Yönetmen: Luis Buñuel
Senaryo: Luis Buñuel
Yapım: Meksika
Yıl: 1962
Süre: 1 saat 35 dakika
Ödüller-Festivaller:
Cannes Film Festivali 1962 – Altın Palmiye
Cannes Film Festivali 1962 – FIPRESCI Ödülü
Locarno Film Festivali 1962
New York Film Festivali 1962
Her geçen gün durdurulması daha da zor bir hal alan hızlı tüketim alışkanlığı çağında “film” kelimesi salt anlamından uzaklaşıyor ve bir “zaman öldürme” aktivitesi haline geliyor. Bununla birlikte sanat filmlerine adanmış olan yapımlar, karşısında hızlı tüketim çağının en büyük örneklerini bulurken tipik bir kitleden ziyade sınırlı bir izleyici kitlesinin avuçları içerisinde büyümeye devan ediyor.
Sanat filmleri için Altın Çağ 1960’lı yıllardı çünkü sınırlarının dışına çıkan Avrupa sineması Hollywood tarafından kurulan geleneksel klasik sinemanın kurallarının çoğunu yerle bir etmişti. Filmler tatmin edici bir son kaygısını geride bırakırken karakterler de genellikle üzerinde kontrolünün olmadığı ciddi ve sınıfsal olayların içerisinde yer alıyordu. Altın Çağ’ın ortasında, İspanyol yönetmen Luis Buñuel zirveye ulaştı ve Avrupa sinemasında tüm zamanların en büyük gerçeküstü film yönetmeni olarak kabul edildi. Buñuel, 1962’de kariyerinin belki de en tartışmalı filmi olan El Ángel Exterminador (Yok Edici Melek)’i çekti.
Bir konakta gerçekleşen akşam yemeği sırasında partinin hemen başında evin hizmetçileri aslında görünürde hiçbir sebep olmamasına rağmen kaçar ve misafirlere hizmet etmek için sadece baş hizmetliyi bırakırlar.
İlerleyen dakikalarda burjuva misafirler konağa giriş yapar ve ayrılma zamanının geldiğini bilmelerine rağmen tıpkı konağı sebepsizce terk eden hizmetçiler gibi bilinmeyen bir sebepten dolayı kendilerini bir türlü salonun dışına çıkaramazlar ve tam bu noktada filmin ilk düğümü atılmış olur. Buñuel, herhangi bir müzik kullanmayarak film boyunca tutarlı görünen tek unsuru işlediği gerçeküstü ortam üzerinden ilerletir.
Filmi daha iyi anlamak için aslında ilk önemli ipucunu adıyla veriyor bizlere Luis Buñuel… Mısır’da ilk doğan çocuğunu öldüren yok edici meleğe atıfta bulunuyor ve bu nedenle filmden bir anlam çıkarmak için aynı meleğin bu yüksek sınıf konukları cezalandırıyor olabileceği gerçeği düşünülebilir.
“Yok Edici Melek” bunu, burjuva konukları gerçeklikle yüzleşmeye zorlayan bir ortama hapsederek yapıyor. Bu nedenle, kapana kısılan burjuvazi grup ilerleyen süre içerisinde saygınlık ve üsluba bağlılık dünyalarından sıyrılmaya başlayarak ilkel dürtülerine geri döner ve bir anlamda barbarlaşır.
Filmin ilerleyen sahnelerinde salonun dışına çıkarız ve bir odaya geçiş yaparız. “Yok Edici Melek”, duvarlarında melek resimleri bulunan bu küçük odada cinsel ilişkiye giren iki sevgiliyi intihara zorlayarak cezalandırır. Aynı zamanda, insan doğamızın sert gerçekliğini onlara göstermek için odanın dışındaki konukları barbarca davranışlara zorlamaya devam eder.
İnsanların şiddete yönelme eğilimi, konukların iki ölü aşığın etrafında toplandığı ve olan biteni anlamaya çalışan bir kalabalık olarak bir arada oldukları sahnede belirginleşir. Duvardaki borulardan birinden çaresizce ulaşılan suyun olduğu sahnede ise kriz anında insanların görgü kurallarını unutup birbirlerine düşman olma eğiliminde oldukları gözler önüne serilir. Bu sahnelerin tümü, yaşamın ve insan davranışının açıklanamayan yönleri sınıfına girer.
Filmde iki kere koyun gözükür… İlki konukların salonda hapsolmuş durumdayken konağın içinde başıboş gezdikleri ve sondaki kilise sahnesinde… “Yok Edici Melek” filmin son sahnesinde konukları bu kez bir kilisede kapana kısar bu da meleğin, konukların yüksek sınıf görgülerinden kurtulmayı başardığı için artık onların dini alışkanlıklarından kurtulmalarını istediğini ima eder. “Yok Edici Melek” önce salondan dışarı çıkamayan burjuvazi gruba yiyip hayatta kalabilmeleri için koyun gönderir filmin sonunda konaktan çıkmayı başardıklarında ise bu kez koşa koşa gittikleri kilisede hapseder onları. Filmin sonunda sürü halinde kiliseye giren koyunları bir kere daha görmüş oluyoruz. Luis Buñuel, bu iki denklem ile birlikte burjuvazi ahlakının ve davranışlarının dünyadaki en yobaz düşüncelerden biri olduğunu açık bir dille izleyiciye aktarmış oluyor.
Film, farklı kişisel özelliklere sahip çeşitli karakterleri içermesiyle insan davranışı üzerine iki saatten kısa bir süre içinde toplumun tüm bu açıklanamayan ve rahatsız edici yönlerine dokunmayı başarıyor.
Filmin tamamı tıpkı gerçekte de olduğu gibi beklenmedik olaylarla dolu. İnsan yaşamı görünürde bir sebep olmadan bir anda gerçekleşen bir dizi olay sarmalından ibaret. Filmde ise tek bir neden ve sonuç ilişkisi var, ekranda görüntülenen olay örgüsü ve bunun izleyici üzerindeki etkisi…
Luis Bunuel, kariyerinin başyapıtı ve son uzun metrajı “Yok Eden Melek” ile tüm zamanların en büyük sanat filmlerinden birine imza atarken arkasında da büyük bir külliyat bırakıyor…
Luis Buñuel’in “Son Nefesim” isimli kitabından filme dair küçük bir anekdot:
“Sinemada da yaşamda olduğu gibi tekrarlar etkiler, büyüler beni. Bazı şeyler neden sık sık tekrarlanma eğilimi gösterir bilmem ama bunun böyle olmasını müthiş çekici bulurum. Yok Edici Melek filminde en az bir düzine tekrar vardır. İki erkek tanışır ve “memnun oldum” diyerek el sıkışırlar, biraz sonra yeniden karşılaşır ve önceden tanışmıyorlarmış gibi yeniden aynı şeyi yaparlar. Üçünçü karşılaşmalarında ise büyük bir hararetle kırk yıllık dost gibi selamlaşırlar. Bir tekrar da konukların hole girdiği sırada olur. Ev sahibi baş uşağı iki kere çağırır. Daha doğrusu, sahne aynı sahnedir de değişik açılardan çekilmiştir. Birinci kameraman filmi kurgularken
-Luis baksana, burada büyük bir yanlışlık var dedi.
-Ne?” diye sordum.
-Eve girdikleri sahne iki kere çekilmiş
Her iki sahneyi de çeken kendisi olduğuna göre, nasıl olup da hem benim hem de kurgucunun gözünden böyle büyük bir yanlışın kaçtığını düşünebildi, hala merak ederim…”
- Gaspar Noé – Vortex Film İncelemesi - 9 Aralık 2022
- Burning (Şüphe) Film İncelemesi - 24 Mart 2022
- Whisky Film İncelemesi - 20 Ocak 2022