Yazar: 16:30 İnceleme, Makale

Kırmızı Bir Kuştur Soluğum: Cemal Süreya Şiirinde Cinsellik ve Kadın

“Her şairin ilk yapıtı, bir kumaşın ilk metresi gibidir. Şair bütünüyle o ilk yapıtta saklıdır. Gerisi boş laftır..”[1] der ve sislerin arasından çıkar o ilk dize..

 “Kırmızı bir kuştur soluğum

  Kumral göklerinde saçlarının

  Seni kucağıma alıyorum

  Tarifsiz uzuyor bacakların”

1958 yılında yayımlanan yayımlandıktan bir yıl sonra Yeditepe Şiir Armağanı alan “Üvercinka”nın ilk şiiridir “SAN”. Cemal Süreya’yı böylece ilk kitabıyla ilk dizeden bu sözlerle tanımaya başlarız. “San”ın anlamı “herhangi bir şeyi, neyse o yapan nitelik, kip karşıtı.”[2]  demektir. Aşkı niteleyen şey “sevişmenin” ta kendisidir aslında. Bu şiir için Cemal Süreya; Enver Can’la birlikte “Düşün” dergisi için yaptıkları konuşmada “Üvercinka’dan tahammül edemediğiniz beş dize söyleyebilir misiniz?[3] sorusuna cevaben “San” şiirini de ekleyecektir sonraları. Bizimse en sevdiğimiz şiirlerinden biri olmaya hep devam edecektir.

“Üvercinka” kadını ve aşkı ele alış biçimiyle yayınlandığı dönem içinde oldukça dikkat çekmiştir. Zihinlerin alışık olduğu gerçeklik algısını alaşağı eden bu dizlerle yepyeni bir devir açılmıştır. O devrin öncüsü olarak kabul edilen asıl adı Cemalettin Seber olan şairimiz Cemal Süreya, deneme, eleştiri, mektup, günce, biyografi türlerinde eserler verse de adını yazdığı şiirlerle edebiyat dünyasına modernist şiirin başkahramanı olarak yazdırır.

Şair, “Üvercinka”dan sonra “Göçebe” (1965), “Beni Öp Sonra Doğur Beni” (1973)  Uçurumda Açan (1984), Sıcak Nal (1988), Güzbitiği (1988)[4] isimleriyle yayımlanan şiir kitaplarını okuyucuyla ortalama yedişer yıl arayla buluşturur. Kitaplarında ve farklı dergilerde yayımladığı şiirlerinde kelimeleri anlamlarından soyup dili kıran, konuyu sıfır noktasına getiren bir anlayışın temsilcisi olduğu görülür.

Cumhuriyet dönemi şiirinden önce dış yapı önemliyken, dönem sonrasına baktığımızda iç ve dış yapının kaynaştığını görmekteyiz. Özellikle “Garip” akımından sonra biçimin “öz”e olan uyumu başlamıştı. 1950’li yıllara geldiğimizde hiçbir kalıba sığmayan biçemlerde çıkar şiir karşımıza. Farklı dergilerde Edip Cansever, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk gibi şairlerin birbirlerinden habersiz yayımladıkları şiirlerde -ortaya bir poetika koymamış olmalarına rağmen-  şimdiye dek var olmamış bir şekilde anlamı ikinci plana atan ortak bir benzerlik bulunması bakımından Cumhuriyet Dönemi Türk şiiri tarihi içerisinde önemli bir kırılma noktası olarak ifade edilen II. Yeni şiir akımını inşaa etmişlerdir.  II. Yeni sözcüklerin günlük kullanım anlamları dışındaki donuk görünümlerini anlatımsal, anlamsal ve işitimsel boyutta daha önceden var olmamış biçimlerde kullanır. II. Yeni şiirini anlamak için mitolojik, politik, coğrafi ve tarihi bilgilere hâkim olmak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında II. Yeni şiirinin “disiplinlerarası” bir kimliğe sahip olduğunu görürüz.[5]  

İşte tam da burası şairimizden söz etmenin zamanı; “Kurucu bilinci[6] olarak ifade edilen Cemal Süreya’ya göre dilin kişisel yoğunlukla yeniden üretilmesi gerekmektedir. Bu yeniden üretmek insana, insanlık tarihine ve bilime ait ne varsa onu temel alarak ilerlemelidir. Şiirin felsefi boyutu, şiiri asla koparamayacağımız siyasi tarafı ve topluma ait her ne varsa şiirde yerini almalıdır. Bunu yaparken geleneği taklit ederek değil yeni şeyler söyleyerek (neology)[7]; ama gelenekten de beslenerek yapabilmelidir. Aynı zamanda şiir kelimeyi dayanak yapacak kadar seçici, anlamı bozacak kadar da uyumsuz olmalıdır. Şair Cemal Süreya adeta bir “lisan yazılımcı”sıdır: 

“Sen elisürencil          

Öyle bir laf varsa işte o” [8]  

“Ilım günleri gelirdi taraçalar         

Uzatırdı mevsimölçerlerini[9]      

“Adı İlhan Berk Olan Şiir” adlı şiirinde, şiir boyunca uzayıp giden yeni anlatımsal ögeler, şairin ulaşmak istediği düzeye erişmek için yeniden üretilmişler.

“Nurullah Ataç çeliştirmen 

Tahir Alangu soruşturman

 Cevdet Kudret deriştirmen 

Suut Kemal çekiştirmen 

Mehmet Kaplan uyuşturman

…….

İlhan Berk eleştirmen[10] 

Şiirlerinde geliştirdiği söylemlerinde romantik ironiyi özellikle aşk, ölüm ve ideolojiyi, evrensellik küresi içerisinde işler. Şair için kadın aşkın vazgeçilmez tek ögesidir. Temel düzlemde işlenen aşk, ideolojik ve erotiktir. Kadın, şiirlerdeki yoğun erotik duyguyu çiğ bir pornografiden uzaklaştırmak için ironik ifadelerle sıkça metaforlaştırılır.[11] Bu da açığa çıkan haz ve keyif duygusunu daha kutsal olan aşk izleği ile sağlamaktadır. Şair şiirde anlamı, anlatımı var eden ikinci bir öge olarak ele almıştır. “Meryem, bir flütün içinden geçmiş bir mızrak, üçgen, kırlangıç yuvası, uzun minare, şapka,” gibi kelimelere yüklediği özel anlamlar sayesinde ifade ettiği cinselliği ironik biçemlerde örer.[12]

“Ayakta duran kadınlar olur ya

 Meryem bunlardan

Üç türlü ayakta duruşu var

Birini yalnız bana kullanıyor 

-Güzel mi bari

-Hem de nasıl”[13]

“Süveyş” şiirindeyse Meryem “sevişirken bir orospu”, “Ortadoğu’nun en mayhoş tenlisi” kısaca erotizmi anlatmak için kullanılan “bir diğer” kişidir. Kadın aynı zamanda utanmadan sevişebilen, cesaretin temsilciliğini yapar. Seksüel açıdan değinilen kadın temi, sosyal hayatta yerini almış diğer yandan sevişmeyi de iyi bilen bir bireydir.

 “Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde

Sen çıkardın utancını duvara astın

Ben masanın üstüne koydum kuralları

Her şey işte böyle oldu önce”[14]

Aşkı ve dolayısıyla getirdiği sevişme isteğini, “özgürlüğü” anlattığı dayatmaların karşısındaki kadınlarla ifade eder. Cemal Süreya verdiği röportajda bu durumu şöyle açıklar;  “Erotizm, soylu anlamıyla dünyayı değiştirme çabasıdır. İstediğin güçlerini temel durumlarından adam akıllı saptırılmış bir toplum içinde yaşıyoruz. Bu utanç cinselliği her şeye hakim. Ve utanç cinselliğinin adı iffet.

Bu düşünceye sonradan vardım. Humour ve erotizm yapıtıma ben hiç farkına varmadan sinmiş iki nitelik. Hayatımın ve okuduklarımın yansıları demek bunlar. Ama her zaman bu nitelikleri tek tek ya da bir arada lirik hatta trajik bir planda götürme özlemi içinde olmuşumdur. Görülebildi mi bilmiyorum. Şunu da eklemeliyim erotizmi bir kültür olarak düşünmek yanlış”[15]

Kadın temini şiirlerindeki örüş biçimine baktığımızda, kendisinden önce gelen geleneklere hem bir başkaldırı hem de bir devri başlatan yepyeni bir kapıyı aralama açısından da bir manifesto niteliği taşır. Şiirlerindeki yoğun erotik çağrışımlar karakteristik özelliklerinden birini oluşturur. Bunu yaparken kapalı ironi tekniğini kullanır.[16] Bilinçdışı ile sunduğu erotik ifadeleri estetize ederek ifade eder. Kadın bedenini şiirselleştirirken kadını toplum içindeki yeri düzleminde ele almayı, cinsiyetlerin toplumsal eşitsizliğinde kadını baştan ayağa irdelemeyi, doğurganlığından iş yaşamına kadar her açıdan ele alır. Bu ele alış ana izlekte kadının estetize edilmiş beden görüntüleriymiş gibi görünse de alt temada kadın bedeninden yola çıkılmış bir toplumsal düzene karşı koyuş ve duruş da bulunmaktadır. Bu sebepledir ki Cemal Süreya şiirlerindeki kadın teminin ele alış biçimi hiçbir zaman ucuz pornografik ögeler üzerine inşa edilmemiştir.

Şiirlerinde oluşturduğu dış görünüş, asılda okuyucunun zihninde oluşturduğu kavramların zihinsel yansılarının temasıdır. Şiirlerdeki “seksüalitenin” ve “dişil” ifadelerin bilinçaltı bakışları, cinselliği hem sorgulayarak hem de kadını sosyal bir tema üzerinde inşaa ederek sunar. Her sanatçı gibi Cemal Süreya da hayatına ait izdüşümleri eserlerine yansıtmadan edemez. Henüz altı buçuk yaşında annesi Gülbeyaz Hanım’ı kaybetmiş olmanın verdiği hüzün, işlediği kadın temine sıkça yansır. Daha sonraları babası Esma Hanım’la evlenir. Üvey annesinin sevgiden yoksun davranışlarına maruz kalarak geçirdiği çocukluğundan izler eserlerinde sıkça görülür. Şair yaşamı boyunca annesini erken kaybetmiş olmanın, sürgünde yaşamanın ve dolayısıyla hor görülen bir hayatın içinde yer almanın verdiği olumsuz etkileri şiirlerinde sezdirir. Üçüncü kitabı olan “Önce Öp Sonra Doğur Beni” çocukluğunun travmalarındaki kadınadır. Şairin dediği gibi “Çünkü şairin hayatı şiire dâhildir.”[17]

Erken yaşta okula gitmeden okuma yazmayı öğrenen Cemal Süreya, küçük yaşlarda okumaya olan merakı ve düşkünlüğü edebiyat dünyasına bırakacağı derin izlerin zeminini oluşturur. Şair sadece şiir yazmakla kalmaz Selim İleri’nin de dediği gibi “ bildiri” niteliğindeki şiirleriyle edebiyat dünyasına yepyeni bir kapı da aralar.[18] Bu kapı evrensel bir ışığın da temsilciliğini yapar. Duruşu siyasi bir teorisyen, gerçek bir aydın duruşudur. Üçüncü şiir kitabından tam on bir yıl sonra 1984’te çıkar “Uçurumda Açan”. Verdiği röportajlarda ve söyleşilerde oldukça utangaç biri olduğundan dem vuran şair, şiirlerindeki erotizmi humorla yumuşatmaya çalıştığını da belirtir. Politik duruşunu yanı sıra kadın temini oluşturuş biçimi gibi dışsal ögelerden öte imgesel unsurlarla sunar okuyucuya.  Dili bilinen dışına taşırır, geleneksel anlamı parçalarken, imgelemini toplumsal olanla da örer.

Türk edebiyatında, kadının yeri özellikle şiir dünyasında Nazım Hikmet’e kadar değişmez. İslamiyet öncesi şiir döneminden başlayarak; Klasik Türk şiiri, Tanzimat şiiri, Serveti fünun şiiri, Fecriati ve Ahmet Haşim şiiri, Yahya Kemal şiiri dönemlerinin hemen hepsinde kadın tek bir imgenin etrafında övülen ama oldukça da belirsiz bir hayalin ürünü olarak ifade edilir. Sisler ardında, tablolarda, isimsiz, kimliksiz adeta gerçekte var olmayan bir varlıkken Cumhuriyet Sonrası Şiir dönemine aralanan perdeyle kadın şiire nihayet doğar. 1940’lı yıllarda şiirdeki kadın artık güzeliyle, çirkiniyle nefes alan bazen bir zengin ailenin kızı, bazen şairin âşık olduğu karısı, bazen de işe giden bir sınıfın temsilcisi olarak canıyla kanıyla var olur.[19] Soyut şiirin temsilcisi ikinci yeninin öncülerinden Cemal Süreya da; Edip Cansever, İlhan Berk gibi kadına olan bakışa imgesel boyutlarda yaklaşır. Fakat bu bakış dozu arttırılmış erotiklikle beslenmektedir. Kadın temi örgüsü cinselliğin yanında sevinci, kavgası, acısı ile toplum içinde yer almaktadır. Şiirlerde aşk büyük yer kaplar. Aşktan ayıramayacağımız cinsellik de toplumun iki önemli unsuru kadın ve erkek arasında süregelmekte ve işlenmektedir. Güzelliği açısından kadın, erkeğe göre ötekidir. Cemal Süreya şiirlerinde kadın vücudu, biçimselleştirilerek ve simgeselleştirilerek işlenmektedir. Kadın tek bir anda değil, hayatın her yerinde ve her alanında bütün kimlikleriyle anlatılır. Sinematografik bir anlatışla şiirlerde yer alan kadın yolda yürüyen, yaşam kavgası veren boyutlarıyla da var edilir. “1994 Eliyle Samanyoluna” şiirinde şair Tanrıyla olan konuşmasında kadına olan hayranlığını “eşcinsel” olma fikriyle aşırılığa kaçarak şu dizelerle zihinlere kazır;

“Ama kadınlar, Tanrım,
Öyle sevdim ki onları,
Gelecek sefer
Dünyaya
Kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum”[20]

Bireysellikle üst-gerçekçilik arasında bir anlayıştan toplumcu gerçekçiliğe evrilen şiir anlayışı, anlatma isteği ile mikroestetik şiire yaklaşsa da alt notada politik bakışı sezdirilmektedir. Cemal Süreya şiirinde aşk ideolojik-politik bakışla harmanlanmıştır. Sadece bu değil, sanatçı bireysel olandan sosyal olana doğru bir genleşme de yaşatır eserlerinde.[21]

Öyle şiirleri vardır ki kadını çoğaltan bir varlık olarak gördüğü için, kadını çoğalttığı. Çiçekdürbününden bakar gibidir kadına. Şiirlerin imgeleminde dürbünü çevirdikçe türlü şekillerde var olan kadına hayranlık ve onu arzu ediş, bir öpücükle ya da bir sevişmeyle çıkar karşımıza. “Sayım” şirinde olduğu gibi; önce bileğinden (hayat kaynağından), dudaklarından (sözlerinden), soluğundan (var oluşundan), çocuğundan (doğurganlığından-üreten yanından), kasığından (kadınlığından), iliğinden (onu var eden omurgasından-dik duruşuna da gönderme yapılarak) öper kadını. En sonunda “kaynağından öptüm seni” diyerek tek bir kadından, diğer bütün kadınlara dönüştürdüğü imge evrensele ulaşır. Şair şiirlerinde evrensele varmayı sever. “Üvercinka” şiiri;  “Bütün kara parçalarında Afrika dahil” dizeleriyle son bulan beş bölümden oluşmaktadır. Bu şekilde kadın temi uzak coğrafyalarda var edilir.

“Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor”[22]

İstanbul/ Laleli’den çıkılan aşk ve sevişme serüveni, beşinci bölümün

“Bütün kara parçalarında Afrika hariç değil”

 dizeleriyle son bulurken yine evrensele ulaşılır. Böylece kadın dünyanın merkezini oluşturur.

Cemal Süreya ve evlilik

“ yasadışı bir aşk bu

evlenmeyi hiç düşünmüyor”[23]

Evliliğin aşkı öldürdüğüne inansa da dört kez evlenmiştir şair. Evlilik kendi içinde dengesini koruması gereken bir olgudur ve bu denge şairimizin dengesini oldukça bozar. Evlendiği kadınları erotizmden uzak betimler. “Anne” travmasını evlilikleriyle sakinleştirme çabasında olduğunu söyleyebiliriz. Evliliği sırasında üçüncü şahıslarla ilişkiler yaşayan şair, aşkı evlilik dışında gördüğünü şiirlerinde olduğu kadar özel hayatıyla da destekler. Şiirlerindeki “öteki” sıkça erotizm düzleminde yer alır.

Mektuplarında arkadaşlarına anlattığı özel hayatıyla ilgili izdüşümler, “çapkın” ve “yasak aşk” çizgisinde yer almaktadır. Şiirlerindeki yansılarını gördüğümüz bu durum ilk kitabı “Üvercinka”nın, ismini verdiği yasak aşkına ait olduğu bilinmektedir.

Şiirlerinde de yasak aşklarına ait izler üçüncü kişilerin varlığı- ötekinden bahsederek belirtilmektedir.

“Bu akşamüstü üç şey doğruladı beni:

  Kulüp rakısının üstündeki resim, bir;

  Ortak arkadaşımız Prens Hayati, iki;

  Üçüncüsünü sorma, bizimle ilgilidir.”[24]

 “Ötedesin o adamın duldasında

  Göz kapaklarına bürünmüş adam

“Eli her an omzunda

 Eğiliyor sigaranı yakıyor”[25]

“Hele o çıkışın yok mu kapıdan

O Allahın belâsı herifle

Başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun

Millet arkandan gülüyordu

Düştüğün hale…”[26]

Ve şair “Ülke” şiirinde seslenir sevdiğine “sen yüzüne sürgün olduğum kadın”[27]… Bizler de şiirlerini okudukça o sürgün şiirlere dönüp benliğimizi, kendi aşklarımızdan damıttığımız mutluluklarımızı, mutsuzluklarımızı tüm dizeleri üstümüze alınır “tutup kendisini incecik sevdiren” “yalnızlığımıza umut olan” bu Büyük Şaire hayran kalırız!

                                                                                              Melike ASAT Aralık 2022


[1] Cemal Süreya, Paçal/Aydınlık yazıları, İstanbul, 1992, s. 64

[2] https://sozluk.gov.tr/

[3] Cemal Süreya,  Günler , YKY, İstanbul, 1991

[4] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay, İstanbul, 1984.

[5] Eda Gündoğdu, Cemal Süreya’nın Şiirinde Sapmalar, Çukurova Ünv Sos. Bil. Der.19(2), 2010, s. 263-275

[6] Mustafa KARADENİZ,  Hayat Karşısında Şair: Cemal Süreya Şiirinde Gerçeklik, Uluslararası Ekonomi Siyaset İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2019, 2(1), s. 1-10.

[7] Eda Gündoğdu, Cemal Süreya’nın Şiirinde Sapmalar, Çukurova Ünv Sos. Bil. Der.19(2), 2010, s. 263-275

[8] Cemal Süreya, Sevda Sözleri,  Can Yay., İstanbul, 1984,. s.  155

[9] Cemal Süreya, Sevda Sözleri,  Can Yay., İstanbul, 1984,. s.  159

[10] Cemal Süreya, Sevda Sözleri,  Can Yay., İstanbul, 1984,. “Adı İlhan Berk Olan Şiir”, s.  190

[11] Yar. Doç. Dr. Muhammed HÜKÜM, Cemal Süreya Şiirinde İroni, Türklük Bilimi Araştırmaları, 2017. 

[12] Yar. Doç. Dr. Muhammed HÜKÜM, Cemal Süreya Şiirinde İroni, Türklük Bilimi Araştırmaları, 2017. 

[13] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul, 1984,   “İngiliz” s. 20

[14] Cemal Süreya, Sevda Sözleri , Can Yay., İstanbul, 1984, “Önceleyin” .

[15] Cemal Süreya, Günler, YKY, İstanbul, 1991, s. 176-177

[16] Yar. Doç. Dr. Muhammed HÜKÜM, Cemal Süreya Şiirinde İroni,Türklük Bilimi Araştırmaları, 2017.  

[17] Cemal Süreya, Günler, YKY, 1991.

[18] Özgür ÖZMERAL,  Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm, Ozan Yay.,  2008.

[19] Cemal Süreya, Sevgilinin Halleri, S. 33

[20] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul, 1984 “1994 Eliyle Samanyolu’na” şiiri.

[21] Sümeyra POLAT, “Cemal Süreya’nın Şiirinde Alışılmamış Bağdaştırmalar”  

[22] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984,  “ Üvercinka”.

[23] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984,  “Bu Bizimki”.

[24] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984,  “Banko”.

[25] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984,  “Üzerinden Sevişmek”.

[26] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984,  “Piyale”.

[27] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Can Yay., İstanbul,  1984, “Ülke”.

Visited 110 times, 2 visit(s) today
Close