“Oysa, Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir! O halde ya bağımsızlık ya ölüm! İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır…”

Mustafa Kemal Atatürk

Bu sözlerini söyler Samsun’a çıkmadan evvel. Kurtuluş veya İstiklal Savaşımızın 101. yılını kutluyoruz. Öncelikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının ruhu şad olsun demek isterim. Kurtuluş Savaşı, bir özgürlük mücadelesidir. Bir ulusun yeniden dirilmesidir. İlk can suyudur. Bütün vatan işgal altında, saltanat yabancı devletlerinin elinde, yeni bir harpten çıkılmış ve milyonlarca can, vatan toprağı kaybedilmiş, hiçbir ekonomik gelir yok, düşman cemiyetler kurulmuş ve Atatürk 7 Kasım 1918’den beri İstanbul’da bir nevi esir hayatında.

Ama Atatürk, İstanbul zamanlarında hep düşünmek ile meşguldür. Kafasında kurduğu özgürlük mücadelesini şu olay ile de örneklendirebiliriz. Çanakkale Zaferi kazanıldı ama aradan 5 ay sonra geçilmez denilen boğazdan geçen yabancı devlet gemileri İstanbul’u işgal etti. Tabii işgal gemileri bir yıkıntı halindedir ama İstanbul işgal edilmiştir. Atatürk, Haydarpaşa’da gemileri gördüğü zaman “Geldikleri gibi giderler” demişti ve aynen öyle oldu, geldikleri gibi gittiler. İstanbul zamanlarında Harbiye Nezareti Emiri olarak görev yaptı ve bu görevde iken bile hep şunu savundu: “Bir tek karar vardır o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız, şartsız bağımsız bir Türk Devleti kurmak.” Evet Şişli’de kaldığı evinde bu planları yapmaya başlamıştı. Şu anda o ev Atatürk Müzesi olarak kullanılmaktadır. Artık harekete geçmek isteyen Mustafa Kemal, Damat Ferit Paşa ile görüşmek istemiştir. Cevat Paşa yardımı ile Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’ndaki evinde görüşme ayarlanmıştır.

Tarih 14 Mayıs 1919; Damat Ferit Paşa, Cevat Paşa ve Mustafa Kemal akşam yemeğindeki sohbetlerinde Samsun’da çıkan olayları ele almışlardır. Damat Ferit Paşa isyanların bastırılması gerektiğini belirtmiş ve Mustafa Kemal bu olayda görevli olmak istemiştir. Damat Ferit Paşa bunu kabul edip, Mustafa Kemal’e yarın yani 15 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuru ile Samsun’a gidebileceğini söylemiştir. Akşam yemeği bitince, Mustafa Kemal ile yürüyen Cevat Paşa dönüp der ki: “Bir şey mi yapacaksın Kemal?”, Mustafa Kemal: “Evet Paşam bir şey yapacağım.”, Cevat Paşa daha soru sormaz ve şöyle der: “Allah muvaffak etsin.” Mustafa Kemal emin bir ses tonu ile “Mutlaka muvaffak olacağız.” der.

Bu inanç ve azim ile 15 Mayıs 1919 günü aylarca Şişli’deki evinde görüşmeler ile kurduğu heyetle beraber Galata rıhtımından motora bindiler ve Kız Kulesi açığında demirli olan Bandırma Vapuruna geldiler. İşte ilk emir verildi: “Hedefimiz Karadeniz.” Son emir ise şu olacaktı: “Hedefimiz Akdeniz.”  Nutukta İstanbul’dan ayrılmadan evvel geçen şu konuşmayı yazmaktadır: “Evimden otomobile bineceğim sırada Rauf Bey yanıma gelmişti. Bineceğim vapurun izleneceğini ve İstanbul’dayken tutuklamadıklarına göre belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir bir kaynaktan işitmiş, onu haber verdi. Ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı tercih ettim ve hareket ettim.” Evet bu zorluklar ile başladı yolculuk.

Bu yolculukta Atatürk 38 yaşındaydı ve otuz milyon insanın ölümüne yol açan İspanyol nezlesi dünyayı kasıp kavuruyordu, Mustafa Kemal de bu nezleye yakalanmıştı. Ama kısa sürede bu hastalığı atlattı Ulu Önder.

Tarih 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabah saatlerini göstermektedir. Sandallar ile Reji iskelesine çıktılar ve Kurtuluş Savaşının fitili burada ateşlenmiş oldu. Yıllar sonra o günü şöyle anlatır Mustafa Kemal: “Ben Samsun’u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle inanmıştım.” 

Mücadele başladı, Atatürk askerlikten istifa etti, mitingler, gösteriler, halkı örgütlemeler ve yeni bir ordu kurma gibi planlar hızlı bir şekilde hayata geçirildi. Tabii çok fazla olay yaşandı suikast girişimleri, isyanlar, yokluk gibi. Hatta bir zor zamanda Atatürk son çare olarak annesi tarafından verilen altınları kullandı. Buna benzer birçok olay ama sizleri Samsun’dan, Havza’ya uzanan yolculuğu anlatmak isterim.

Samsun güvenliğini yitirmiş ve karargâhı Havza’ya taşıma kararı alınmıştır. Bunun için bir araba aradılar ama sadece bulabildikleri ahı gitmiş vahı kalmış bir Mercedes-Benz otomobil oldu. Bindiler ve yola koyuldular. Ancak bir süre sonra araba arızalandı. İnip beklemekten başka çare yoktu. Ama Mustafa Kemal, oturup çaresizce beklemekten hiçbir zaman hoşlanmamıştır. Bir süre sonra Ata arkadaşlarına, “Yürüyebilir misiniz?” dedi. Bu bir soru değildi aslında çünkü cevabını beklemeden dönüp yürümeye başladı. Arkadaşları da mecburen peşine takıldı. Kafalarında geleceğe dair milyon tane endişeyle sessizce yürürlerken, Ata mırıldanmaya başlamıştı:

Dağ başını duman aldı
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar!

“Sizler de söyleyin, yorgunluğunuzu alır, güç verir” dedi.

Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar, taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar!

İnce ince yağan yağmur altında Karageçmiş Köyü’ne yürürken, gülümseyerek mırıldanıyordu.

Her geceyi güneş boğar
Ülkemizin günü doğar
Yol uzun olsa ne var
Yürüyelim arkadaşlar!

***

19 Mayıs 1938 günü çok hastaydı Mustafa Kemal, o hali ile bu olayı gülümseyerek şöyle anlatıyordu: “Anadolu’nun dağ başlarını tekerleklerine çuval doldurduğumuz kırık dökük otomobillerle aşarken, yanımdaki arkadaşlarıma bu marşı söylemeyi adet edinmiştim.”

“Bağımsızlığımızı kazanıncaya kadar bütün ulusla birlikte, özveriyle çalışacağıma kutsal saydığım şeyler adına yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kararı kesindir.”

Mustafa Kemal Atatürk
Batuhan Düme
Latest posts by Batuhan Düme (see all)
Visited 3 times, 1 visit(s) today
Close