Yazar: 13:08 Öykü

Ruhunu Kaybetmiş Kasaba

Saat gece üç civarları herkes kendi köşesine çekilmiş; durup durup ağlama krizine giren kadınların, ameliyatta hastasını kaybetmiş çaresiz doktorun, ölümü bekleyen ihtiyarın ve sevdiği kadına kavuşamayan adamın saatlerce şarap içtiği saatlerdir. Kasabada insanlar, kuşlar, tarlalar yorgun… Ruhunu kaybetmiş kasabada toplum mutsuzluk ve huzursuzluk salgınına yakalanmıştı. Amacını yitirmiş, hayalleri tükenmiş ve yarınlarına umutla bakamayan bir kasaba halkı vardı. Muhtar Mehmet kasabadaki insanların neden böyle olduğunu çok düşünmüş, çözümü gazeteci yeğenini aramakta bulmuştu.

Cüneyt amcasını kırmayıp diğer gün kasabaya geldi.

Muhtar Mehmet, “Gel meydandaki kahvehaneye gidelim iki çay içip durumları konuşuruz,” dedi.

Meydana giderken Cüneyt’in bir şeyler dikkatini çekti ve amcasına sordu.

“Amca kasabada neden ağaç ve yeşillik sayısı yok denecek kadar az?” 

“Kasabada araba sayısı arttı, insanlar arabalarıyla daha rahat etsin diye yol kenarında bulunan ağaçları kesip yolu genişlettik,” dedi.

İnsanoğlu doğayla savaşılmayacağını ne zaman anlayacaktı, egoist duygularla hareket eden insanlar belki de kendi sonlarını getirmeyi hazırlıyordu.

Kahvehaneye gelip oturduklarında iki çay söyleyip, Muhtar Mehmet kasaba halkına ait bilgileri yeğenine anlatmaya başladı.

“Kasabada iki, üç sene önce herkes çok mutluydu, birbirlerine saygısını ve sevgisini eksik etmezlerdi ama ne olduysa otuz kilometre ilerideki kasabadan sonra oldu.”

Cüneyt, “O kasabada ne oldu ki?” diye araya girdi.

“O kasabada neler olmadı ki?  İnsanlar kasabalarına internet bağlatıp robot gibi yaşamaya başladılar, lüks eşya tutkusuna  kapıldılar ve kasabayı betonlaştırıp doğallığını yok ettiler, daha neler neler, yani anlayacağın kasabanın ruhunu bozdular.”

“Amca o kasabanın yaşadıklarıyla ve yaptıklarıyla sizin kasabanın ne alakası var?” 

“Bizim kasaba halkı da kıskandı tabii bu olanları, bizim onlardan ne eksiğimiz var, dedi. İlk olarak kasabaya internet bağlattık, bağlatır bağlatmaz herkes telefonları değiştirip lüks telefon aldılar, sonra kasabayı betonlaştırıp ağaçları yok ettiler, en son olarak insanlar lüks eşya tutkusuna kapıldılar.”

“Peki ya amca bunlardan sonra ne oldu?”

“İnternet bağlattıktan sonra herkes sosyal medya kullanmaya başladı. Önceden yaptıkları yemekleri komşularımızla paylaşırdık ama artık sosyal medyada paylaşmaya başladık. Kasabada insanlar artık kimi, nasıl kıskandırırım yarışına başladı ve böyle olunca kasaba insanları arasında fesatlıklar başladı. Telefonlarla uğraşmaktan tarlaları ekmeyi, biçmeyi; aşkı, saygıyı ve sevgiyi unuttular, her şeyden önce insan olduklarını unuttular. Kestiğimiz ağaçlar yüzünden kasabamıza kuşlar uğramaz oldu, lüks eşya tutkularına kapıldıkları günden beri müsrifçe ve düşüncesiz bir şekilde para harcamaya başladılar bu yüzden kasaba halkı bankalara borçlu duruma geldi. Anlayacağın yeğenim kasaba halkı kaba, açgözlü, yalancı ve kıskanç hale geldi. Bakımsız, terk edilmiş boş arazilerde ne gül ne meyve ne de sebze yetişti. Oralarda en fazla ısırgan otu ve devedikeni yetişir. Kasaba halkının beyni ve kalbi de böyle oldu.”

Cüneyt, amcasını dinledikten sonra kasabalıyı bu durumdan kurtarmak için bir yol bulmayı düşünürken, çayından bir yudum aldıktan sonra, “Buldum, buldum,” dedi.

“İnsan olduklarını hatırlatalım, şimdi nasıl diye soracaksın, ben sana hemen söylüyorum amca. Köyün internet bağlantılarını keseceğiz, kasabalıya ise alt yapı çalışması olduğunu söylersin. Kitap okuyana, müzik aleti öğrenene, tarlasını boş bırakmayana ve tekrar ağaçlandırma yapan kişilere şu kadar para vereceğiz diye afiş hazırlatacağız, sadece bununla kalmayıp toplum içinde güler yüzlü, kibar ve saygılı olan kişileri de ödüllendireceğiz, borcu olan kasabalı halkı ise elbet afişe ilgi gösterecektir. Ve bu şekilde bir nebze de olsa insanların ruhunu tedavi edebiliriz.”

Her şeyi olumlu karşılayan Muhtar Mehmet’in aklında tek bir soru vardı: Kasaba halkına bu parayı nasıl karşılayabilecekti? Cüneyt onu da düşünmüştü, sponsor bularak parayı karşılayabileceklerdi.

Hava artık yavaş yavaş kararmaya başladığında ise kahvehaneden ayrıldılar. 

Sabah olduğunda Tahran’a gidecek olan yeğenini yolcu ettikten sonra ilk önce kasabanın internetini kestirdi, daha sonra afişleri hazırlatıp köyün belirli yerlerine astırttı. İlk gün herkes Muhtar Mehmet’e afiş için değil internetin neden gittiği ile alakalı şikayete geldi. Herkese aynı şeyleri söylemekten sıkılmıştı. Kasabalıların tepkisi Muhtar Mehmet’i düşündürdü, galiba Cüneyt’in dedikleri işe yaramayacaktı.

Akşam ezanı okuduğunda artık eve gitmek üzere ceketini alıp çıkacakken muhtarlığın kapısı açıldı, Muhtar Mehmet arkasına dönüp baktığında bir kadın ve çocuk gördü. Şikayet olabileceğini düşünen Muhtar Mehmet umursamadan, “Buyurun,” dedi.

Kadın, çocuğunu müzik kulübüne yazdırmak için geldiğini, söyledi. Muhtar Mehmet’in heyecandan gözbebekleri büyüdü ve  hemen çocuğun kaydını yaptı.

Gün boyunca sadece bir kişi afişe ilgi gösterdi belki de o bir kişi Muhtar Mehmet’i umutlandırmıştı. Ve ertesi sabah olduğunda Muhtar Mehmet’e yine şikayetler geliyordu ama afişe ilgi gösterenlerin de sayısı artmıştı. Gün geçtikçe afişlere ilgi artmaya başlamıştı ve internet şikayetleri de azalıyordu. Her şey yolunda giderken bir sevindirici gelişme daha yaşandı, Cüneyt`in sponsor bulduğunu ve kasabaya yeterli miktarda para yollanacağı haberi gelmişti. Kasabada sanatla, sporla ve kitaplarla ilgilenen kişi sayısı artıyordu, bununla kalmayıp, ağaçlandırmalar yapılıp tarlaları ekmeye biçmeye başlamışlardı. Bu şekilde insanlara gereken ödemeler yapılıyor ve kasabalı borçlarından yavaş yavaş kurtulur duruma geliyordu. Kasabada aylar sonra hava aydınlanır aydınlanmaz kuşlar cıvıldamaya ve  insanlar mutlu uyanmaya başlamıştı. Kasaba halkının günleri sanatla, sporla, kitaplarla ve üretim ile geçiyordu.

Muhtar Mehmet kasabadaki gelişmeleri yeğeni Cüneyt’e bir mektupta yazdı.

Sevgili Yeğenim Cüneyt, yardımlarınla ve fikirlerinle kasabamıza çok yardımcı oldun. Merak etmişsindir, nasıl bir kasaba oldu? Haksızlıkların olmadığı, çocukların neşeli, kasaba halkının mutlu ve mesut olduğu bir kasaba.  Paylaşımın, sevginin, saygının ve üretimin olduğu bir kasaba. Genç kızların istediği saatte dışarı çıkabildiği, doğanın katledilmediği, insanların birbirini yargılamadığı, şiddetin ve kavganın olmadığı bir kasaba. Ve son olarak unutmadan söylemek isterim buradayken sana bahsetmeyi unutmuştum belki diğer kasabanın ne durumda olduğunu da merak etmişsindir. Kasabadaki insanların beyinleri ve kalbi çürümüş durumda, çoğu insan kasabasından göç etti. Yakın zamanda kasabamıza tekrar gelmen dileğiyle canım yeğenim…

Ahmet Balıca
Latest posts by Ahmet Balıca (see all)
Visited 15 times, 1 visit(s) today
Close