Tarih, dahil olduğu, kapsadığı, yön verdiği, kullanıldığı alanlar üzerinde en fazla söz sahibi olan perspektiflerden biridir. Olayların, kişilerin, halkların, toplumların, devletlerin referansı, bazen yüz akı, bazen yüzkarası, kullanılma biçimine göre, kullanılanın omuzlarında bir yük ya da eksiklik olagelmiştir. Ancak değişmeyen tek bir şey vardır ki; tarihi “tarih” değil, onu dolaşımda tutanlar yazar. Her ne kadar “resmi tarih”, yazıyla başladığı kabul görmüş bir gerçek olarak benimsendiği günden beri yürürlükte olsa da, ilk insanlar ve ilk toplumlar da tarihe dahildir. Bu yüzden de “kayıt altına” alınan geçmişin dışında kalan zamanı tarihten azade düşünmek pek de kabul edilebilir bir durum değildir. Bunlara eklenmesi ve asıl vurgulanması gereken ise tarihin sadece “aktörlere” ait olmadığıdır. Zira tarih ne sadece açılıp kapanan çağlardan ne savaşlardan ne de “çizelgeye” “damga vurmuş” konuların yönlendirmesiyle oluşur. Havada süzülen bir bulut da, iklim kriziyle birlikte değişen mevsimler de, herhangi bir canlı da tarihin bir parçasıdır. Dolayısıyla mekân da, zihniyet de, ekonomi de, bunların konumlandığı yerler de tarihe tabidir.
Fernand Braudel’in yazdığı, Mehmet Ali Kılıçbay’ın çevirisiyle Say Yayınları etiketiyle yayımlanan Uygarlıkların Grameri, resmi, ideolojik, adına ne derseniz deyin, bilindik klasik tarihin ve dolayısıyla onun eğitiminin bir alternatifi olduğunu savunan, başrolleri dışarıda tutarak tarihi bir bütün olarak görmek gerektiğinin altını çizen anıtsal bir kitap. Ve herkesin kafasına göre yontup kendi eksenine aldığı tarih üzerine düşünmek ve onun eğitimini gözden geçirmek için de altyapısı en sağlam kaynaklardan biri.
Braudel, üç bölüme ayırdığı kitabının ilk kısmında kitaba adını veren uygarlıkların gramerinden ve uygarlığın kelime anlamıyla doğduğu yer olan Avrupa’dan bahsi açıyor. Yazarın, bir müfredat şeklinde programladığı kitapta kelimelerin haznesinde yaşanan değişikliklerle birlikte başlayan “değişimin”, uygarlığın tarih sahnesindeki “alternatif” pozisyonuna göz atılıyor. İkinci bölümde Avrupalı olmayan, bu bölgenin dışında kalan uygarlıkları oluşturan etkenlere değinilip enine boyuna incelenirken bu topraklardaki hafıza merkezleri üzerinde duruluyor. Son bölümde ise Avrupalı uygarlıkların doğuşunda yaşananlar, yine “resmi” tarihin dışında ele alınarak sebep-sonuç ilişkileri, süreç ve bu sürecin getirdikleri birlikte incelenerek bütünsel bir küme içinde tarihin hem etken hem de edilgen unsur aldığı pozisyonun etkileri tartışmaya açılıyor. Uygarlıkların Grameri’nin çevirmeni Mehmet Ali Kılıçbay, kitabın önsözüne şöyle bir açıklama kaleme almış: “… geçmişi, tekrarlanması olanaksız yüce olayların ve eşi bir daha gelmeyecek yüce kişilerin mucizelerinin bir toplamı olarak göstermek, sonunda eğitimden geçenlerin çoğunun geçmişi bir kader olarak algılamalarına yol açmakta, bu da bugünkü itirazsız yaşama ve yaşatma ortamının hazırlanmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. Ancak değişimler, resmi tarih eğitiminin anlattığından çok daha başka bir süreç içinde meydana geliyorlar. Bunu artık biliyoruz. Bunu, toplam veya bütünsel tarih yöntemini bulan ve geliştiren Annales okulu sayesinde biliyoruz. Annales okulunun geliştirdiği Yeni Tarih, artık her şeyi tarihin kapısından içeri sokmuştur. İklimin, coğrafyanın olduğu kadar, iktisadın, zihniyetlerin de tarihin değişim süreci içindeki yer, rol ve kapsamlarını, işlevlerini kavramış ve kavratmıştır. Kısaca söylenilmesi halinde, Yeni Tarih kahramanı öldürmüştür veya başka bir ifadeyle, artık herkes kahramandır, çünkü herkesin değişim üzerinde şu veya bu ölçüde payı bulunmaktadır.” Uygarlıkların Grameri de işte bu “Yeni Tarih” nedir, ne değildir, bunun öğrenilmesine ön ayak olan, rehber niteliğinde bir kitap.
Kaynakça
Braudel, Fernand, Uygarlıkların Grameri, Say Yayınları, İstanbul 2024.
Editör: Buse Karabulut
- Kemal Tahir Yazınının Mihenk Taşları: “Mayk Hammer Mike Hammer’a Karşı” - 9 Aralık 2024
- Yaşıyorum Sil Baştan! - 2 Aralık 2024
- Başkomiser Nevzat “Yırtıcı Kuşlar”a Karşı! - 25 Kasım 2024