Muzaffer Tayyip Uslu kendisini şöyle tanımlıyordu;
“Ben Üsküdarlı Şükriye Hanım’ın ortanca oğlu
Ve yirminci yüzyılın, eli ayağı bağlı,
Zavallı şairi Muzaffer Tayyip Uslu.
Şiirler söylemek istiyorum size.
Siz sevgili insan kardeşlerime.”
Belki de kimse bilmiyor onları. Tarihin bir köşesinde, yokluğun, sefaletin esiri olarak öldüklerini kimse bilmiyor. Çoktan unutuldular, hatırlanmadan unutulmak çok acı bir şey. Birçok şiirinde Tayyip Uslu beyefendi, şiirlerinde yokluğu, sefaleti, ölümü çok sade bir şekilde işlemiştir. Aslında beni de etkileyen bu husus olmuştur. Teşbih sanatından çok uzakta kalmıştır bu iki şair. Şiirlerinde insanları aramışlardır. Ve şunu söylemek gerekir ki insanları bulamadan ölmüşlerdir. Biri 22 yaşında, biri 24 yaşında. Bizlere şiirleri kaldı, bir de açlıkları, sefaletleri.
Ben bu yazımda, Rüştü Onur beyefendiden çok, Tayyip Uslu beyefendi üzerinde durmak istiyorum, umarım Rüştü beye haksızlık yapmış olmam. Nedenim şu yöndedir; Tayyip Bey, Rüştü Bey öldükten sonra Zonguldak’a döner ve orada ölür, bir mezarı dahi yoktur ve Rüştü Bey her yıl anılır iken, Tayyip Bey anılmamaktadır. Bu gerekçelerden dolayı biraz Tayyip Bey üzerinde durma kararı aldım. 1 Temmuz 1922’de İstanbul Fatih’te doğdu Tayyip Bey. Asıl Adı Süleyman Muzaffer’dir. Fakat şiirlerinde Muzaffer Tayyip Uslu adını kullanmıştır, babasının adı da Tayyip idi oradan aldığı düşünülmekte. Babası komiserdi, o nedenden dolayı birçok şehir gezdiler ve son olarak Zonguldak’a yerleştiler. Burada liseye başladı yalnız zatürreden kaynaklanan sağlık sorunları nedeniyle okulunu güçlükle bitirdi. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü kazandı ama sağlık sorunları ve parasızlık nedeniyle okulunu bitiremedi. Hayatını hep hastalık ve parasızlık ile boğuşarak geçirmiştir, bu nedendir belki de şiirlerinde, hayatındaki acılara karşın, gizli bir üzgünlük içinde yaşamının güzelliğini yazmıştır. Bunu da çok iyi bir şekilde başarmıştır aslında. Şiirlerinin her mısrasın da o yokluğu yaşatıyor ve insan düşünüyor, nasıl olurda böyle bir şair unutulur yahut mezarı dahi olmaz diye ve insanları bir kez daha anlamakta güçleniyorum. Hastalığı bir süreden sonra vereme döndü ve hayatının sonuna kadar Tayyip Bey’e eşlik etti. Hatta bir şiirinde şöyle diyor Tayyip Bey;
“Önce öksürüverdim
Öksürüverdim hafiften.
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindiüstü durup durupduruken…
Meseleyi o saat anladım
Anladım ama iş işten geçmiş ola
Şöyle bir etrafıma baktım
Baktım ki yaşamak güzeldi hala…”
Evet böyle tanımlıyor hastalığını. Rüştü Bey’de verem hastalığı nedeniyle ölmüştü. Her zaman soluk yüzüyle, çaresizliğin kollarında şiirleri ile insanların o sağır duygularına melodiler fısıldadı. Bu arada Behçet Necatigil’in öğrencileridir. Hastalıklarında ve sağlıklarında her vakit destek olmuştur, bu kelebek ömürlü şairlere. Hastalıklarından dolayı pek fazla arkadaşları olmadı. Hatta Rüştü Bey’den başka arkadaşı yoktu diyebiliriz. Âşık olduğu bir kadın vardı, bu kelebeğin Rüyası filminde gösterilmekte, yalnız bu konu hakkında bir kaynak bulunmamaktadır. Ama Rüştü Bey’in Mediha Onur Hanımefendiye yazdığı bir mektup bulunmakta. Bu mektup Mediha Hanım’ın arkadaşı tarafından saklanmıştır. “Yalnız yaşamak için geldik bu dünyaya/başka hiçbir şey için değil…” diyordu bir şiirinde Tayyip Bey. Yalnızlığına o kadar sadıktı ki, arkadaş oldu onunla ve yalnızlığın kollarında kimsesiz öldü. Onun yalnızlığını şu dizeleri ile anlatmak isterim;
“Odamda açık duran pencere
Bıktım damlardan
Bıktım bacalardan
Değişmedi biraz manzara.
Yalnızlıktır, benim bütün derdim
Bana kalabalık lazım/ Kalabalık cadde/ Kalabalık kahve…
Ama bu yalnızlığı sadece odasının penceresi duydu, onun haricindeki kimse duymadı maalesef. Tayyip Uslu şiirlerinde sarı saçlı bir kızdan bahseder. O sarı saçlı kızın Suzan Özsoy olduğu söylenmekte ama bu konu hakkında pek bir bilgi bulunmamakta. Unutmak şiirinde sarı saçlı kadından şöyle bahseder;
“Seni unutmak için içmiştim
İlk kadehi
Sarı saçlı sultanım
Ve ikincisinde
Oh ne güzel demiştim
Unutmak, böyle herşeyi
Üçüncü kadehte
Karşıma yine sen çıktın
Sarı saçlı sultanım…”
Ve kısa bir şiirinde ise şunu diyordu;
“Bir güzele
Güzelliğini söylemek isterdim
Aynalardan evvel…”
Tayyip Bey’in bir kadına âşık olduğu ve sarı saçlı olduğu, masmavi ve çilli bir yüzü olduğu bilinmekte şiirlerine bakıldığında. Filimde anlatılan Suzan Özsoy karakteri ile Tayyip Bey’in şiirlerinde anlatılan kadın birbirini tutmamaktadır. Filimde belki de bu detaylar çok önemsenmedi yahut yeni bir karakter yaratıldı ikisi üzerinde durabiliriz.
Tarih 3 Temmuz 1946’yı gösterdiği vakit, ağırlaşan verem hastalığından dolayı 24 yaşında iken hayata gözlerini yumdu. Evi yıkılmıştır, mezarının yeri de bilinmemektedir. Ama ondan geriye, yokluğun, hastalıkların, sefaletin ve sarı saçlı kıza yazdığı şiirleri kalmıştır. En sevdiği arkadaşı Rüştü Onur Beyefendinin mezarı ise Orta köy mezarlığında bulunmaktadır. Çok sevdiği arkadaşı Rüştü Onur’a öldükten sonra şöyle yazmıştı; “Rüştü ölmüş… Ve ben daha şimdiden insanları yorulmadan sokakları yorulan bu küçük şehirde yalnızlığımı hissetmeye başladım…” ve son kez şöyle yazdı Muzaffer Tayyip Uslu Beyefendi;
“Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan…”
UNUTULAN TÜM ŞAİRLER ADINA İTHAFEN
- Klasik İtalya Sineması - 26 Kasım 2020
- Strazburg 1518 (MUBİ) - 24 Eylül 2020
- Her İnsan Biraz Van Gogh’tur - 7 Ağustos 2020