“Hastalanmasaydım hala oynuyor olacaktım. 60 seneden fazla tiyatro sürdürdüm… Sürdürürken bir sürü acılar, darbeler, savaşlar yaşadım. Her şey değişirken, Nejat Uygur Tiyatrosu hep vardı…”

Ölmeden evvel bu mektubu arkasında bıraktı. Tiyatroya 1943 yılında amatör olarak girdi ve ölene kadar hiç kopamadı. Güldürmek kelimesini çok iyi anlatıyordu Nejat Uygur. Yamalı pantolonu, komik şapkası ve saçma bir ceket, gömlek ile insanları kahkahaya boğuyordu. Sanat toplum içindir diyordu, halktan o nedenle hiçbir zaman ayrılamadı. Hatta bunu şöyle tanımlıyordu; 

Sanatçı halkın, gözü, kulağı, ağzı. Halkın yanında olduğunuz, dertlerini söylediğiniz zaman sizinle beraber olur.

Bunu bir hayat felsefesi haline getirmişti. Politik, tiyatro oyunlarında her zaman üst kesimi eleştirmiş, vatandaşın halini anlatmaya çalışmış ve bir nevide başarılı olmuştu. Keskin zekası ve hafifte olsa argo kelimeleri kullanması halk tarafından da çok benimsenmişti. Halk ile bir bütün olmayı çok iyi becerebilen ender tiyatro sanatçılarındandır. Ama tabi ki güldürmek onun için her şey. Hayatımızın ihtiyacı olarak bahsederdi güldürmekten. Geleneksel tiyatroculuğun son temsilcilerinden olup, ömrünün sonuna kadar da o gömleği hiçbir zaman çıkartmamıştır. 

Sarıyer Halkevi Tiyatro bölümündeki Avni Dilligil Tiyatrosuna, 1943 yılında amatör olarak adım attı.  O dönemde Güzel Sanatlarda heykelcilik okuyordu ama tiyatro aşkı daha da ağır basmıştı. Bu aşkı Türk Tiyatrosuna unutulmaz eserler bırakmasına neden oldu. 1949 yılına geldiğimiz zaman ise, o meşhur Nejat Uygur Tiyatrosunu kurdu ve burada hem kendi yazdığı oyunları, yabancı uyarlamalar ile toplumsal sorunları ve politik yozlaşmayı argo kullanarak, mizah ile harmanladı. 

Sevgimi ve saygımı seyircimden hiç eksik etmedim. İnsan onuruyla katiyen oynamadım. Oyunda “Kör müsün? Sağır mısın?” yazarsa bunları silip, görmüyor musun, duymuyor musun diye düzeltirim.

Toplumuna bu kadar saygı duyan bir Usta ve belki de başarısını, halkın sevgisine öldükten sonra dahi nail olması, bu felsefesinin eseridir. Eğlenceli ve dolu bir hayatı olmuştur. Küçükken aslında, pilot olmak istiyormuş Nejat Uygur ama kaderin cilvesi ki, mavi gökler yerine, bir kuş olup tiyatro aşkının semalarında uçtu. Pilot olma isteği ile alakalı bir anısını anlatıyor Nejat Uygur;

Benim düşündüğüm ilk meslek pilotluktu. Çocukluğumda pilot olmayı çok isterdim. Hatta hiç unutamam Manisa’da olduğumuz yıllarda, yatak çarşaflarını alıp yüksek yerden aşağı atlamayı planlamıştım. Tecrübe pilotu olarak önce ağabeyim atladı ve ayağı kırıldı. Abim Zeki Ayhan Uğur, şimdi Amerika’da ünlü beyin cerrahı.

Eğlenceli bir aile ortamında yetişmiş, renkli bir hayatı olmuştur. Hatta Uluslararası bir gemide dahi çalışmıştır. O anısını da şöyle anlatmaktadır.

Benim gençliğimde herkes Amerika’ya gitmek istiyordu. Bu yüzden liman cüzdanı çıkarttım ve gemici oldum. Hiç unutmam, bir Panama Şilbesin de çalıştım. Gemide kimsenin canı sıkılmazdı. Onlara fıkralar anlatır, taklit yapardım. Herkes çok gülerdi. Bu güldürme askerde de devam etti ve ondan sonra bende, insanları güldürmek tutkuya dönüştü.

Nerde olursa olsun, yer, zaman onun için fark etmiyordu. Gülmek ve güldürmek onun dünyasının yapı taşıydı. Asla vazgeçemeyeceği bir duygu olup, ömrünün son anına kadar devam etmiştir. 

Nejat Uygur Tiyatrosu asla kapanmadı. Ne olursa olsun darbe dönemlerinde, savaş dönemlerinde, asla kapatmamıştır tiyatrosunu. Hatta savaş döneminde ülkelerde karartmalar yapılmaktaydı ama Nejat Uygur Tiyatrosunda mavi ışık yakardı ve oyunlarını oynardı. Tiyatrosu onun evladı, oyuncuları kardeşleri, seyircilerim ise akrabalarım diyordu. Büyük bir tutku, 60 yıllık bir heyecan, asla sönmeyen bitmeyen aşk. Bir seferinde oyuncularının paralarını ödemek için, kıyafetlerini satmak zorunda dahi kalmıştır. Böylelikle 60 yıl boyunca Nejat Uygur Tiyatrosu ayakta kalmıştır.

2007 yılında kısmi bir felç geçirdi. Sahneden uzak kalmak zorunda kaldı ve bir röportajında şöyle dedi;

Askerler cephede ölüyor, bende sahnede ölsem mutlu olurum. Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve son kez tiyatronun perdeleri benim için ilelebet kapanacak.

Ömrünün son zamanlarında bir veda niteliğinde şu mektubu yazdı;

İşin hep mizah tarafını görün. Çocuklarıma da bunu öğrettim. Şimdide hasta yatağımda “Nasılsınız?” diyenlere “İyiyi oynuyorum diyorum. En çok söylediğim şey; “Turneye çıkacağım.” Bazen de kendimi turnede gibi anlatıyorum; “Akşam oyun var, oyuna yetişeceğim” diyorum. “Ekip arkadaşlarımın o kadar sorumluluğunu aldım ki hep onları soruyorum, “Nasıl, iyiler mi?” diye? Yoğun bakımda bile gözümü ilk açtığımda “Oyun kaçta?” dedim. Bu kadar tiyatro ile yaşayan bir insanım; hasta yatağımda da tiyatroyu düşünüyorum, eski repliklerimi tekrar ediyorum. Bazen o repliklere yeni cümleler ekliyorum… Hastalanmadan bir gün önce de Ankara’da sahnedeydim… Hastalanmasaydım eğer hala oynuyor olacaktım. 6 seneden fazla tiyatro sürdürdüm… Sürdürürken bir sürü acılar, darbeler, savaşlar yaşadım… Her şey değişirken Nejat Uygur Tiyatrosu hep vardı. Bir şekilde ayakta tuttum. Bir turnede darbe oldu… Ekip aç kaldı… İskenderun’daydık; Celal Bayar’ın maskını yaptım sattım… “Sıkıysa almasınlar” dedim. Şu tarafın bu tarafın değil, her kesimin sanatçısıyım… İstediğim herkesi eleştirdim ama eleştirirken kimsenin gururu ile oynamadım. Nejat Uygur en çok neye üzüldü, derseniz İzmir fuarındaki büstümün bir köşeye atılması hastalanmadan önce beni çok üzdü. İnsanları hep güldürmeye alışmış bir insanım. Bu kadar güldürmeye alışmış bir insan olarak hep sağlam, sağlıklı, güldürürken ki halimle görünmek istiyorum. Seyircilerimi çok özledim…

18 Kasım 2013’e geldiğimiz zaman 86 yaşında Hayata gözlerini yumdu. Ondan geriye unutulmaz tiyatro oyunları, gülüşleri ve insan sevgisi bizlere miras kaldı.

İNSANI AĞLATABİLEN SEBZE BİLE VAR SOĞAN. AMA GÜLDÜREBİLEN SEBZE YOK.

Nejat Uygur

Batuhan Düme
Latest posts by Batuhan Düme (see all)
Visited 16 times, 1 visit(s) today
Close