Boynunu uzattı ve döndü kısa aralıklarla baktığı pencereden. Kar yağıyordu. Bahçedeki çam ağaçlarının dalları yere değecek kadar eğilmişlerdi. Dudaklarındaki yersiz rahatlıkta şimdi kanayan bir görüntü vardı. Ona göre öyleydi bu tasavvur. Dedesinden yahut babasından yediği tokatlar kadar çınlıyordu kulakları, üşüyordu elleri. 

Bahçeye inmeli, bir güzel karın üzerine yatmalı, dilinde susuzluk, bir zaman karakterindeki ayvamsı koku kadar. Şimdi yabancı yanına, eksik yanına eklenecek yeni kokularını çağırıyordu. Bahçeye indi. Kardaki ayak izlerine baktı. İrili ufaklı bir sürü ayak izi… Bir sürü sırt üstü uzanmışların izleri. Kolları yanlara açık, bacakları pergel gibi açık izler. Umarsız, donuk izler, ölüler gibi hiç değişmeyecek… Düşündü insanın izi neden sıcak kalmaz. Cevabını verdi ‘insanın çekildiği yerden sıcaklık kalmaz’.

Bütün korkularımı döksem karla kapasam üzerlerini. Yan sitenin bahçesinde yüzünün yarısı erimiş kardan adam karaltıda nasıl korkunç gözüküyor diye düşündü. Bizim korkunç yanlarımız gibi, İÇİMİZ GİBİ, yüzümüzden apayrı içimiz…

Öldürülecek miyim, öldürüleceksem neden öldürülecektim, öldürülmemeliydim. Ne zamandır korkum bu. Uykumda düşlerimde deşilen karanlık kuyu gibi düştüğüm. Uyanıkken dalıp gittiğim soru. Üstesinden gelemeyeceğim bir ağırlık omuzlarımdan baskılıyordu. Artık kambur yürüyordum, adımlarım yavaştı, ellerimi paltomun cebine koymuyordum artık. Sık sık sigara aranmıyordum, alkol almıyordum nicedir. Odam darmadağınık, yatağım kokuyordu, çarşaflar, yastık yüzleri sararmıştı. Perdeler ve duvarlar kirli gri renkleriyle her gece üzerime çullanmak için beni kolluyorlardı. 

Ölse sanki olmayışının yaratacağı boşlukta oh çekecekler vardı. Belki o rahatlamayla sevişecekler de… Cenazemde o rahatlığı bedenlerinde hissedecek olanlar. Keyifle baş sağlığı dileyeceklerdi bir makamda gibi duran sahiplerimden. CENAZE SAHİPLERİNDEN. Herkes ne çok sigara ve çay içecekti. Lahmacun ayran söyleyeceklerdi cenaze evine Adres: T. mahallesi S. sokak B. sitesi A. blok… Cenaze çadırını göreceksiniz. Evet, saat 14.te hazır olun. İyi günler. Telaşla atıştıracaklardı şiş yanaklarıyla. Ben dedim kaç kez kendimle gideyim, kendimle… Kimseyle gidilmez. Havagazıyla, uçurumun dibiyle, suyla; olmadı, olamaz. Korktum Ayna elimde sabaha değin evin her karışına değdi ayaklarım, gözlerim her santimine; şimdi gidersem korktu derler. Korktum.

Sabah cin ifrit kalktım. Gecenin uykusuz ırmağında atılmış kulaçlardan olsa gerek; perdeyi aralayınca sisten fışkırmaya çalışan güneşte azıcık umut belirtisi kımıldadı. Omzum hafifledi kiralığın Allah belasını versin. Gelsin gelecekse. Şimdi gene inip bakacağım aşağıya donmuş ayak izlerine. 

 Belki kocaman bir ayak izi vardır sırtüstü yattığım izimin yanında. Durmuş düşünmüştür o, bir atmış adam boyumu olur diye; sakalını sıvazlamıştır, tükürmüştür bir atmışlık izin üzerine, sigara yakmıştır. Sigara Amerikan menşeilidir, filtreli, ince; üflemiştir dumanı ayazın içine. Hangi bloktayım, hangi bloğun hangi katındayım, kaç nolu dairedeyim… Dolaşıp gitmiştir. Sahi kamera var mı? Bakmıştır. Profesyoneldir bunlar, hay aksi kaşkolünü gözleri hizasına kadar çıkarıp, kapüşonunun şapkasını çekmiştir kafasına etrafına bakınırken. Keldir kafası ya da süt gibi saçlıdır. Sitenin istinat duvarların da saymıştır bir, iki, üç… Vay be! Korunuyor ibneler deyip gitmiştir; Eski Ford Taunus’una atlayıp, tırı tırı motor sesiyle.

Bugün işe gideceğim. Üç hafta kaçgöç… Gelsin gelecekse. Onun nefesi her yerde; geçenlerde kaldırıma düşürmüş, geçtiği binaların duvarlarına sürünmüş, bindiğim otobüsün en arka koltuğuna sinmiş. Bir acayip kokusu var bu kiralığın. Kim tuttuysa Allah belasını versin. Ben olsam kokusu olmayan birini tutardım, kokusu olmayan, kokusu olmadığını bilmeyen ne çok insan vardır kim bilir. Öldürülecek insanın duyuları da hassaslaşıveriyor ondan, ondan dedim koku, her yerde aklıma demirli korku; yüreğime firketeli acı. Kalktım lavaboya gittim sanki aynada yüzümün değişebileceği muştusunu görebilmek çaresiyle sıcak suyu açıp köpüğü yüzümün tamamını kaplayacak şekilde boca ettim. Yüzümü bir güzel sinekkaydı tıraş ettim. Yüzüm aynıydı, aynı yorgun ve bıkkın yüz. Eski mücadeleci çizgileri silmişti bu tıraş, dudak kıyılarım da uçuk yaraları ve seğirme vardı tıp tıp .

Kol düğmeleri nah başparmağımın kalın boğumu kadar olan siyah gömleği giyindim. Kırmızı kravatımı taktım İtalyan kesim beyaz takım elbisemin içine. Böyle terütaze olma hali, yolculuk hazırlığı, düğün… Cilalı siyah ruganı çektim ayaklarıma. Rugan kayarsa kaysın bu kış günü, artık kıyamet kopsa vazgeçmek yok. İniyorum aşağıya ayaz yüzümü yer yer kesip acıtıyor, biraz ferahlıyorum, dineliyorum, hafif bir mesut olma hali kısacık değip içime kaçıyor. Devam etse insanın mutlu halleri… Kar gene atıştırıyor, birkaç köpek havlayışı, izler kapanmış. Benim yattığım izlerin yanında dolaşılmış belli belirsiz izler üzerimde, bir atmışlık adam olur mu, yeşil bir tükürüğü kapamış mı ne kar. Otobüs geçecek az sonra çeyrek geçe otobüsü, üç dakikası kalmış kaldır ayağını oğlum. Temkinli yürüdüm, rugan kaydı birkaç kez Otobüs geldi kayarak durdu önümde. Kartı cihaza okutup geçtim tilililio tililili, on beş lira kalmış bakiye, belki de ben bakiyeyi bitiremeden ha… Hak kerim alnımda avcumda bu yazılıysa, rahat nefes alamıyorum avcum sırsıklam, sırtım tir tir titriyor. Tanrım o meşum koku otobüsü sarmış. Belli bir yerinden gelmiyor otobüsün. Oturamadım, ayakta dikildim, gözlerim oturanları kısa kısa tarıyor. Hepsinde anlamsız bakışlar neden böyle, yüzler okunabilirdi eskiden. Bu mu, yaşlı adam mı? Örtünmüş kadın mı ?-bir kiralık kadın katil, belki bir erkek gizlenme yolunu böyle seçti-yo şu en arkada dizlerini önündeki koltuğun arkalığına dayamış kulaklarında kulaklık, gözleri yumuk genç mi? Bir kaç kez bana keskin keskin bakmıştı otobüse bindiğimde, şimdi uyuyor. Böyleleri profesyoneldir. Her akşam karanlıkta yeni kişiliklerle doğarlar.

Kim bu kiralık gelsin artık soğuk namlu, bıçak, ip ne ile gelecekse. Koku dayanılmaz oluyor, boğulacağım. Kimse de koku duyuyormuş gibi bir rahatsızlık yok. Yaşlı adam, kapalı kadın, kulaklıklı genç ve tüm diğerleri normal hallerindeler. Düğmeye bastım, biran önce bu kokudan cayma cesaretini kendimde görmeliydim. İlerideki duraktan indim otobüsten öğürerek kaldırımın kıyısındaki bir ağacın köküne yetiştim yeşil yeşil kustum. Ayaklarım çıplaktı ruganlar. Çoraplar… Uzandım kaldırıma bir atmış. Ağaçlar, uzandığım kaldırım, gökyüzü kokuyordu.

                                                                                                          (-24.12.2019)

Turgut Kızıldağ
Latest posts by Turgut Kızıldağ (see all)
Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close