Yazar: 12:12 Öykü

Subliminal

On üç günlük yas süreci geçmiş, taziyeler kabul edilip misafirlere yemekler ikram edilmiş, kutsal Ganj Nehri’nde babasının külleri sulara savrulmuştu.  Priyanka’ya en zor gelen babasının kafatasına açılan delikle ruhunun serbest bırakılması olmuştu. Hindu olmaları ve yas töreninde bunları yaşamaları ne kadar normal karşılansa da Priyanka için bu anları yaşamak dayanılmaz acılıktaydı. En değerlilerinden olan babasını sonsuzluğa uğurlamıştı.

Geleneklerin getirdiği öğretilerin aksine babası, kızının kendi mesleği olan tüccarlığı yapmasını istemiş, evladının okuması için çaba göstermişti. Okulunda başarılı olması, öğretmenlerinin de desteğiyle okulunu bitirmesini sağlamıştı. Ardından yükseköğretim ile okul eğitimini tamamlamıştı. Tercihleri onu yazarlığa yönlendirmişti. Annesi dışında tüm ailesi karşıydı bu seçimine. Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra yaptığı ilk şey Krishna Tepesi’ne çıkıp koruyucu Tanrıları olan Vişnu’ya şükranlarını iletmek oldu. Babasının ölümünden sonra tek destekçisi ve yanında olan kişi annesi Savita ‘ydı. O da dul kalan Hintli kadınların dramını ve çevre baskısını yaşıyordu. Öyle ki akrabaları, babasının cenaze töreninde kendisini ateşe atmasını ve diğer dul kadınlar gibi iffetli bir Hindu kadın olarak ölmesini istemişlerdi. Fakat Savita inanışlarındaki bu barbarlığı reddedip dışlanmayı göze almıştı. Kaderini kimsenin belirlemesini istememiş, hayatında aldığı kararlara başkalarının müdahale etmesine izin vermemişti. Duruşuyla cesur bir kadın olmuştu. Onun da yanında olan tek kişi kızı Priyanka’ydı. Ailesindeki yoğun baskı ve şiddete daha fazla dayanamayan Savita, dullar şehri olarak bilinen Vrindavan’a gelip burada devletin gözetiminde inzivaya çekilmeye karar verdi. Her ne kadar ailevi baskılardan kısmen uzaklaşmış olsa da Hindistan’da kadın olmak hiç kolay değildi. Dul kadın olarak yaşamaksa bu coğrafyada çok daha güçtü.

Priyanka ülkesinin acımasız düzenine, katı kast sisteminin dayatmalarına, Hintli kadınların yaşadığı cinsel tacize ve şiddet vakalarına karşı durduğu, kadınların sorunlarını kaleme aldığı için muhafazakâr kesiminin hedefi haline gelmişti. İsmi artık feminist bir yazar olarak anılıyordu. Başarılı çalışmaları ve cesaretli duruşu demokrat çevrelerin takdirini topluyor, kitaplarının başarısı ödüllerle karşılığını buluyordu. Çevresinde yazdıklarından ve söylemlerinden çokça rahatsız olan vardı. Bunlardan biri de meslektaşı Manish idi. Zeki, kalemi kuvvetli, muhafazakâr bir yazardı Manish. Priyanka ile aralarında sürekli olarak atışmalar da oluyordu.

Lucknow’dan Mumbai’ye trenle yolculuk yaptığı sırada Priyanka soyguncuların saldırısına uğramış ve trenden düşmüştü. Kırk dokuz tren vagonu sağ ayağının üzerinden geçmişti. Üstelik üzerine düştüğü sol kolunda dayanılmaz ağrılar başlamıştı. Düşmenin etkisiyle beyin travması yaşayan Priyanka yoğun baş ağrıları, baş dönmesi, görme ve bilinç bulanıklığı yaşıyordu. İki şehrin arasında bilmediği bir yerde can çekişmekteydi. Yarası açıktı ve kanaması dakikalar geçmesine rağmen halen devam etmekteydi. Kanın kokusuna gelen fareler etrafını sarmış, bacağı sıçan ısırıklarıyla enfekte olmuştu. Yaşadığı acı katlanılamaz boyuttaydı. Soluğu kesilinceye kadar çığlıklar atmış, yer gök inlemişti sanki. Bir süre sonra yarı baygın bir haldeyken köylüler imdadına yetişmişti. Köyde iptidai koşullar altında ve anestezi yapılmadan, kangrene dönen bacağı kesilmişti. Şehir hastanesine gittiğinde kazanın üzerinden günler geçmişti. Yaklaşık üç ay sonra dizinden aşağısına biyonik bacak takılmıştı. Bu protez bacağa da alışması da yaklaşık bir üç ayını daha almıştı.

Kazadan sonra oluşan ve devam eden yoğun baş ağrıları, bulanık görmeleri ve ara ara yaşadığı hafıza kaybında düzelme ya da iyileşme durumu olmamıştı. Sol kolunu artık kullanamaz olmuş ve kısmi felç olan omuzunun sol tarafı taştan farksız bir hale gelmişti. Yarım bedenle hayatına nasıl devam edeceğini düşünürken arkadaşı Deepika ona Subliminal’den bahsetmişti. Deepika, Priyanka’nın hem en yakın dostu, hem de ona yazarlık anlamında eşlik eden bir yol arkadaşıydı.  Deneme aşamasında ve riskleri yüksek olan bir beyin çipinden söz etmesi, Priyanka’da eski hayatına geri dönme ihtimalini ve umudunu doğurmuştu. Ameliyatı yapacak cerrahla konuşmuş, risklerini bilerek bu işlemin yapılmasını kabul etmişti. Robotla yapılacak olan bu hassas işlemin veri yüklemesinden ve işlem kayıtlarından Prof. Avinash sorumluydu. Bu cerrahi işlem, son derece özen ve dikkat gerektiriyordu. Öyle ki ameliyatla beynine yerleştirilecek olan bu implant en ufak hatayı bile kabul etmeyecek hassasiyetteydi. Subliminal ismi verilen ve beyne takılan bu çip sayesinde felç olan kolunu kullanabilme şansı olacaktı. Bio uyumlu olan bu cihaz sinir sistemindeki beyin dalgalarını okuyup bunu veri akışına çevirecek ve bu sayede düşünceleri eyleme dönüşebilecekti. İmplantın beynine yerleştirilmesinden çok kısa bir zaman sonra felçli olan kolunu kullanabilir duruma gelmişti bile. Baş ağrıları geçmiş, gözleri bir kartal keskinliğinde görmeye başlamıştı. Dahası beyin dalgalarıyla bilgisayarlara ve elektronik cihazlardaki bilgilere de erişebilir olmuştu. Ancak bilinç kayıpları halen devam etmekte, tren kazasını parçalı görüntüler olarak hatırlamaktaydı.

Kazadan önceki hayatına devam etmeye başladığı ve eski sağlığına kavuştuğu için kendini çok şanslı hissediyordu. Her şeyin yolunda gittiğini düşünürken meslektaşı Manish’in devletin erişime ve kullanıma kapattığı verilere ulaştığı, siber suç işlediği gerekçesiyle tutuklandığı haberi basın bültenlerinde yer aldı. Her ne kadar kendisiyle anlaşamasa da meslektaşının böyle bir suç işleyeceğini hiç düşünmemiş ve onun için derin bir üzüntü duymuştu. Takip eden birkaç gün içinde de abisi Rahul’un ise zehirlenerek öldüğü haberini akrabalarından almıştı. Peşi sıra görülen bu olaylara Priyanka bir anlam veremiyor, bazı şüpheler beyninde uçuşuyor, onlarca soru işareti aklını kurcalıyordu. Yaşanan olaylarda korkularının gerçek olabilme imkân ve ihtimalini düşünmek dahi istemiyordu.  Kafası böylesi endişelerle doluyken annesinin hastaneye kaldırıldığını öğrenmesi ise onu kelimenin tam anlamıyla sarsmıştı. Bahtsız kadın cinsel saldırıya uğramış, çok kan kaybetmiş ve iç organları ağır hasara uğramıştı. Kısa süre sonrasında da annesinin ölüm haberiyle yıkılmıştı. Bir Brahmanlı onu annesinden koparmıştı. Çok geçmeden de bu kişinin de vurularak öldürüldüğü haberi duyulmuştu.

Kazanın üzerinden aylar geçmesine rağmen Priyanka’nın bilinç bulanıklıkları devam etmekteydi. Onu daha çok endişelendiren gözünün önüne gelen kısa kısa ürkütücü görüntülerdi. Bunlara bir anlam veremiyordu. Bir gün yatağının yanındaki şifonyerde bir anahtara denk geldi. Bu anahtarı hiç hatırlamamaktaydı oysaki. Nerenin anahtarı olduğunu düşünürken birden elinden kaydı ve yatağının altına düştü. Anahtarı almak için eğildiğinde ahşap bir kutu gördü. Bu kutuyu da daha önce hiç fark etmemişti. Anahtarı çevirip kutunun kapağını açtığında tüm şüpheleri gerçeğe dönüşmüştü. Kutunun içinden bir fare zehri, USB bellek ve kısa namlulu bir tabanca çıkmıştı. Korkuları beden bulmuş, kendisi bir anti kahramana dönüşmüştü. Tek çarenin bu implantın çıkarılması olduğunu biliyordu. Ama onun öncesinde yine Tanrı Vişnu’ya gidip ondan af dilemeli ve kendisini korumasını tüm kalbiyle istemeliydi. Tapınakta bir mum ve tütsü yaktı, ibadethanenin girişinde duran metal kâse içindeki kırmızı boyadan bir parmak çalıp iki kaşının arasına sürdü, Tanrı Vişnu’nun onu koruması ve kutsaması için.

Ameliyatında bulunan cerrahın yanına tekrar gittiğinde yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı ve bu çipin beyninden bir an önce çıkarılmasını istedi. Doktoru bu cerrahi işlemin yüksek riskleri bulunduğunu yinelerken implantın beyinden çıkarılma işleminin ölümle eşdeğer olduğunu söyledi. Cerrahi işlemi gerçekleştirecek olan yine bir robottu.  Tüm sorumlulukları ve oluşabilecek ölümcül riskleri de kabul eden Priyanka ameliyat olmayı kabul etti. Fazla bir seçeneği olmayan genç kadın ya ölümü tadacaktı ya da kurtuluşuna kavuşacaktı. Doktoruna “Bilinçaltım bir canavar doğurdu. Bu canavar hayatımı deşti. Ruhumun kürtajı olsa da bu, iblisi çıkartın beynimden ve beni azat edin. Sonu ölüm olsa bile.” derken kararından çok emindi.

Tahminler yanıltmamış ve ameliyat iyi geçmemişti. Genç kadın son dakikalarını yaşadığını hissediyordu. Doktoruna “Üzülmeyin artık bana, pişmanlık da duymayın. Bedenim de hürriyetine kavuşuyor, ruhum da. Ben Nirvana’dayım artık.” demiş ve gözlerini ebediyete kapatmıştı.

Bir süre sonra kapı aralanmış, içeriye Deepika girmişti. Doktor derin üzüntü ve pişmanlık dolu gözlerle odadan çıktığı sırada Priyanka’nın cesediyle baş başa kalan Deeplika’nın dudaklarından şu sözler döküldü: “Başarılarımın katiliysen, ben de senin canin. Bir gölgeydin hep başarımda, güneş asıl şimdi doğdu hayatıma. Bir suçlu olarak kalacaksın sen, bense şimdi bir kahraman.” Odadan ayrılırken gözleriyle öfke saçıyordu etrafına.

Priyanka kadınlar için mücadele eden bir savaşçıyken dününde, bir kadının hainliğiyle ismi karalanmıştı bugün.  Deeplika’nın hırsı kusarken öfkesini iyiliğe, iyilik ise yaşar her zaman Priyanka’nın bilincinde, ruhu dünyayı terk etmiş olsa bile.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Birgül Karagöz
Latest posts by Birgül Karagöz (see all)
Visited 18 times, 1 visit(s) today
Close