Sokağı döner dönmez önce Çöpçü’yü gördüm sonra burnunu dayadığı dikişleri açılmış gri konversleri. Konversin bu modelinden artık üretilmiyor diye sözde gözü gibi bakıyordu. “Lan oğlum ayakkabı makinada yıkanır mı ya hele ki canım konversler?” demiş, “Kimselere yar etmem, yıkamam da,” diye diretmişti. Votkanın içine bir şey karıştırmak gereği duymayacak kadar zıkkımlandığımız, cümlenin sonunu getiremiyoruz diye saatlerce güldüğümüz gecelerden birinde. Sadece onun evinde ayakkabıyla dolaşırdık. Zira çıplak ayakla dolaşırsak ayaklarımızı kırk tas suyla temizlememiz gerekirdi. Bir gece it dalaşından ayırdığı Sivas kangalı kırmasına Çöpçü ismini vermemizin sebebi de Kaan’ın eviydi. Çok pisti Kaan. Klozetinden kıllar ve sidik lekesi eksilmezdi. Çok pis ama çok zehir çocuktu. Telefonumu “Gel güzel kardeşim,” diye açardı. En can arkadaşımdı. Kaan varsa ortam tamam olurdu.
“Büyük adamların büyük ayakları olur, ben dikkatsizliğine gelmişim yukarıdakinin,” der, Çöpçü’nün önüne kendi dürümünün içindeki eti atardı. “Lan oğlum amma etobursunuz. Bu yaşınıza kadar yediniz. Verin köftelerinizi Çöpçü’ye,” diye ekmeklerimize davranırdı.
Grisi kirden kaybolan kırk üç numara konversleri apartmanın girişinde öylece duruyordu. Çöpçü’ye baktım, kaşları oynar gibi oldu. Kafasını kaldırmadan yüzüme baktı. Burnunu daha da dayadı Kaan’ın ayakkabılara.
“Ne alaka oğlum ayakkabılar?” dedim Bora’ya.
“Adet herhalde ne bileyim,” dedi izmaritini duvara bastırırken. Son dumanı üflemeyip hepsini ciğerinde ezdi. İçinde artık Kaan’ın ayaklarının olmadığı, henüz kırk yaşına basmamış en can adamımın kendisi değil en sevdiği konversleri duruyordu. Bir tekme savurmamak için kendimi zor tutuyordum. Bora anladı. “Abi gel boş ver şimdi ayakkabı falan,” diye gömleğimi çekiştirdi. Terimin ekşi kokusu o an burnuma geldi. “Mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıklar yaşanıyor olacak,” anonsu kulaklarımda dönenip duruyordu. Apartmanın kapısı açık camlardan cereyan yaptı, tam çarpacakken Bora ayağını eşiğe taktı. Çöpçü kafasını kaldırıp homurdandı.
Apartmana girince dua mırıltılarının ağlama seslerine karıştığı kata doğru çıkmaya başladık. Normalde hızla ulaşabildiğimiz kat, çık çık bitmedi. Taşınmış olamazdı. Aklımda Kaan’ın eve gelenlerin, “Buranın hali ne,” diye söylenmeleri ve bir de geçen akşam toparlanırken onun, “Ne olacak ulan bu halimiz?” deyişi geçiyordu. Ne demek istediğini soramayacak kadar sarhoştum. Hep sarhoştuk ve o hep dağınıktı. Çok yalnızdı. Bir ben bir de Bora’sı vardı. Bir de ekibe sonradan dahil olan Çöpçü. Konuşurum sonra ben onunla diye mırıldana mırıldana eve gitmiş, evde son bira cilamı yapmış, sabah ola hayrola diye temiz çarşaflarımda sızmıştım. “Kalsaydın işte konuşurduk,” demişti kapıdan çıkmadan. Konuşuruz dediği her zamanki dünya dertleri miydi acaba? Parası vardı, ev kendilerinindi, biz vardık, Çöpçü de elektrikli robotu gibiydi. Neydi ulan o cümlenin sebebi diye beynimi oyarken kata ulaştık, ayakkabı dağının önünde durduk.
“Gelsene oğlum ne dikiliyorsun,” dedi Bora.
Terliksiz dolaştığım 1+ 1 evimin havalanmış odasında sabaha karşı çalmıştı telefonum. Ben sonunu duymuştum. On sekiz cevapsız çağrı yazan ekranı görünce tükürüğüm nefes boruma kaçmış öksürük krizi halinde Bora’yı geri aramıştım. Gecenin üçünde on sekiz cevapsız çağrı ya ölümdür ya da ölüm diye.
“Kaan,” demişti.
Susunca anlıyor insan. Fazlasına gerek kalmıyor. Her kelime buharlaşıyor havada. Öksürük krizi bir anda kesilmiş, sormuştum.
“Yahu daha dört saat önce beraberdik biz onunla mümkün değil oğlum,” demiştim sesimin titremesini hiçbir şeye saklamadan.
“Bilmiyorum abi, komşular duymuşlar silah sesini, kırmışlar kapıyı falan işte,”
“Hadi oğlum hadi,” diyerek içerideki duaya doğru çekildi Bora. Yok oldu bir anda. Ayakkabılara baktım kapının önündeki, bu kadar insanı var mıydı Kaan’ın? Aklıma klozetindeki sidik lekeleri geldi. Şimdi herkes görecekti o lekeleri. İçeriden tok bir Fatiha sesi yükseldi. Mutfakta, salonda, orada buradaki bira şişelerini kim toparladı acaba? Bir anda ağlamalar kesildi. İkişer ikişer merdivenlerden indim. Çöpçünün burnunu dayadığı konversleri elime aldım. Çöpçü diklendi. Başını okşadım.
“Ne ulan,” dedim, “gözü gibi baktığı konversleri sırf kıçı kırık bir adettir diye hakkını veremeyecek ayaklara mı gidecek? Değil mi Çöpçü?” diye de cevap geleceğine inanarak sordum. Çöpçü kısık bir sesle havlar gibi oldu. Konverslerin iplerini birbirine bağladım, Çöpçü’nün tasmasına elimi geçirdim, yürümeye başladık. “Ne olacak bu halimiz bilmiyorum Kaan ama konverslerin güvende olacak,” diye diye köşeyi döndüm.
Editör: Hatice Akalın
- Sensörlü Otomat - 18 Ağustos 2023
- Konversleri - 12 Ağustos 2023
- Bir Yaşanamayanlar Anlatısı: Keşke Yüzüme Baksanız - 2 Temmuz 2023