Yazar: 20:40 İnceleme, Kitap İncelemesi

Üç İstanbul Roman İncelemesi

İnsani bilimlerin en temel disiplinlerinden biri olduğunu düşündüğüm tarih, geçmişe ayna tutmakta, geçmişin tüm nesnelliğini geleceğe emanet etmektedir. Bu kapsamda tarih, basit bir anlatıdan ziyade evrende binlerce yıldır yazılan öykünün kapsamlı bir hazinesidir. Edebiyat ise tarihi de içinde barındıran, tarihi kurguyla, betimlemelerle, mekânsal tasvirlerle, birbirinden farklı ve renklerle anlatan büyük bir çatıdır. Bu kapsamda, tarihi romanlar gerçek olayları temel alarak, tarihi edebiyatın rengârenk ikliminde anlatan çok değerli bir roman türü olarak kendisini göstermektedir.

Bu yazıda, Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının önemli yazarı Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul romanına odaklanarak, sırasıyla II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet ve Mütareke Dönemleri’nin farklı İstanbullarını, farklı sosyolojik temel ve sınıflardan gelen kişileriyle, bu kişilerin yaşam tarzlarıyla, yaşanan önemli siyasal ve kültürel değişimleriyle, Batılılaşma yolundaki ülkenin içinde hissettiği sancılarıyla resmetmeye çalışacağız.

Oldukça kalın bir roman olan Üç İstanbul’u özetlemek kuşkusuz çok zor. Burada hedefimiz konuyu çok genel çerçevesiyle çizip romanın içeriğine odaklanmak. Roman, ana karakter Adnan ve Adnan’ın çevresindeki kalabalık karakterlerle örülü bir metindir. Kuntay, ana karakter Adnan’ı da tıpkı İstanbul gibi romanda üç farklı şekilde resmeder.  Üç İstanbul ve Üç Adnan… 93 Muharebesi’nde şehit düşen Albay Salim Bey’in eşi ve sekiz yaşındaki oğlu Adnan, İstanbul’a göç eder ve annesiyle Aksaray’da yoksul bir hayat sürmeye başlar. Hukuk eğitiminin ardından gazete yazılarıyla ve verdiği özel derslerle yaşama tutunmaya çalışan, II. Abdülhamid istibdadına karşı direnen ve hürriyet idealleriyle tutuşan idealist Adnan, romanın ilk bölümünde Kuntay’ın kaleminde kendisini gösterir. Kuntay, II. Meşrutiyet döneminde önde gelen isimlerinden olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’ndeki ilişkileriyle varsıllaşan, lüks bir yaşam süren, çapkın Adnan’ı ise romanın ikinci bölümünde yazmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımı ve bu yıkımı takip eden Mütareke Dönemi’nde ise okur, gözden düşmüş, yoksullaşmış, hissettiği hayal kırıklıklarının sonucu olarak ruh sağlığı bozulmuş, veremli bir Adnan ile karşılaşır. Üç farklı dönemde Adnan’ı değişken ekonomik koşullar, karşılıksız aşklar, çıkar odaklı ilişkiler, politik savrulmalar ve kimsesiz bir cenaze töreni beklemektedir. Kuşkusuz, Adnan’ın öyküsü sonu büyük bir kayıpla biten trajik bir öyküdür.  

Tıpkı çağdaşı Yakup Kadri gibi Kuntay da eserinde İstanbul’u temel bir mekân olarak kullanmıştır. İstanbul, farklı semtleriyle, farklı yaşam tarzlarıyla, farklı sosyal sınıflarıyla kocaman bir deryadır romanda. Aksaray’daki muhafazakâr insanlar ile Pera’nın lüks lokantalarında Batılı bir hayat yaşayan insanlar bir aradadır bu kocaman şehirde. Sarıkla şapka, ezan ile vals birbiri içine geçmiştir bir başka deyişle. Beyoğlu meyhanelerinde içki içip geneleve giden genç Adnan, Pera’nın ışıltılı dünyasına aittir kendince. Ancak kaleme almaya çalıştığı romanındaki Pera, Adnan için kirli bir alt mekândır. Aksaray’daki yoksulluktan nefret eden Adnan, Batılı tarzda döşenmiş lüks konaklara imrenmektedir. II. Abdülhamid istibdadının yozlaşmış düzenini Kuntay, satırlarında döneme ait önemli olayları aktararak  resmetmektedir. II. Abdülhamid’in Buhara çevirisini yaktırması, Maliye Nazırı’nın sefil ekonomik duruma dair tespitleri, dönemin gerçeklerini anlatan somut göstergelerdir. Dr. Haldun’un seküler heyecanı, II. Abdülhamid döneminin İslamcı karakteriyle keskin bir karşılık oluşturmaktadır dönemin İstanbul’unda.

Batılılaşma yoluna giren ülkede korkunç bir istibdat dönemi yaşanırken 1908’de ilan edilen Meşrutiyet, görece bir özgürlük havasını beraberinde getirmiştir. Vatandaşlık kavramının icat edildiği bir dönem olan Meşrutiyet, kuşkusuz devrim sayılabilecek yenilikleri toplumsal yaşama katmıştır. Kadınların toplumsal yaşamda daha görünür olmasını mümkün kılan II. Meşrutiyet, kısa süre içinde II. Abdülhamid istibdadını aratmayacak bir baskı rejimine dönüşmüş; rüşvet, irtikâp, yolsuzluk dönemin temel özellikleri olmuştur. Siyasi ilişkileri nedeniyle birçok dönem zengini ortaya çıkmıştır. Adnan, sözünü ettiğimiz prototipin tipik bir temsilcisidir Üç İstanbul’da.

II. Meşrutiyet ile beraber sınırsız bir güç sahibi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, kısa süre içinde Talat, Enver ve Cemal Paşa’ların diktatoryasına kurban gitmiştir. Bu diktatorya da ülkeyi korkunç bir yenilgi olan Birinci Dünya Savaşı’nın kucağına itmiştir. Kuntay romanında bu durumu Adnan’ın eski arkadaşı, ilkeli ve bağımsız bir entelektüel olan Raif ve Dağıstanlı Hoca karakterleriyle eleştirmiştir. Raif’in, Adnan’a İttihatçıların daha da zenginleşmesi için, cephede şehit olan yurt çocuklarının hesabını sorması bu fikrimizi desteklemektedir. Dağıstanlı Hoca’nın da troyka diktatörlüğünün bugün sırtını yasladığı kitlelerin ileride troykanın boğazını sıkacağını söylemesi de kanımızca çok önemlidir. Bu tespit de yıkılmaya doğru hızla koşan İttihatçı rejime yönelik bir uyarıdır.

Üç İstanbul romanında, siyasi omurgasızlık ve değişen iktidara eklemlenme çabaları farklı karakterlerle okurla buluşmaktadır. Başkarakter Adnan da Mütareke sonrası Anadolu hareketine katılmayı istemektedir, ancak Ankara’dan beklediği davet bir türlü gelmemektedir. Ankara’da kullanacağı kalpağını Süheyla’dan bile saklayacak kadar önemseyen Adnan, Ankara’ya bir türlü gidemeden vefat eder. Adnan’ın yanı sıra İttihat ve Terakki’den Hürriyet ve İtilaf’a, oradan başka siyasi hareketlere katılarak siyasi ikbal peşinde koşan başka karakterler de romanda yer almaktadır.

Ekonomik çöküntüyle beraber gelen ahlaki çöküntü de Üç İstanbul’u anlatmak için bizlere ışık tutmaktadır. Romanda Adnan’ı evli kadınlarla beraber olurken görmektedir okur. Eşlerine ihanet eden birçok erkek veya kadın karakterinin maceralarını yakından deneyimleriz romanda.

Türkiye’nin modernleşme sürecini İbrahim Müteferrika’dan başlatmak tutarlı ve doğru bir tutumdur. Sırasıyla Tanzimat, I. Meşrutiyet, II. Abdülhamid istibdadı, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemleri, söz konusu modernleşmenin farklı safhaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Modernleşme hareketi II. Abdülhamid döneminde ciddi bir ivme kaybetse de istibdat yönetiminin başını ezemediği Pera ve çevresi, gerilla tipi modernleşmenin bir örneğini oluşturmaktadır ve Kuntay, Üç İstanbul’da Pera’yı dönem entelijansiyasının sığındığı liman olarak resmetmektedir.

Üç İstanbul, karamsar bir tonla yazılmış bir roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Romanda bir tane mutlu karakter bulunmamaktadır. Roman karakterleri, ya varsıllıklarıyla ya savruldukları köksüz yaşam tarzlarıyla uyuşmuş gözükmektedirler. Karakterlerde sıklıkla amansız hastalıkların da çıkması bahsi geçen dönemlerin kötü ekonomik koşullarıyla sağlık hizmetlerinin yetersizliklerini yansıtmaktadır. Olayların geçtiği mekânlar genellikle konak gibi meskenlerdir. Romanda, açık alanda yaşanan olaylar çok fazla deneyimlenmez.

Kuşkusuz romanda Kuntay, kendi deneyimlerine dayanan Üç İstanbul’u yazmıştır. Ancak okur olarak bizler onlarca rengiyle, farklılığıyla, zenginliğiyle Üç İstanbul’u okuma ve hissetme şansına erişmekteyiz. Üç İstanbul, edebiyatımızın tarihi referans alan nitelikli dönem romanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Resmi tarihin kuru sayfalarından beslenemeyen tarih meraklıları için Üç İstanbul, eşsiz derecede keyifli bir okuma imkânı sunmaktadır.

Editör: Hatice Akalın

Visited 175 times, 1 visit(s) today
Close