Gelecek çoktan geldi. Sadece henüz herkese verilmedi.

William Gibson

Beyin, tarih boyunca merak konusu olmuştur. Karmaşık yapısını insanoğlu hâlâ çözmüş değildir. Milyarlarca nöron ve trilyonlarca kılcal damar bulunduran beyni, insanlık ilk olarak ne zaman keşfetti? Aslında bununla alakalı olarak çok net bilgiler yoktur. Ama teorilere göre; ciddi bir yaralanma sonucu kafatası kırılmış ve içindeki beyin dışarı çıkmış bir vakaya ilk şahit olan kişi bunun farkına varmış ve elini kafasına götürdüğünde hissettiği sert kemik yapısının, aslında değerli bir organı koruduğu hissine kapılmış olabilir. Bunun yanında bir meraka dayalı olarak beyni incelemeye yönelik ilk veriler eski çağlarda gerçekleştirilen ilkel beyin ameliyatları olarak tarif edebileceğimiz trepanasyon denilen uygulamalara ait arkeolojik bulgular elde edilmiştir. Günümüzden yaklaşık olarak 10 bin yıl öncesine dayanan trepanasyon, trepan denilen aletlerle kafatasında gerçekleştirilen operasyonlardır. Şöyle bir bilgi daha vermek istiyorum; bu beyin operasyonları muhtemelen hasta olmayan sağlıklı insanlara da yapılıyordu. Bunun sonucunda insanlarda davranış bozuklukları ortaya çıkmıştır. Bu operasyonların yapılma amacı ise kafatasının açılması ile kötü ruhların vücudu terk edeceğine inanılmasıdır.

Yapay Zekanın İlk Tanımları

Yapay zekâ tanımı ilk olarak Alan Mathison Turing ile yapılmıştır. Turing’in, motivasyonları endüstriyel veya ticarî olmaktan ziyade bilimseldi ve kısa süre sonra Turing, hesaplamalarının teorik sınırlamalarına döndü. Bu sefer hesaplama gücünün karşılaştırılmasına odaklandı. Onun tartışması bilgisayarın, doğru programlandığında beyne rakip olacağıdır. Böylelikle çalışmalarına hız vererek gelecek on yılların “Yapay Zekâ” programını kurdu. Çünkü Turing şunu hep söylüyordu; “Hesaplanabilir olan her şey bir makine tarafından hesaplanabilir”.

Sonraki yıllarda Turing, cevabı matematikte aradı. Ama yapay zekâda ve yüz yıllarca matematikte tartışma konusu olacak bir sonuca ulaştı; Entscheidungproblem (karar sorunu).  Bu sorun; herhangi bir matematiksel öneri için kanıtlanıp kanıtlanamayacağına karar verilecek bir yöntem var mıydı? Sorusuna ulaştırdı. Aslında bu sorun yapay zekanın gelişimindeki temel sorunu oluşturmaktadır.  Bu sorunu çözmek için matematiği doğru yönlendirmek gerekmektedir.

Yapay zekâyı geliştirmekteki amaç; geçmişten bu zamana kadar gelen süreçteki soyut olan makine zekâsını, somutlaştırmaktı. Burada kurulan planlama ise; insan zekâsının, makine zekâsının karşısında ne yapabileceğiydi. Turing insan hafızasının mutlaka sınırlı olduğunu iddia etmektedir. Mesela şu soruyu sordu “Bir makine satranç oynayabilir mi?  Satranç zekâ oyunuydu ama makinenin bir zekâsı yoktu. Ama bundan uzun yıllar sonra teknolojinin evrilmesiyle şu soruyu sormaya başladık bir makine bizim gibi düşünebilir mi? Bu evrilmenin ne denli büyük olduğunu buradan anlamak mümkündür.

Yol gösteren tek bir ilke vardır ki o da insan beynini simüle etmektir. Bakınız bu konu; sinir ağlarını, genetiği, evreni ve genetik algoritmaları oluşturmaktadır. 1950’de sinir ağları ve genetik algoritmalar hesaplandı ve bunların neticesi dijital bilgisayarları sundu yani ilk yapay zekâları.

İnsan ve Makine Uygarlığına İlk Adım

Biyolojik zekâmız ile yarattığımız yapay zekâ arasında giderek yakınlaşan bir ilişki vardır. 2040’ların robotlarını tanımlamak gerekir ise bizden çıkıp büyüyecek, becerilerimizi öğrenip, hedeflerimizi ve değerlerimizi paylaşacak daha bir kaba tabirle bizim aklımızın çocukları olacaklardır. Her şeyden önce yapay zekâların daha zeki olabilmeleri için teknolojinin yaratılması gereklidir. Çünkü zekâ kapasiteleri artık sabit değildir. Kendi düşünce süreçlerini, daha da hızlı düşünmelerini sağlayacak biçimde değiştirilecektir. Paradigma değişiminin (teknolojik yenilik) hızı ivme kazanmakta ve şu anda her on yılda ikiye katlanmaktadır.

İnsan zekâsını taklit edebilmek için gereken donanıma bu on yılın sonunda süper bilgisayarlarla, gelecek on yılın sonunda ise kişisel bilgisayarlar boyutundaki aygıtlarla sahip olabileceğimiz tahmin edilmektedir. Burada şunları da söylemek isterim; bu gelişmişlikle beraber insan zekâsının geleneksel olarak güçlü yanlarını, makine zekasının güçlü yanları ile birleştirebilecektir. Makine zekasının güçlü yanlarından biri ise, milyonlarca veriyi doğru olarak bellekte tutup bu bilgileri anında anımsamalarıdır. Biyolojik olmayan zekanın bir diğer avantajı, makinenin bir beceriyi bir kere öğrendikten sonra üst üste birçok kez, hızla, doğru biçimde, yorulmadan yineleyebilmesidir. Ve son olarak biyolojik olmayan zekâ, diğer makinelerden ve sonunda insanlardan beceri ve bilgi yükleyebilecektir.

İşte insan ve makine arasındaki en büyük farklar bunlardır. Kendi elimiz ile yarattığımız yapay zekâlar bizlerden daha da ileriye adım atmıştır. Yapay zekâ yarının moleküler devrelerini, on atom genişliğinde ve günümüzün silikon tabanlı transistorlarından beş yüz kez daha küçük, minik karbon atom silindirleri olan nanotüpler gibi aygıtlara dayanması beklenmektedir. Bu demek oluyor ki saniyede milyarlarca işlem hızına karşın, saniyede trilyonlarca işlem hızlarında çalışacaktır. Sinir sistemine de değinmek istiyorum, çünkü sinir sisteminin içinden gelen sanal gerçeklik, çözünürlük ve inandırıcılık bakımından gerçek gerçekle yarışmaya başladığında, deneyimlerimiz de giderek daha fazla sanal ortamlardan oluşmaya başlayacaktır.

Geçen günlerde rast geldiğim bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum: Güney Kore’de bir anne, 2016 yılında nadir görülen bir hastalık sonucunda yedi yaşındaki kızını kaybediyor ve kaybettiği kızı ile sanal gerçeklik teknoloji sayesinde buluşuyor. Hatta bunu sizler “Seninle Buluştum” adlı belgeselden de izleyebilirsiniz. İnsanların hayatlarına bu denli uyum sağlayıp, beyni bir süreliğine bloke ederek iyi sonuçlar veren teknoloji, bundan 50 sene sonra hayatlarımızda çok şeyin değişeceğini göstermektedir.

Son olarak şunları eklemekte yarar var. Makineler biyolojik olmasalar da insan olmayı başarabilecekler. Yani uygarlığımızın zekâsı büyük ölçüde biyolojik olmayan zekâdan oluşacaktır. Biyolojik olmayan zekâ, bu yüzyılın sonunda insan zekâsından trilyon kere trilyon kat daha güçlü olacaktır.

Daha teknolojik devrimin ilk gününün ilk dakikalarındayız.

                                                                               Scott Cook

Batuhan Düme
Latest posts by Batuhan Düme (see all)
Visited 2 times, 1 visit(s) today
Close