Yazar: 13:25 Film İncelemesi, İnceleme

İran Sinemasında “Hayır” Demenin Gücü: “Şeytan Yoktur”

Bir film çekiyorsunuz hem de gizli. Üstelik bu film çok sert ama bir o kadar incelikli, bu cümleyi duyanların İran sinemasından bahsettiğimi anladıklarından eminim. Sinemaseverlerin İran Sineması ile farklı bir gönül bağı var. Ülke içindeki rejim sorunları bir yana sinema da birçok sınavdan geçti İran’da. Bugün söz edeceğimiz film bu sürece izini bırakmış bir film. Filmin yönetmeni İran’da yasaklı bir yönetmen, Mohammad Rasoulof. Hapis cezası, ülkeden çıkamama ve film çekmeme gibi cezaları var yönetmenin. Senarist, yönetmen, yapımcı olan Mohammad Rasoulof’un oldukça kabarık bir filmografisi var; There is No Evil, Lerd, Dast-Neveshtehaa Nemisoosand, Keshtzar Haye Sepid, filmlerinde senaristlik, yönetmenlik ve yapımcılık yapan isim, İran’ın sinema dünyasında en fazla adı geçenlerden. Yalnızca sinemasının büyüsü ile değil çok konuşulma sebebi, İranlı diğer yönetmenlerden ayrılan tarafı olayları eğip bükmeden, en keskin haliyle anlatması. Sineması ile tanışanlar bilir. Rasoulof, kelimeleri, izleyicinin boğazında düğüm haline getirecek kadar keskin kullanır. Bunu yaparken hem hikâyenin hem de sinemanın bütün olanaklarını kullanır. Sinemasının en belirgin özellikleri olan; keskinlik ve incelik onu, Kiyarüstemi ve Makhmelbaf ekollerinden farklı, Mecidi’nin düşsel anlatısının tam da zıttı bir yerde konumlandırır.

Yönetmenin en önemli filmlerinden There is No Evıl (Sheytan Vojud Nadarad) 2020’de Altın Ayı ödülünü aldı. Film, pandemi sebebiyle ne yazık ki doğru düzgün vizyon yüzü görmedi. Böylesine önemli bir filmin vizyona girmekte sorun yaşaması oldukça can sıkıcı elbette. Türkçe ismi ile Şeytan Yoktur filmi dört kısa hikâyeden oluşuyor, senaristliğini de ünlü yönetmenin yaptığı film İran’da mevcut rejimin ölüm cezası uygulamasını merkezine alıyor. Filmin ilk yarım saati, orta sınıf bir ailenin sıradan hayatından bir gününün anlatılmasıyla geçiyor. Gündelik meşgaleler, haftalık alışveriş, insanın üzerine çöreklenerek bütün enerjisini öldüren trafik, sabah işe gitmeler ve dahası. Tüm bunlar merkezde iken beklenmedik bir anda karşımıza çıkan sahne kurduğumuz çilekeş algıdan bizi uzaklaştırarak kafamıza bir balyoz indiriyor. Filmin başlangıcı böyle ilerlerken diğer hikâyeler daha derinden sarsıyor izleyeni. İkinci öykü bir gerilim filmi temposuna sokuyor bizi, üçüncü öykü tam anlamıyla bir aile dramı, sonuncusu ise geçmişin silüetlerinde akıp gidiyor. Tüm bu hikâyelerin bir araya gelerek karşımıza çıkan film, kulağımızda çalan harika bir şarkının tüm seslerini duymamızı sağlarken görsel olarak da bizi darmadağın ediyor. İşte yönetmen Mohammad Rasoulof’un alkışa doyulmayacak başarısı burada ortaya çıkıyor. Bir sürü yapboz parçasını bir araya getirerek bir mozaik oluşturması. İdam cezası İran rejiminin en korkunç baskı araçlarından biri. Hâlâ çok fazla idam cezası almış muhalifin olduğu ülke bu yanıyla korkunç bir durumda. Film çekimlerinin yapıldığı yılda ortalama 225 kişinin idam cezası infaz edilmiş. İran İslami rejimin muhalifler üzerinde kurduğu baskı insanların dilinin içeri kaçmasına sebep olurken diğer taraftan birçok yazar, yönetmen, senarist, sanatçı bu baskı rejimine karşı susmuyor. Yönetmen Şeytan Yoktur filminde sistemin nasıl bu hale geldiğini sorguluyor. Sistemin içinde rol alan son kademe sıradan insanlar yani halk. İşte yönetmen oluşturduğu bu dört hikâyede de kadrajını bu hikâyelerin en sonunda rol alan sıradan insanlara yöneltip onlara şu soruyu soruyor: “İstemediğin şeyi yapmaya zorlansan ne yaparsın? Filmin hikâyelerinden ulaştığımız sonuç ise, güçlünün karşısında ezilen güçsüzün utanarak yapılanlara boyun eğmesi. Bu boyun eğenlerin yanı sıra, boyun eğmeyenlerin maruz kaldığı son. Birçok ceza almış yönetmen kendini ve kendisi gibi muhalifleri anlatıyor izleyene. Yıllardır birçok alanda bastırılmaya, susturulmaya çalışan yönetmenler her şeye rağmen var gücü ile bağırıyor ve ne olursa olsun bağırmaya devam edeceklerini öngörmek zor değil.

Dört farklı kısa filmden oluşan filmi değerlendirmek elbette ne haddimize. Ama sanırım, sanat perspektifinde, sinema en temel haykırma biçimi olduğundan kendine derin bir yer edinmiş yönetmenimiz. Reji, sahne yönetimi, oyunculuk, atmosfer ve dil olarak nefis bir yalınlık içeriyor dört hikâye de. Son yıllarda çoğu açıdan rönesansını yaşayan İran Sineması, bu noktada oldukça şanslı. Ellerinde demokrasi silahını tutan birçok ülke karşısında; kılıcı, sanat olan ülke sanatçıları, birçok baskıyı geride bırakmış ülkelere kafa tutuyor. Muhaliferin sesi, ne olursa olsun sanatla daha yüksek çıkıyor. Canları pahasına bile olsa.  

Yönetmen Mohammad Rasoulof’un “kirli” siciline bakılırsa İran Sinemasını durmadan sarsacak gibi görünüyor. El Yazmaları Yanmaz (Dast-Neveshtehaa Nemisoozand, 2013) tetikçilerin gözünden; rejimin muhalif aydınlarına karşı sürdürdüğü en pis katliamlarından birini anlatırken, sonraki filmi Dürüst Bir Adam (Lerd) yolsuzluk, adaletsizlik ve kirli ilişkilere bulanmış, sistemin bir parçası olmamak için direnip bu uğruda her şeyini kaybeden bir adamın hikâyesini anlatıyordu. Bu filminde de İslami rejimin en zalim uygulaması idamı silkeliyor. Başarıları daim olan yönetmene, baskıya karşı sergilediği dik duruşunun kaynağını, ülkemiz sinemacılarına da anlatmasını bekliyoruz. Belli platformlara iş yaparak; sinema yaptığını söyleyen rakı masası sinemacılarına değil elbette!

Filmi izlemek isteyenlere tavsiye; sıkı durun sarsılacaksınız.

Visited 240 times, 1 visit(s) today
Close