Yazar: 19:01 Dizi İncelemesi, İnceleme

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi

Selman Nacar’ın hem senaryosunu kaleme aldığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu İstanbul Ansiklopedisi dizisi Nisan ayında vizyona girdi. Dijital platformlarda yayınlanan yerli dizi- filmlerde ülkemizin tarihi ve kültürel mirasından izler görmeyi oldukça anlamlı buluyorum. Reşat Ekrem Koçu’nun 1944 – 1973 yılları arasında yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi eserinin dizinin kurgusal zeminine yerleştirilmesi, İstanbul’un farklı semt ve yapılarının tanıtılması diziye anlamsal bir ağırlık yüklemiş. Dizi, İstanbul’un mekânsal tasviri ve çekimlerin sanatsal yaklaşımı açısından oldukça başarılı. Aynı durumun oyuncu tercihleri için de geçerli olduğu söylemek yanlış olmaz. Özellikle Nesrin rolüne hayat veren Canan Ergüder, şehirli modern kadının yalnızlığını ve kaybolmuşluğunu başarı ile yansıtıyor. Zehra rolünü canlandıran genç oyuncu Helin Kandemir’in de ismini bundan sonra başarılı işlerde sık sık duyacağız gibi görünüyor.

Tüm bu olumlu donelere karşın dizinin, tıpkı Reşat Ekrem’in İstanbul Ansiklopedisi gibi yarım ya da eksik kaldığını görüyoruz. Üstelik bu defa ki yarım kalışın zamansal bir problemden ziyade kurgusal atlamalardan kaynaklandığını görüyoruz.

Peki, neydi eksik kalan İstanbul Ansiklopedisi’nde? Bazen fazla olan eksiktir. Bana kalırsa en büyük eksiklerinden biri fazlalığıydı.

İstanbullu olmak, kuşak çatışması, genç bir kadının kimlik karmaşası, seküler ve muhafazakâr çatışması gibi çok fazla derin konunun mini bir dizi içerisinde işlenmeye çalışılması dizide kurgusal kopukluklara neden olmuş. Bu durum hiçbir konunun tam olarak sağlıklı bir yere bağlanamamasına sebep olurken, izleyiciyi tarif edilmesi zor bir eksiklik duygusu içinde bırakmış.

Dizinin ana karakterlerinden Nesrin’in kurgusunda, fazlalığı nedeniyle eksik kalan yönleri, ikili ilişkilerindeki (partneri, ailesi, arkadaşları ile kurduğu) duygusal gerilimlerdi. Serdar ve Nesrin ilişkisi senaryoda Nesrin için bir çatışma unsuru olarak kurgulanmış belli ki. Ancak biz Nesrin’in Serdar ile tanıştığı ve ilişki yaşadığı dönemdeki karakter dönüşümünü bilmediğimiz için ikilinin sahneleri yüksek duygu gerilimlerinin olduğu, kurgusal bütünlüğe zarar veren fazlalıklardı. Yine benzer şekilde Nesrin ve Aylin arasındaki ilişki, farklı hayat tercihleri ile ayrılan iki eski dostun öyküsü olmak için fazla duygu yoğunluğu içeriyordu. Aylin’in eski arkadaşına duyduğu yoğun nefret belki ‘kendi gerçekleştiremediği hayalleri başarması’ üzerinden bir yere bağlanacak diye düşünsek de onun da tıpkı Serdar gibi kurguda eksikliğe neden olan bir fazlalık olmaktan ileri gidemediğini görüyoruz.

Nesrin’i İstanbul’dan kaçmak isteyecek noktaya getiren nedenler belki karakter ile ilgili en üzerinde durulması gereken konuydu. Mülakatta kendisine sorulan niçin başka bir ülkede yaşamak istediği sorusunu. “Çünkü son 10 yılda gittikçe kötüleşen kültürel, sosyal, ekonomik, profesyonel şartlar yüzünden… Artık burada nefes alamıyorum,” diyor Nesrin. Ancak bu kadar derin sözlerle yaşadığı ülkenin geleceğine yönelik kaygılarını ifade eden Nesrin’in, kurgunun bütününde böyle bir isyan ya da serzeniş yaşadığını göremiyoruz. Serdar, ailesi ve yıllardır görüşmediği arkadaşı Aylin ile arasında yaratılan çatışma sahnelerinin de hiçbiri Nesrin’i bu kaçışa götürecek gerekli zemini hazırlamıyor. Bu da kurguda önemli bir yere sahip olan Nesrin’in İstanbul’unu hiç görmememize neden oluyor. Oysa birbirine zıt noktalardan bakan iki kadının gözünden İstanbul’u görmek dizinin ana söylevlerinden biriydi.

Zehra karakteri için eksikliklerin Nesrin’den farklı olarak gerçekten eksik olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Nesrin ve Zehra arasında bir kuşak çatışması yaşanacağına yönelik sahneler izlesek de sonrasında bu daha çok seküler ve muhafazakâr bakış açısında iki kadının çatışmasına dönüyor. Oysa Zehra zaten bu çatışmayı Nesrin ve çevresinden bağımsız olarak kendi benliğinde yaşıyor. Zehra’nın İstanbul’da üniversite kazanma hayalleri kurduğu günden, şehre adım attığı güne kadar yaşadığı hayat dizide yeterince ele alınmamış. Geri dönüşlerle bu döneme ait bazı sahneler (şehre gelirken başörtüsünü çıkardığı sahne mesela) aktarılsaydı sanıyorum kendi iç çatışmaları daha somut bir zemine otururdu. 

Hem büyük şehre uyum sağlamak hem de kimliksiz çıktığı bu yolda bir kimlik edinmek için mücadele eden Zehra’nın ne yazık ki kendini arayışı da bir yere bağlanmıyor. “Annem gibi olmak istemiyorum,” diyerek çıktığı yolun sonunda (Nesrin ve Aylin’den bağımsız) kendi karakterini bulan bir Zehra görmeyi beklerdik. Ancak hem Nesrin hem Aylin’e benzediğini söyleyen, özgün kimlik arayışını tamamlayamayan bir Zehra ile kapanışı yapıyoruz.

İstanbul Ansiklopedisi görsel yönüyle bizi İstanbul’a doyursa da senaryodaki eksik olan fazlalıklarıyla, bir yere ulaşamayan güzel bir yolculuk hikâyesi olarak kaldı bizler için. Amaç yolda olmanın güzelliği ise şüphesiz oldukça başarılıydı. Yolu tamamlamak seyirciye bırakıldıysa… Ucu açık kalan her öykü gibi bence tüm izleyenlerin zihninde kendi sonu yazıldı.

Benim zihnimdeki Nesrin mesela, her gitmenin gitmek olmadığını gördü. Bazen kalmanın daha çok gitmek olduğunu, yenilenmenin mekândan bağımsız kişinin kendi özünde olduğunu anladı. Ve ilk uçakla geri döndü asıl yurduna. Son sahnede yeminini bozan ve İstanbul’a gelen Aylin hiçbir hayalin gerçekleşmek için zamansal kıstasları olmadığını fark etti. Kim bilir belki o da kızıyla birlikte yarım kalan hayallerini gerçekleştirmeye başladı. Ve Zehra… Bazen kendin olmak için seçim yapmak zorunda olmadığını, seçeneklerin hepsinin insana dair olduğunu çoktan anladı. Kendini de İstanbul’u da eksik bırakmadı.

Editör: Nisa Demirtaş

Gözde Hayırlı Çalık
Latest posts by Gözde Hayırlı Çalık (see all)
Visited 10 times, 1 visit(s) today
Close