Yazar: 02:28 Anlatı

Yol Hikâyeleri – 2 | Hayaller Atlası

– Kentlerde sıkıntıdan bunalıp, kurtuluşu bir sırt çantası ve yollarda arayan nice gezgin tanıdım. Elleri boş aranıp duruyorlar hala: Kentlerin bulvarlarında geziniyor, yüksek kaldırımlara oturuyor, büyük çeşmelerin başında bekliyor, bazen tepelere çıkıyor, pazar yerlerinde dolaşıyor, parklarda uzanıyor, hamamlara, meyhanelere, lokantalara giriyor, sokaklarda tükenmiş bir halde geziniyorlar; ama bulamayacaklar. Çünkü anlamadılar; kaçtıkları sıkıntı, sırt çantalarında, ceketlerinin astarlarında, yolluklarının içinde, yola hazır ayaklarında ve daha nice yerlerinde hazırı nazır bekliyordu. Bir boşluğa, insanı sıkıntının dipsiz kuyusuna çekip orada eritecek bir boşluğa gebe her kilometrede bir kez daha yanıldıklarına onları kim inandırabilir?

– Hiç kimse inandıramaz. Onlar için yol, bir labirenttir artık. Çıkmak için, labirenti tanımak gerekir.

– Ama aynı labirent, onu baştan sona geçmeyen birine sırrını açmaz. Bu bir çelişki.

– Belki de bir labirent yok.

– Varsa bile, yolcuyu labirente götüren yol olmamalı.

– Öyleyse geriye tek bir ihtimal kalıyor. Labirent, yolcunun kendisidir.

– Kendini tanımayan yolda kaybolur öyleyse, yolu tanımayan değil. Yol, aşılması gereken bir şeydir yolcu için ama insan da aşılması gereken bir varlık. Kendi labirentini aşamayanlar, yolu alt edemezler.

– Şimdi bu uçsuz bucaksız bozkırın ortasında yol alan bizler, kendi labirentimizi aşmış olmalıyız o halde. Yoksa yitik gezginler gibi kaybolacağız.

– Belki çoktan kaybolduk. Belki şimdi bir kentte, diğer yitik gezginlerle birlikte eski bir duvarın üstünde, yaşlı bir ağacın altında ya da bir çeşmenin başında uyukluyoruz. Bu uçsuz bucaksız bozkır, yüzümüzü serinleten rüzgar, şu çevremizde gezinen yılkı atları, yanıbaşımızda bizimle birlikte usulca akan şu nehir, üstümüzde uçuşan kuşlar, az önce bize katık veren köylü, hepsi bir hayalden ibaret.

– Belki de o eski duvarın altında, ağacın gölgesinde ya da çeşmenin başında oynayan çocukların cıvıltıları döndürdü başımızı bu kadar. Bu yılkı atları, bu kuşlar, bu serinlik, bir çocuğun hayali olabilir yalnızca. Ama biz şimdi uyukluyorsak, bu bozkırda gezinenler kim?

– Bu çevremizdeki her şeyle birlikte, tüm yitik gezginlerin düşlerini temsil eden bir dekordan ibaret olmalıyız. Eğer biz bu bozkırda bir dekorsak, gerçek olan uykuda demektir.

– Nasıl emin olacağız ?

– Biz bu ihtimali düşünerek, kesinliğin sınırından çoktan çıktık. Şimdi iki yol var önümüzde; ya bir çocuk veya bir çöpçü dürtecek bizi sonunda ve uyanacağız tatlı uykumuzdan ya da yolumuza devam edecek, gerçek olanla hayal olanı birbirine karıştırdığımız bu bozkırın sonunda, gerçeğe erişeceğiz.

– Öyleyse, eğer bu bozkırdan çıkabilirsek, kendimizi bulmuş olacağız sonunda.

– Hiç kaybetmemiş olduğumuz kendimizi yeniden bulmuş olacağız. Ya da uykudaki gerçeklik, yutacak bizi uyandığında.

– Bizim labirentimiz bu bozkır öyleyse. Sonuna ulaşabilirsek, kendi labirentimizi de alt etmiş olacağız.

Burak Nefesoğlu
Latest posts by Burak Nefesoğlu (see all)
Visited 2 times, 1 visit(s) today
Close