Yazar: 19:20 İnceleme

Ankara: Bir Romanın Politik Analizi

Millî Mücadele ve erken dönem Cumhuriyet, resmi tarih yazımında destanlaştırılan dönemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Resmi tarih, ulusun tüm bileşenlerinin savaş döneminde bir bütün olarak emperyalizmle mücadele ettiğini, zaferden sonra ise kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma davasını bu idealizmle yürüttüğünü resmeder. Kuşkusuz bu tez büyük ölçüde doğru ve tutarlıdır. Ancak Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara isimli romanında bu teze meydan okumaktadır. Bu incelememde Ankara romanının politik analizini yapmaya çalışacağım.  

Yakup Kadri, Ankara romanını 1934 yılında yayımlamıştır. 1934 yılında Türkiye Cumhuriyeti henüz 11 yaşında gencecik bir devlettir. 1900’lü yılların başından beri aralıksız savaşan ulus, en sonunda Lozan Anlaşması ile tam bağımsızlığına kavuşmuş ve kurulan Cumhuriyet ile yaşamına devam etmiştir.  Savaşın tüm yüküne rağmen Cumhuriyet’in idealist yöneticileri ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda kalkınmayı hedef belirlemiş ve birbiri ardına önemli devrimleri gerçekleştirmişlerdir. Toplumsal yaşamda seküler, devlet yönetiminde laik olan bir parlamenter sistemin politik temel olduğu yeni Cumhuriyet, büyük kültürel değişimleri de toplumsal zeminde yaygınlaştırmıştır. Tiyatro, opera ve klasik Batı müziği yeni Cumhuriyet’in kültürel ikliminde başat alanlar olarak kendisini göstermiştir. Kadın, yeni imajı ve “vatandaş” kimliğiyle toplumsal yaşamda görünür olmuş, seçme ve seçilme hakkını alarak Avrupa’daki çağdaşlarından önce politik alana katılım imkanına kavuşmuştur. Cumhuriyet’in öncüleri ekonomik kalkınmaya özel bir önem vermiş ve ülkenin kalkınmasını bir dava mahiyetinde sahiplenmişlerdir. Demirağlarla ördük anayurdu dört baştan anlayışıyla harekete geçen öncüler, ekonomik kalkınma yolunda birçok projeyi hayata geçirmişlerdir. İzmir İktisat Kongresi ile programlanan liberal ekonomik model, Büyük Buhran ile sonlandırılmış ve 1930’ların başında devletçi ekonomik sistem yürürlüğe konmuştur.

Özetlemek gerekirse, Ankara’nın yayımlandığı dönemde Türkiye büyük değişimlerin heyecanıyla sancılarını bir arada yaşamaktadır. Sözünü ettiğim sancıların başında yeni dönemin kazanan insanları gelmektedir. Bireysel ikbal peşinde koşan, Cumhuriyet’in idealize ettiği adanmış neferlerden, politik elitle ilinti kurarak varsıllaşan, Cumhuriyet’in felsefesinden savrularak köksüzleşen kişiler yukarıda belirttiğim sancıları yansıtan kitledir. Kanımca Ankara, bu kitlenin eleştirildiği politik bir romandır. Yakup Kadri eleştirilerinin anti tezini ise romanın son bölümlerinde çizdiği ideal devrimci yaşam tarzıyla yansıtmıştır.

Ankara, ana karakter Selma Hanım’ın yaşamını üç bölümde anlatmaktadır. Romanın birinci bölümünde Selma Hanım, eşi Nafiz Bey ile Ankara hareketine katılır. Selma Hanım bu dönemde gönüllü hemşirelik yapmaktadır. Bu dönemin Ankara’sı yerli halkla, Millî Mücadele mensuplarının birbirine karıştığı, birçok altyapı sorunu olan, köyden bozma bir Ankara’dır. Ancak birçok ürünün ve servisin bulunmadığı bu Ankara’da herkes mutludur. Millî Mücadele’nin ışığı Ankara’yı beslemektedir. Cepheden gelen haberler karanlık Ankara sokaklarını aydınlatmakta ve ulus, Anadolu’nun bu küçük kasabasından bağımsızlık meşalesini yakmaya hazırlanmaktadır.

Romanın ikinci bölümünde ise Yakup Kadri yukarıda sözünü ettiğim tiplemenin eleştirisini kaleme alır. Selma Hanım ilk eşi Nafiz Bey’den boşanır. Nafiz Bey, Yalçın Küçük’ün Aydın Üzerine Tezler eserinde portresi çizilen; düşünsel sığlığında büyüyemeyen, “Türk tarihsel eyleminin çocuk kalmış çocuğu” bir kişidir. Sakarya Savaşı öncesi Ankara’ya yaklaşan Yunan ordularından korkarak Ankara’yı terk eden Nafiz Bey’den boşanan Selma Hanım’ın karşısına cevval bir asker çıkmıştır. Hakkı Behiç Bey ile evlenen Selma Hanım, zaferden sonra Hakkı Behiç Bey özelinde tarifsiz bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Bu dönemin Ankara’sı, giriş paragrafında sözünü ettiğim gibi, devrimlerin yaşandığı, toplumsal modernizasyon ve ulus inşa süreçlerinin ivme kazandığı bir dönemin Ankara’sı olarak resmedilmektedir. Birçok ışıltılı davetler, çay partileri, dans baloları şehrin çeşitli salonlarında yeni kent soylu sınıf tarafından deneyimlenmektedir. Ancak tüm bu ışıltılı yaşamların anti tezi de romanda yazılmaktadır. Sokakların aydınlatılamadığı bir dönemde yeni kent soyluların görece lüks konutlarının tüm odalarının ışıl ışıl olması “profesyonel devrimci” genç yazar Neşet Sabit’in öfkesini çekmektedir. Bu iklimde görülen altyapı ile üstyapı arasındaki uyumsuzluk, devrimin dejenerasyonuna dair tehlikeli bir işarettir. Tanzimat’tan beri batılılaşmayı sadece üstyapı kurumlarındaki değişimle sınırlı tutan modernizasyon süreci yeni dönemde de ne yazık ki devam etmektedir. Hakkı Behiç Bey’in dans partilerinde verdiği referans selamların ne kadar eğreti durduğunu Ankara romanında okur açık bir biçimde görmektedir.

Okuyucu, romanın ikinci bölümünde, Millî Mücadele döneminin kahraman askeri Hakkı Behiç Bey’in dramatik dönüşümünü detaylı bir şekilde öğrenmektedir. Hakkı Behiç, yeni dönemin kurnaz ve iktidarın bir kısmıyla iltisaklı, fırsatçı bir kişi olarak karşımıza çıkar. Büyük işlerden komisyon alarak varsıllığına varsıllık katar. Hakkı Behiç Bey’in dönüşümü, devrimin pusulasının şaştığını da gösterir okura. Eski kahramanlar artık siyasi ve bireysel ikballerinin peşinde koşan, halkından kopuk, giderek köksüzleşen materyalistlerdir artık Yakup Kadri’ye göre. Millî Mücadele dönemi Ankara’sında, hanlarda yerde çuvallar üstünde uyuyan kahramanlar artık fraklarının içinde gizlenen yabancılara dönüşmüşlerdir. Bu tipleme erken dönem Cumhuriyet romanlarında sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Fakir Baykurt’un romanlarında da bu tiplemeyi rahatlıkla görebiliriz.

Romanın üçüncü bölümü, ikinci bölümünün anti tezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hakkı Behiç Bey ile boşanan Selma Hanım, genç yazar Neşet Sabit ile evlenir. Neşet Sabit sorgulayan, düşünen, meydan okuyan, ateşli bir devrimcidir. Cumhuriyet devrimini altyapı devrimi olarak gören, Batı özentiliğine hapsedilmiş üstyapı yenilikçiliğine karşı sert muhalefet eden, devrimi süreklilik arzeden bir yaşam tarzı olarak değerlendiren bir aydındır Neşet Sabit. Jön Türklerin geleneğini sürdüren bağımsız bir aydındır hatta. Romanın yazıldığı 1934 yılı Yakup Kadri’nin Kadro hareketinde bulunduğu yıldır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde Neşet Sabit, tipik bir Kadrocu aydındır. Şevket Süreyya Aydemir’in paylaştığım satırlarını okurken Neşet Sabit’i düşünmemek elde değildir:

“Türkiye bir inkılâp içindedir. Bu inkılâp durmadı… İhtilal bir inkılâbın gayesi değil vasıtasıdır. İnkılabımız bir ihtilal safhasında dursaydı, kısır kalırdı. Halbuki o genişliyor, derinleşiyor. O henüz son sözünü söylemiş, son eserlerini vermiş değildir… İnkılabın idare ve menfaati, inkılâbı duyan ve yürüten azınlık, fakat şuurlu bir Avangard’ın, azınlık fakat ileri ve disiplinli bir öncü Kadro’nun iradesinde temsil olunur.”¹

Selma Hanım ile Neşet Sabit romanın son bölümünde Türk devrimini yükseltmeyi hayat gayesi olarak benimseyen halk öncülerine evrilmişlerdir. Yurtiçinde yaptıkları seyahatler, Neşet Sabit’in tiyatro çalışmaları, coşkunlukla kutlanan ulusal bayramlar, Cumhuriyet devriminin sürekliliğini sağlamak için emek veren yeni Türk insanını tanıtmaktadır okura. Devrim süreç içerisinde posalarını atmış, gerçek cevherlerini korumuştur. Çürüme Hakkı Behiç Bey ve kendisinin ait olduğu çevreyle sınırlı kalmış, büyük Türk devrimi yolundan şaşmamıştır.

Dönemini tüm altyapı ve üstyapı kurumlarıyla beraber bütüncül bir bakış açısıyla yorumlayan Yakup Kadri, kuşkusuz önemli bir entelektüel ve düşün insanıdır. Ankara, bu çerçevede politik bir roman olarak değerlendirilmesi gereken bir roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Romanın tüm bölümleri, bahsi geçen dönemlerdeki politik atmosferi yansıtan olaylardan ve kişilerden oluşmaktadır. Türk devriminin seyrini ve yolculuğunu sadece tarih kitaplarından öğrenmek yerine edebiyatın sandukasını açmanın çok yararlı olacağı düşüncesindeyim. Ankara’yı Millî Mücadele ve erken dönem Cumhuriyet dönemlerine merakı olan herkes tarafından okunması gereken kült bir roman olarak değerlendiriyorum.

¹Demirci, Fatih, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 15, 2006, s. 9.

Editör: Çisem Arslan

Visited 57 times, 1 visit(s) today
Close