Eşini kanserden kaybeden Tony Johnson’ın hayatının bu olaydan sonraki dönemini konu alan sevgili dizimiz After Life… Ricky Gervais’i ve onun mizahını sevenleri komedi yönünden biraz hayal kırıklığına uğratsa da kendi imzasını karakterlere ince ince işlemiş olduğunu görmek de yetti diyebilirim. Yapılan iş genel anlamıyla oldukça güzel. En azından ofansif mizahtan mahrum kalmayacağınızı garanti ederim.
İlk sezonun dramı oldukça yoğundu aslında. Eşinin hazırlamış olduğu video kaydına geldiğimiz her sahne gülümseyerek üzüldüğümüz anlar aynı zamanda. Birinin veda etmesinden daha hüzünlü bir şey varsa o da yaşamaktan mutlu ve hayatından memnun bir insanın vedasıdır. Tony’nin nasıl birini kaybettiğini görmek onun tüm isyanlarına, umutsuzluğuna hak vermemizi sağlıyor. İntihar planladığı sahnelerde, öfkeyle haykırdığı her anda nasıl bir acının içinde olduğunu anlayabiliyoruz. Sert mizacının altındaki acıyı bildiğimizden ona ne kadar kızsak da her seferinde affediyoruz işte. Aslında bakarsınız, çok da kızacak şeyler söylemiyor. Birçok insanın içinden en az bir kez geçirdiği ama dile düşürmekten kaçındıklarını ara sıra yüzümüze vuruyor.
“İnsanoğlu bir vebadır. Hepimiz iğrenç, narsist, bencil parazitleriz. Ve biz olmasak dünya daha güzel olurdu.”
Hayata devam etmeyi konu alan bir dizi değil, yanlış anlaşılmasın. Ne Tony ne de onun mezarlık arkadaşı Anne hayatına devam edebilen iki insan değil. Tony gibi eşini kaybetmiş olan Anne’in her gün mezarlığa gelip hayat arkadaşıyla sohbet ettiğini görüyoruz. Tony’den farksız bir şekilde Anne de hayatı, biricik eşi öldükten sonra biten ve geri kalan günlerini dolduran biri olarak karşımızda. Ama tek fark, Anne’in diğer insanlar için umudunu yitirmemiş olması. Hala mutluluğa, sevgiye güvenmesi. Bu bağlamda da Tony’nin yaşama yeniden dönmesi için gerçekten onu anlayarak destekleyen tek kişi.
Tony “Hiç iyi bir gün yaşamayınca kötüyü de anlayamıyorum. Ama sanırım rastgele insanları kafasından vurup sonra silahı kendime çevirmediğim günler iyi günler oluyor.” derken;
Anne
“Sadece kendimiz için değil başkaları için de yaşıyoruz. Birbirimizden başka kimsemiz yok. Ölene kadar birbirimizin yanında oluruz, sonra da işimiz biter. Kendimize acıyıp başkalarını da mutsuz etmenin manası yok. Öyle yaşayacaksak kafana sık daha iyi. Bence içten içe hayatı yaşamaya değer buluyorsun. Senin için hayat bitmiş falan değil. Canın yanıyor… Ama kaybettiğin şey, acını dindirebilecek olanla aynı şey.”
Gelelim diğer karakterlere. Tony’nin babası Ray, alzheimer hastası bir adam ve huzurevinde yaşıyor. Ziyaretlerinde, oğlunu genelde hatırlamamakla beraber gelini Lisa’yı her defasında hatırlatması bizi de en az Tony kadar üzse de genel anlamda eğlenceli sahnelerin adamı . Dizideki karakterlerin tamamı için yapılabilecek tek yorum bu aslında, trajik durumları olan komik karakterler.
İş arkadaşı Lenny muhtemelen obez olacak yalnız bir adam,
Uyuşturucu bağımlısı Julian’ın da sorunu sevgilisinin ölümünün ardından yalnızlığı ve yoksulluğu,
Stajyer Sandy hayallerinin mesleği gazeteciliği yerel bir gazetenin asla okunmayan haberleriyle meşgul olarak yapıyor,
Kathy depresyonun kendisine dönüşecek kadar depresyonda, yalnız ve mutsuz bir karakter.
Hayat kadını Daphne, onu her gördüğümüzde “İnsan ne olacağını hiç kestiremiyor değil mi?” sorusunu bize sorduruyor.
Hatta psikiyatr bile, baya yalnız ve bir o kadar huysuz bir karakter.
Dizi tam da burdan bakıyor zaten hayata; yalnızlıkla nasıl başa çıkacağız?
“Sonsuza dek yas tutma”
Lisa böyle sesleniyor video kaydında. Tabii biraz da yas tut diye ekliyor. Cenazede gözyaşları şelale olsun. Mesele şu; yaşananlarla, bir daha yaşanamayacaklarla barışarak yola devam etmek gerekiyor. Hayat yılarak yaşanmıyor. İnsan yaşamaya hala devam ediyorsa, bunu suistimal etmeden yapmalı. Geçmişi unutarak değil, ya da onun yükünü sürükleye sürükleye değil; tüm güzel günlerin ve kötü günlerin anısını saklayarak geleceğe başka güzel ve kötü günler biriktirme telaşıyla yaşamaya devam edilmeli. Dizinin kilit mesajı bu bence. Ricky Gervais şu yazdıklarımı görse benimle birkaç saat dalga geçerdi muhtemelen. Ama yayınlandıktan sonra yapıt artık halkındır Ricky… Bunu sakın unutma.
Şimdi After Life Zamanı
Gelelim Emma’ya.
Onu bilerek sona sakladım çünkü hikayenin düğümünü çözecek karakterimiz kendisi. Babasının hemşiresi, ona sevgiyle bakan biri. Tony’nin sert mizacına karşı gardını indirmeyen, onu silkeleyip kendine getiren, hayata gerçekten devam etmesine yardım edecek olan tek kişi aynı zamanda. Aslında bu duruma biraz itirazım var. Acı ancak böyle yok edilebilirmiş gibi sunulduğunda ardında süreğen bir kısır döngü yaratıyor. Sevdiği insanı kaybeden birinin başka birini severek iyileşmesi… Bu doğru bir yaklaşım değil. Diziyi, Tony’nin yalnızlıkla baş ederek, hayatına memnun bir şekilde devam edilebileceğini görerek izlemek isterdim. Yaşamımızı, bulunduğumuz noktadan çekip kurtaracak süper kahraman bekler gibi ya da sırf bizi kurtarsın diye o süper kahramanları arayarak geçiriyoruz. Tesadüfen buluyoruz da, ama süper kahraman değil. Kendi acısını, yaşanmışını peşinde sürüyen bir başka insanı. O yüzden yalnızca başka birinin varlığıyla mutlu olma fikrinin beslenilmesinden pek hoşlanmıyorum açıkçası. Yalnızlık muhteşem bir şey gelsenize, diyemem tabii ki. Ama insan önce yara aldığı noktadan bir daha yaralanmayacağından emin olmalı. Birini kaybettin, acısı var bunun. Bir başkasıyla bu acıyı dindirdin diyelim, ya onu da kaybedersen?
2.Sezon
İkinci sezonla ilgili net fikirlerim yok ne yalan söyleyeyim. Dizinin iyi bir başlangıcı ve bitişi vardı. İlk sezonda tüm derdini anlattı, bitirdi diye düşünüyorum. Bundan sonra Tony’nin hayata nasıl devam edeceğini gördük. Belki geçmişten kalan anıların iki kişi arasında nasıl bir çatışmaya dönüşebileceği işlenebilir. Diğer karakterlerin de hayatını merak etmiyoruz değil tabii.
İlk sezon için drama dizisi demek daha doğru olur. 2.sezon tam bir komedi dizisi olarak da karşımıza çıkabilir. Hayatın mutlu devam ettiği gösterilir belki. Ricky Gervais’i sevenlerin çoğunun hayal kırıklığı olarak bahsettiği; pek bilmeyenlerin ise çok sevdiği dizinin 2.sezonunda ne yayınlanırsa yayınlansın tam bir sürpriz olacak. Biraz daha sert bir kalemle, daha az kalıp cümlelerle insanları rahatsız etmesini bekliyorum Ricky beyden. Bakalım neler olacak?
- After Life: Bu Hayatı Kurtarabilecek Miyim? - 24 Nisan 2020
- İran Sineması ve Gaav - 8 Nisan 2020