Yazar: 19:00 Film İncelemesi, Genel

Solgun Mavi Gözler

Yönetmen: ​Scott Cooper
Senaryo: ​Scott Cooper
Uyarlama: ​Soluk Mavi Göz, Louis Bayard
Yapım: Scott Cooper, Christian Bale, John Lesher, Tyler Thompson
Oyuncular: Christian Bale, Harry Melling, Gillian Anderson, Lucy Boynton, Robert Duvall
Sinematografi:​ Masanobu Takayanagi
Süre: 128 dakika

Bir şeyin olmak üzere olduğu veya bir şeyin gizemli olduğu hissi…

Solgun Mavi Gözler, Louis Bayard’ın aynı adlı romanından uyarlanan, ilgi çekici bir gizem ve gerilim filmi. 1830’da New York’un Hudson Vadisinde geçen The Pale Blue Eye, yani Solgun Mavi Gözler, kasvetli bir kış rengiyle ile doludur. Louis Bayard’ın romanı, Masanobu Takayanagi tarafından aksiyonun çoğunun geçtiği yer olan West Point Askeri Akademisinin öğrencilerinin mavi üniformalarıyla ve vadinin soğuk mavi sularıyla yeniden üretilir.

Film, West Point’teki ABD Askeri Akademisindeki birbiriyle bağlantılı olan cinayetlerle ilgili Landor’un soruşturması etrafında dönüyor. Akademide, Fry adlı bir öğrenci asılmış ve kalbi çıkarılmış halde bulunur. Okula ölümcül bir darbe indirebilecek bir skandaldan korkan okulun son derece ürkmüş gözetmenleri, soruşturmanın selameti için emekli dedektif Augustus Landor’u (Christian Bale) görevlendirirler. Amerika’nın en etkili yazarlarından biri ve dedektif türünün yaratıcısı olmaya aday, zeki ve hevesli genç bir öğrenci olarak kurgulanmış Edgar Allan Poe (Harry Melling) ise bu görevinde Landor’a yardım eder.

 İşlenen konu, film için bir meydan okuma oluşturuyor: sadece mantıklı olmakla kalmayan, aynı zamanda işlenen suçların cezbedici zulmünü onurlandıran bir çözümün nasıl olacağı merakını film boyunca diri tutuyor. Seyirci tarafından çözülemeyecek şekilde tasarlanmış pek çok gizemin aksine Solgun Mavi Gözler bize her şeyi anlamamız için neye ihtiyacımız varsa gösteriyor ve yine de altımızdaki halıyı çekmeyi başarıyor. Buna rağmen, izleyicide yankılanıp duran merakın nedenini resmin şaşırtıcı derecede hareketli merkezi ilişkisi ve canlı ortamı olarak nitelendirebiliriz. Sadece Melling’in baş döndürücü atmosfer yüzünden değil, soruşturulan suçlar düpedüz varoluşsal düzeyde vahşi olduğu için her şey oldukça sürükleyici olması da merakı canlı kılıyor.

Cinayetler, hayal gücünü ele geçirecek kadar canavarca işleniyor. Yönetmen Cooper, hamur gibi şişmiş cesetler üzerinde ısrarla duruyor. Grotesk, pıhtılaşmış yaralar; otopsi masalarında rigor mortis sebebiyle kaskatı kesilmiş parmakların çatır çatır kırılıp sırlara ulaşma çabaların yarattığı metaforlar…

Film, Tim Burton’ın The Legend of Sleepy Hallow’unu hatırlatıyor. Burton’ın filmi kadar karanlık ve korkutucu olmasa da, bilimsel açıdan daha olgun ve gerçekçi denilebilir. Sahte green renkler, tasarım setleri ya da bariz film sahneleri yok, zengin sahnelerle süslenmesine rağmen ise tamamen doğal. Derinlere inen acılı sonu anladığınızda ise sizi boş bırakan karanlık bir gizem ile baş başa kalıyorsunuz. Solgun Mavi Gözler, sinematik çekicilik, soğuk, gotik, yalnız ve arada bir donmuş zaman sahneleriyle de benzerlerinden ayrılıyor.

Oyuncuların performansı hakkındaki görüşlerim şu şekilde; Harry Melling’in oynadığı birkaç filmi izledim. Özellikle Harry Potter filmlerinde çirkin Dudley Dursley rolüyle dikkat çekmişti. Bu filmde ise Harry Melling, Edgar Allan Poe’dan daha fazla Edgar Allan Poe’dur diyebilirim. Çünkü bir aktörün canlandırdığı rol, aktörün kendini değil de rolle betimlenen duyguyu veya özneyi ön plana çıkartıyorsa o aktör metot oyuncusu ya da özdeşleşmeye dayalı oyuncudur. Aktör ile canlandırılan özneye veya duyguların arasında ince bir şizofren çizgi vardır. Bu çizgiyi en iyi betimleyen kişi ise “Bir Karakter Yaratmak” ve “Bir Aktör Hazırlanıyor” isimli kitapların da sahibi olan modern Aristotalesçi, tiyatronun babası Konstantin Stanislavski’dir. Stanislavski metot oyunculuğunu oyunculuğun temeline koymuş; oyuncudan her şeyden önce rol yapmayı bir kenara bırakmasını istemiştir. Oyuncu performansına hazırlanmadan önce, “Ben kim olacağım ve gerçekte o çevrede ben olmuş olsaydım ne tepki verebilirdim?” sorularıyla temrinlerde bulunmasını söyleyerek oyuncunun rolünü rastlantısal esinlenmeye bırakmamaya çalışmıştır. Daha sonra Lee Strasberg tarafından geliştirilen bu metot, ‘üretici özdeşleşim’ olarak yaygın hale gelmiştir.

Harry Melling de tipik bir metot oyunculuğu ile Edgar Allan Poe’yu canlandırmıştır. Fakat Augustus Landor rolü, diğer bir metot oyuncusu olan Christian Bale’e ait değildir. Christian Bale’in Augustus Landor rolünde ne yaratıcı düşlem gücü, ne duygu ve eylem mantığı, ne de psişik eylem üretimler görülür. Bu filmde, Bale’in The Machinist (2004) filminde Trevor Reznik rolünde sergilediği metot oyunculuğunu göremiyoruz. Filmin yapımcılarından biri oluşu da göz önünde bulundurulunca, filmde maliyetten tasarruf yapılmış olma ihtimali akla geliyor. Hep iyi bir anlatıcı olarak gördüğümüz Christian Bale’i bu filmde sadece yüzünün soğukluğunu sergileyen bir oyuncudan ibaret halinde izlememiz, kendi adıma bir hayal kırıklığı oldu.

Harry Melling’in karakter yapısı, Edgar Allan Poe’nun yaşam koşullarıyla ilişkiliymiş gibi performansa döküşü tam bir metot oyuncunun becerisidir. Bu tip gerçek şahsiyetlere ve olaylara dayanan filmlerde Psikolojik Natüralizm aranır. Oyuncu canlandırdığı özneye dönüşmüyorsa, özne oyuncu tarafından nesneye dönüştürülür. Bu da filmin kalitesini düşürür.

Kendi senaryolarını yazan yönetmenler, çoğu kez kendi sözlerine o kadar âşık olurlar ki, söz konusu sözler olay örgüsünü bastırır ve izleyicilerin filmi izleme hevesini engeller. Aksi halde sağlam olan bu çaba sırasında, yönetmen Cooper’ın bol laf kalabalığı, izleme hızını neredeyse tamamen yok ediyor. İzleyici zihnini sıkıcı, çoğu zaman ilgisiz diyalog sırasında sıkışıp kalıyor.

78 milyon dolarlık bütçeyle tamamlanan film, muhtemelen önümüzdeki aylarda gotik/korku festivalleri başta olmak üzere pek çok festivalde gösterilecek. Kostüm ve uyarlama dallarında ödülle dönme ihtimali de yüksek.

Bir de uyarı: Filmin bittiğini düşündüğünüz anda koltuğunuzdan kalkmayın. Polisiye ve gizem filmlerinde daima iki son vardır. Her ikisi de sürprizdir ve ikincisi mükemmel bir bükülmedir.

İyi seyirler.

Editör: Çisem Arslan

Visited 20 times, 1 visit(s) today
Close