son olarak Mahal Edebiyat okurlarına bir mesajınız var mı?
“Okur olmaktan vazgeçmesinler.”
Okurlar olmazsa yazmanın bir anlamı yok.
- Huluppu Ağacı’nın Gölgesinde: Lilith ve Kabil - 6 Ocak 2021
- Distopik Bir İlk Roman: Checkpoint Charlie Üzerine Söyleşi - 31 Aralık 2020
- Evimizi Böyle Yaktım: Ferdi Çetin İle Söyleşi - 28 Aralık 2020