Yazar: 12:15 Genel, Röportaj

Melih Günaydın Söyleşisi

Polisiye edebiyatın ses getiren isimlerinden Melih Günaydın ile Mahal’e merhaba! Akıcı ve açık anlatımıyla, taşları her sayfada yerine oturtan kurgusuyla ve değinilen konularıyla, Buzlar Çözülünce romanının yazarı Melih Günaydın’ı bugün biraz daha yakından tanıma fırsatımız olacak.

Söyleşiden evvel biraz, yazarımız Melih Günaydın’dan bahsedelim. Melih Günaydın, 1988 Trabzon doğumlu. Uzun süren gazetecilik yaşamından sonra, yayıncılığa geçmiştir ve editör olarak mesleki yaşamına devam etmektedir.

Kanımca, gazetecilik yapmış olduğu yıllarda edindiği tecrübeler, yazarımızın kurgularında ve kaleminin akıcılığında fayda sağlamıştır. İlk kitabı Sürgün Avı ile büyük ses getiren Günaydın, Buzlar Çözülünce ile yankının yoğunluğunu arttırmışa benziyor.

Günaydın’ın yazma serüveninin ayrıntılarını öğrenmek için sabırsızlanıyor ve sorularımı Mahal Edebiyat adına soruyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.

1. Kitabınızı yazmaya karar verdiğiniz ilk an ne zamandı? Aklınıza ilk fikirlerin geldiği anı hatırlıyor musunuz, anlatabilir misiniz?

Metroyla seyahat ederken istasyon duvarlarındaki mozaikler eşimin gözüne takıldı ve bu motifleri yapanların şekillere geçmişleriyle ilgili bir şeyler ekleyip ekleyemeyeceğini bana sormasıyla başladı. Belki de bu mozaikler fallik dönemlerini sembolize edebilirdi. Bunun üzerine düşünmeye ve sürekli konuşmaya başladık, o mozaikler zamanla duvara iliştirilmiş çizimlere daha sonra da Buzlar Çözülünce’ye evrildi.

2. Buzlar Çözülünce romanınızda şekillenen ilk hikâyeniz Defne’nin hikâyesi mi yoksa Ali’nin hikâyesi miydi? Ya da bir şeyleri yazmaya başladıktan sonra mı buldular birbirlerini?

İlk hikâye ve aklımıza gelen ilk karakter Ali’ydi. Anti bir karakter yaratmak istiyordum. Sıradan bir karakteri romana dahil edip sonuca giderken kritik bir öneme sahip olmasını istiyordum. Ali en başından beri bizimle, Defne’yse daha sonra şekillendi. İkisi de yazmaya başlarken zihnimde berrak bir şekilde belirmişti, Defne ve Ali romanın sonuna kadar birbirini tanımadı ama ben kelimeleri kâğıda dökmeden önce ikisini de tanıyordum.

3. Eserinizde bu kadar çok toplumsal soruna değinmeniz takdire şayan. Bunun için bir kaygı gütmüş müydünüz yoksa sizi rahatsız eden sorunlar üzerine mi bir hikâye yazmaya karar verdiniz?

Suç bireysel bir eylem değildir. Ekonomik, sınıfsal, siyasal bir yanı vardır. Bunlardan bağımsız suçu ve suçluyu ele almak tek boyutlu bir serüvenden ibarettir. Romanda ele almaya çalıştığım; mülteci sorunu, travesti cinayetleri, çocuk istismarı meseleleri gerçek yaşamda beni çokça rahatsız eden durumlar. Başlı başına sadece bu saydıklarımıza sürekli maruz kalmamız ağırlıklarını biraz hafifletti zihnimizde, gündemden çabucak geçen bu hikâyeleri merkeze almamın sebebi korkutucu gerçekleri unutulmaz bir kurguyla ele almak istememdi.

4. Romanda bahsettiğiniz acıklı olaylarla bizzat karşılaştığınız ya da yakın bir tanıdığınızdan duyduğunuz oldu mu yoksa tamamen duyarlı bir vatandaş olarak esinlendiğiniz bir durum mu?

Romandaki acıklı olaylar tamamen kendi gözlemlerim ve duyarlı bir vatandaş olarak toplumda gördüklerimden esinlenmiş durumlar. Her ne kadar bizzat yaşamış olmasam da bu olaylar toplumun farklı katmanlarında gerçekleşen, gözlemlenebilen ve hissedilebilen olaylar. Yazarken, bu hikâyeleri gerçekçi ve etkileyici bir şekilde anlatmak için derin bir empati ve duyarlılıkla yaklaştım. Romanlarımda toplumun gerçek yüzünü ve insanlığın çeşitli yönlerini yansıtmaya çalıştım.

5. Eserlerinizin yazım aşamasındayken karakterlerle boğuştuğunuz oldu mu? Mesela bir olayı anlattıktan sonra o karakterin nasıl davranacağını nasıl konuşacağını şekillendirirken sancılar yaşadınız mı?

Karakterlerimin köşeli olmasını istemiyorum ve bunun için emek veriyorum. Kötü bir kahramanla karşılaştığımızda toplumun onu idealize ettiğinin dışında bir yapıda vermeye çalışıyorum. Kötüyle bile empati kurulmasını istiyorum. Başkahramanlarımın yine köşeleri yok. Örnek vermek gerekirse Defne, klasik bir anneden çok uzakta, annelik duygularıyla hareket etmiyor. Bizim toplumumuzda çok karşılaşılan bir durum değil bu.

6. Ne tarz kitaplar okumaktan hoşlanırsınız? En sevdiğiniz yazar kimdir? Öykündüğünüz bir eser ya da yazar oldu mu?

Polisiye dışında gündelik yaşamdan çıkmış hikâyeleri okumayı seviyorum. Yoğun yazdığım dönemlerdeyse o konu hakkında bilgi toplayıp belli başlı konular üzerine eğiliyorum. Buzlar Çözülünce’yi kaleme almadan önce Metaverse ile ilgili, VR gözlükleriyle ilgili okumalar yaptım. Kadın polis başkarakterlerin başını çektiği romanlar okudum. En sevdiğim Türk yazar Semih Gümüş, yazdıklarını en beğendiğim yazarsa Orhan Pamuk, bende biricik yeri olan yazarsa Yaşar Kemal. Yabancı kitaplarda modern anlatım teknikleri üzerine düşünen yazarları okumayı seviyorum. Adam Johnson, Christina Rivera Garza, Michael Connelly ve Ian Mcewan öykündüğüm isimler ve yazdıklarını doyumsuzca okurum.

7. İlk romanınızda yaşadığınız sıkıntılar, ikinci romanda sizinle beraber geldi mi yoksa onlar karşısında daha mı akıcı davrandı kaleminiz?

İlk romanımda karşılaştığım zorluklar, ikinci romanımda bir öğretici olarak benimle kaldı. Her yeni eserde, bir öncekinin tecrübeleriyle daha da güçlendiğime inanıyorum. İkinci romanımda, yazma süreci daha akıcı ve kendimden emin bir şekilde ilerledi.

8. Yazarken en çok nelere dikkat edersiniz? Örneğin bir müzik eşliğinde yazabilir misiniz yoksa kapı gıcırtısının dahi olmadığı bir sessizlik mi hâkim olmalı?

Yazarken çıt çıkmasını sevmem, dikkatim çabuk dağılıyor. Çünkü beyin o kadar hızlı ki parmakların daima önüne geçiyor. Kalemle de yazmadığım için bazen çok güzel bir fikir ya da bir cümle yok oluyor, o yüzden sessizlik çok önemli. Sessizlik dış gürültüden uzaklık aslında çünkü Ludovico Einauidi ya da klasik müzik dinleyerek yazarım genelde.

9. Kitabınızı yazarken karşılaştığınız sorunlar karşısında bırakmayı düşündüğünüz anlar oldu mu? Olduysa, sizi bu düşünceden kurtaran neydi?

Bırakmayı hiç düşünmedim fakat zorlandığım anlar oldu. Zorlandığım anlarda daha çok düşünerek, okuyarak ve araştırarak o kaygıyı üzerimden atıyorum. Çünkü hiç beklemediğiniz bir anda bir kitap tüm kaygı kilitlerini kırabilir.

10. Üzerinde çalıştığınız bir dosyanız var mı?

Evet, şu anda üzerinde çalıştığım bir projem var. Bu yeni eserim, tarihi ve güncel olayları harmanlayan, 1974 Dünya Kupası ve 2006 Türkiye’sinde geçen karmaşık bir hikâye üzerine kurulu. Romanın kurgusu, futbolun ve tarihin iç içe geçtiği, politik ve sosyal olayların öne çıktığı bir arka plana sahip. Karakterler ve olay örgüsü, dönemin ruhunu yansıtacak. Hem futbolun hem de Türkiye’den giden gurbetçilerin yakın tarihine farklı bir bakış açısı sunmayı amaçlıyorum. Hikâyenin her bir parçası, geçmişle bugün arasında köprüler kurarak, okurlara hem tarihi bir yolculuk hem de derin bir hikâye sunacak.

11. Yazar olmak isteyen kişilere yönelik tavsiyeleriniz var mı?

Yazmayı bir iş gibi görmeleri gerekiyor bence. Nasıl ciddiyetle her sabah işe gidiyoruz ve belli başlı şeyleri yaparak günü bitiriyoruz, yazmak da öyle. Yazmak isteyen herkes yazardır, tek kelime bile yazsa bu böyledir. Bir kitap haline getirmesi zorunlu değil. Kitap bir sonuç, basılması ya da basılmaması tamamen süreçle ilgili bir şey. O yüzden önce yazmak üzerine her gün düşünmeli ona göre kendini koordine etmeli. Beş kelime bile olsa kalem kâğıda değmeli.

Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.

Editör: Melike Kara

Feray Durmaz
Latest posts by Feray Durmaz (see all)
Visited 62 times, 1 visit(s) today
Close