Yazar: 12:28 İnceleme, Kitap İncelemesi

Köksüzler – Kitap İncelemesi

Soğuk. Çocukların boyu yetişmediği için paçayı yırttığını düşünen dalları silkeleyip duran münasebetsiz rüzgâra, vakitsiz uyanıp soluğu çöp kovasında alan kedilere, yine eve geç kaldığı için artık bahane üretemeyen boş vermiş kocaya, loş ışıkların altında iyice silinen yüzünü gizlemeyi bırakan ve sesi bir çığlıktan fazlası olanlara… Hepsine ama hepsine, bu sokakta yer var. Hem zaten otel değil ki burası. Elbet kucağını açar soğuk ama üşümekten değil, sevgisizlikten korkanlara.

Zamanın ağır aksak ilerlediğini düşünen insanlar, sahip oldukları ömür süresi kadar fiyat biçerler yaşadıkları topraklara. Halbuki zaman, göreceli olduğu kadar yıpratıcı ve değişime zorlayıcıdır da. Evvelini unutmuş bir bitki örtüsü altında kök salar çoklarımız. Doğduğumuz yerin ismini, kendimize kavuşup büyümeye başladığımız yerinse A’dan Z’ye bütün damalarını biliriz. İşte şehirleri şehir, köyleri köy yapan tam da budur: Bu alan içinde yaşayan insanların, oradayken kendilerini korunaklı, huzurlu ve güçlü hissetmelerini sağlayan, görünmeyen köklere sahip olmaları. Tanıdık çok fazla kişi, bir miktar dostumuz ve yakınımızla aynı yerde nefes alıp verdiğimiz için kendimizi sevgisizlikle sınayamayacağımız yegâne yer de orasıdır. Bütün dünyayı dolaşsak da toprağını eşelediğimizde köklerimizi bulacağımız o yerde ruhumuzu bırakmaktan vazgeçmeyiz. Çünkü yaşayan her canlı, bir yere ait olmaya mecburmuş gibi illa ki ev sahipliğine soyunur. Mümkün değildir onca yerde ve zamanda misafir olmakla yetinmesi.

Barış İnce, somut ile soyut arasında duran perdeyi çekip pencereyi tamamen savunmasız bırakmış Köksüzler romanında. İzmir’de başlayıp gelişen, günümüzün kentleşme ve kentsel dönüşüm meseleleri altında filizlenen hikâye, karakterlerden sızan boşluklar sayesinde oldukça derinlere saplanıyor. Bir yanda geçmişini arayan, şayet bulmayı başarabilirse köklerine kavuşacağını düşünen, yıllarca ülkesinden uzakta yaşamanın verdiği yabancılaşma duygusuyla boğuşan genç bir kadın, diğer yanda ise doğduğu şehirde rahat yaşama şansına hiç sahip olamamış, göç ettiği kentte de hep öteki olma durumuyla mücadele etmiş ve çareyi türlü kurnazlıkla para kazanmak, yer yer eşkıyalıkla ona karşı duran kalabalığı dize getirmekte bulan bir gurup insan var. Onlar da köklerini aramayı çoktan bırakmış, başka bir yerlere kök salma derdindeler. Ve hikâyedeki herkes, yaşamakta olduğu şehrin içerisinde çoktan kaybolduğunun farkında.

 “Bir kentin nemli bodrumlarında yaşayan engin yosunlar; kaypak bir tarihin köksüz yazıcıları, şatafatlı hikâyelerin mezar kazıcılarıdır,” diyor kıymetli yazar Barış İnce. Esasında kitabın kendine has bilinmezliklerinin ve sürükleyici olay akışının ardından okuyucuyu tam kalbinden vuran bir bitiriş bu. Köksüzler, her gün daha fazla kalabalıklaşıp geçmişini yavaşça yitiren şehirlerde yaşama umudundan fazlasına sahip olmaya çalışan bütün ötekilerin hikâyesi. Kısık sesinin sakladığı cümleleri kâğıda yazmak yerine, sokakların gücü tükenmiş kollarına dövme yaptıranların vazgeçmeyişi bu.

Barış İnce, Köksüzler: İnkılap Yayınevi

Birçok öyküleme tekniğini bir arada kullanan Barış İnce’yi okumak, şüphesiz ki keyifli olduğu kadar öğretici de. Yalın dil kullanımı ile genel akış ve tempo sağlanırken, durum ve mekân tasvirlerinde oldukça cömert davranılmış. Betimlemelerdeki zenginlik keyif veriyor. Özellikle durum algısını kuvvetlendiren ruh tahlilleri, üstleri örtülerek yapıldığı için okuyucuyu sıkmıyor. Ama bana göre, tüm kitaba sirayet eden ve hikâyeyi bu denli inandırıcı kılan temel şey, diyaloglardaki doğallık. Tek bir konuşmada bile ufacık bir yapaylık veya yaşamdan soyutlanmış bir kelime bulmanız söz konusu olmayacaktır. Özellikle sokak dilinin gerekli olduğu yerlerdeki düzlük ve kısalık, bire bir hayatın içinden alınmış. Bu durum, hiç kuşkusuz ki Barış İnce’nin İzmir’deki yaşama çok hâkim olduğunun net bir göstergesidir. Ben de İzmir’e yakın bir yerde yaşadığım ve İzmir’e sık sık gittiğim için, bu detaya ekstra dikkat kesildim ve yazarın yakaladığı gerçekliğe hayranlık duydum.

Romana kurgusal açıdan baktığımızda, Köksüzler epey geometrik dağılımlı bir örgüye sahip dersek mübalağa etmiş olmayız. Tüm parçaların birbirleriyle sağladığı uyum ve doğru zamanda doğru yerde olmaya dikkat ederek bütünlüğü oluşturmaları göze çarpıyor. Zaten olay akışındaki sürükleyicilik biraz da bunun eseri. Arada takılıp dikkatinizi kaybetmenizin önüne geçecek bir serilikte ilerliyor hikâye. Karakterler arasında akan tempolu diyaloglar sayesinde de simetri bozulmuyor hiç. Romanı okuduktan sonra, baştan sona düşünüp kurguyu şematik olarak gözünüzde canlandırabileceğinize eminim. Doğru ifadeyle söylemek gerekirse, edebiyatın içerisinde kullanılan gizli matematik mevcut Köksüzler’de.

Hepsi bir yana, yazımın başında anlatmaya çalıştığım gibi Köksüzler’in alt metni, asıl hikâyeden daha uzun ve çok daha derin. Biraz politik, biraz sosyolojik, biraz da tarihsel ama çokça toplumsal. Roman kişilerini bireysel olarak ele aldığınızda, günümüz insanının farkına varmadığı soyut eksikliklerine ayna tuttuğunu peşinen söyleyebiliriz. Ama dahası var elbette. Zamanın bizleri sürüklediği noktada yaşadığımız koskoca şehirlerde, eskiyen binaların değişen yüzlerine bakarak ve onların altında kendimize yepyeni hayatlar arayarak gidebildiğimiz en uzak nokta, ifadesini aynanın karşısında bırakıp evden dışarı çıkarttığımız yüzlerimizdir. Tanınmıyoruz artık. Ve sevilmiyoruz da. Çünkü tanımanın da sevmenin de peşini çoktan bıraktık. Bencillikten çok ötede, bireyin kendini değerli hissetme aşkının dış parametreler ve genel otorite tarafından körüklenmesi neticesinde oluşan bir durum bu. Ve bu doyumsuzluğun getirdiği sonsuz kazanma hırsı yüzünden, artık tek başımıza yaşıyoruz hayatlarımızı. Biz kapalı bir kapının ardında, onlarca pencereye bakarak dünyayı keşfede duralım, içinde yaşadığımızı unuttuğumuz şehir günden güne yaşlanıyor. Artık bütün sokaklar, mevsimlerden bağımsız soğuk ve asfalt döşeli yolların altında bile, görünmez köklerimiz mevcut.

İster istemez durup düşünüyor insan. Kitabı karşısına alıp uzun uzun bakıyor. Yani okuduktan sonra öyle ya da böyle, illa ki yolculuğa çıkacağınızın garantisini verebileceğim bir roman Köksüzler. Toplumsal erozyonu, bir ressamın fırçasındaki özgürlükle gözlerimize sunması kadar nazik bir dokunuşla anlatmış kıymetli Barış İnce. Romanı muhakkak edinin diyorum. Tavsiye listemin üst sıralarındadır efendim. Keyifli okumalar.

Editör: Elif Türkoğlu

Umut Kaygısız
Latest posts by Umut Kaygısız (see all)
Visited 86 times, 1 visit(s) today
Close