Uhrevi yalnızlık derlerdi bu gidişin sonucuna. Bir tükenişin ilk randevusu. Bu randevuya geciken yine vurdum duymaz ben. Senli masalara hasret, yolların ağır hastası olan ben. Bir ağacın gölgesi, içimde kaybolan huzur. Gözlerimin acı kaybı sen, bir hayal ile yaşayıp gözlerim ile seni arayan ben. Kelimeler misafir bana, yoldaşım sus pus Simio. Eşlik eden bir şarkı, dökülür kulağıma senin sesinden. Saçlarından bahseder oldum bir ara Simio’ya, duymazlıktan geldi, gömüldü olur olmaz battaniyenin içine. Ararken seni şu sisli İstanbul saatlerinde, beliriverdi ufuktan gemi. Kibir dolu Galata ile izledik o gemiyi. Unutur gibi oldum bir an seni. Lanet ettim o anda sis ile dolu bu vakitlere. Şimdi Sarayburnu’nda bir balıkçının kısmeti, az ileri de Sirkeci’de sokak çocuğunun merhametiyim. Senleyim, kısmet ve merhamet dolu alemde. Üşüdüğümü hissediyorum, ellerim, yanaklarım, hislerim sensiz. Biliyor musun? Sevgi ile ısınmayan bir vücut, güneşin karşısında dahi üşümeye mahkumdur. Mahkûm oldum güneş ile üşümeye, martının kanatlarında uçup ölmeye. Ama korkma yalnız değilim, Simio var. Konuşuyoruz İstanbul’u izlerken. Hangi mevsimdeyim bilemiyorum. Ama içim sen ile dolu bir bahar ve ben bu baharın sadık bekçisi. Ufuk senin, benim ve bizim. Gün gelir güneş doğar, o zaman şiirler tat verir sokaklara. Arnavut kaldırımı yollar, can verir senin gelişinle. Bir bayram sabahına uyanır gibi, dualar bizim için edilir belki de. Bir bahanedir aslında her şey, bir insanın gelişi de gidişi de bir bahanedir. Önemli olan aslında bahaneler ile yaşayabilmek. Simio ile bahaneler dünyasında, bir masalın önü, arkasıyız. Küçük kızım İstanbul’um, bahanelerin en güzeli, bir bulut ol bahaneler ile yağ üzerime…

Batuhan Düme
Latest posts by Batuhan Düme (see all)
Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close