Semrin Şahin’in ilk olarak Ağustos 2023 tarihinde İthaki Yayınları tarafından yayımlanan dördüncü öykü kitabı Küller, içinde on yedi öyküyü barındırıyor. Yazarın meselelerinden birinin çevreyle ilgili sorunlar olduğu daha ilk öykü “Bahçe”den belli oluyor. Botanik bilimci Leyla’nın kurduğu özel bahçe üzerinden bir anlatımın olduğu metinde, yazarın derdi karakterin ağzından şu şekilde belli ediliyor:
“Bahçeye zarar veriyor baz istasyonu,” diye savundu kendini, “insanlara yaptığı gibi, onları da yavaş yavaş öldürüyor.” [1]
Baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, frekans yükselticiler ve cep telefonları… Yaşamımızın kılcal damarlarına kadar giren ve hiç fark etmediğimiz, farkında olmaktan kaçındığımız nesneleri, “Bahçe” öyküsünde gayet güzel göstermiş Semrin Şahin. “Kafes” öyküsünde nesli tükenmek üzere olan Anadolu parsının hikâyesine konuk oluyoruz. Sincapların aldığı rol, Kafkaesk atmosfere sahip öyküde yüzümüzü gülümsetiyor. “Kırlangıçlar, Sis ve Salyangoz Mevsimi” öyküsünde fabrika için salyangoz toplayan insanları görüyoruz. Doğadakilerin ölümü yine insanın ellerinden oluyor.
“Fabrika atık suyu bırakmış,” dedi Rahmi Amca, “her zaman olduğu gibi.”
“Ne zaman dur diyeceğiz,” dedi babaannem. Kimse oralı olmadı. “Bıktım sizin itaatkârlığınızdan.” Şişip şişip inen boğazında bir yumru vardı. Damarları genişlemişti. [2]
Yazarın bir diğer meselesinin de ötekilerin hikâyesi olduğunu, kitapta yer alan ikinci öykü olan “Cüce” adlı metinden görebiliyoruz. Sevda isimli cüce bir kızın yaşadıklarına ve kör cehalete tanık oluyoruz.
“Kadın aksırdı art arda. Eliyle yüzünü silip, ‘Bu bir cüce,’ dedi. Gök gürledi, yer sarsıldı. Herkes dönüp dikkatlice kıza baktı. Kızın saçını tarayan kadın, tarağı bırakıp elini çekti.” [3]
Öyküde Sevda’yı cüce olduğu için lanetli gören topluluğun varlığı bana Ferit Edgü’nün Hakkari’de Bir Mevsim romanında geçen bir sahneyi hatırlattı. Eserdeki en etkileyici olaylardan biri olan Süryani sahafın dükkânında bulunan tüm kitapların şehrin ortasında ateşe verilmesiydi. Bu romanda ötekiye duyulan nefretle, “Cüce” öyküsündeki insanların Sevda’ya karşı olan kötücül hislerinde ortaklık buluyorum. Küller’de yer alan bir başka öteki öyküsüyse “Kaçış”. Savaştan ve zulümden kaçanları anlatıyor bu metin. Bir ailenin zor şartlar altında yol alışını, can havliyle karşı kıyıya geçme isteklerini görüyoruz.
“Havlayan köpekler, evlerdeki hummalı sessizlik, ürkütücü ayı kapanları ve tedirginlik. Uzakta beliren birkaç siluet midemin kasılmasına neden oluyor. Yakalanırsak iltica, diyecektik. Babam, ‘Böyle söylersek bizi yetkililere götürürler,’ demişti. Öldürülmezdik. Nehrin en dar yerinden karşı kıyıya geçebilmemiz için uygun ânı bekleyeceğiz, eğer babamı dinlersek her şey kolay olacak.” [4]
Ötekiye dair bir başka öyküyse kitaba ismini veren “Küller”. Yaş itibarıyla çocuk olduğunu düşündüğümüz anlatıcıyla Azad’ın hikâyesini okuyoruz. Üzeri kan bağlayan kayalar, kiremit rengine dönmüş dere ve bir tansıkmışçasına köyün üzerine yağan küller. Kül rengi atmosferiyle kitapta yer alan bir başka güçlü öyküdür “Küller”. Azad’ın öteki olarak görülüşüne daha öykünün başında şu şekilde tanık oluyoruz:
“Azad’la balık tutmaya gidecektik. Avludan çıktım. Azad bir elinde domates, öteki elinde ekmek, yokuşun başında bekliyordu beni. Annemle göz göze geldik. Kaşlarını çatmıştı. ‘İçeri geç çabuk! O dölü bozuklarla görüşmeyeceksin demedim mi ben?’ Yanıt vermeden gitsem iyi olacaktı. Ardımdan ‘Eşşoğlueşek,’ diye bağırdı.” [5]
Kitapta yer alan çoğu öyküde Kafkaesk atmosfere denk gelebiliyoruz ama bazı metinlerse daha çok distopik bir anlatımla kurgulanmış. Bunun en güzel örneği “Başka Bir Şehir” adlı öykü. İsmi gibi başka bir kenti, gerçekliğin dışında tuhaf bir yeri, gerçeğin tam da ortasından bir anlatımla görüyoruz. Öykünün ilk paragrafında bulunan, “Şirket battı,” diyor, “hepimiz işsiz kaldık,” cümlesi, özellikle büyük şehirde yaşayan emekçilerin hayatlarında duyabilecekleri en koyu ve keskin realitenin bir ifadesidir. Öyküde, doğadan gelenin yarattığı distopya, gözleri yitip giden çocuklarla bize gösteriliyor. Kitaptaki temel meselelerden biri olan doğadaki canlılara dair sorunların farklı bir şekilde yansımasına “Başka Bir Şehir” adlı metinde tanık oluyoruz.
“Kahverengi bir bulut şehrin üzerine akıyor hızla. Ben daha ne olduğunu anlayamadan ses uğultuya dönüşüyor. Kulaklarımı tıkıyorum. Çekirge sürüsü dolduruyor gökyüzünü. Montumun yakasını kaldırıp başımı korumaya çalışıyorum. Nedense bana gelmiyorlar. Banktaki yaşlı adamların üzerinde zıplıyorlar. Adamlar tepkisiz. Afallıyorum. Heykel gibi donuklar, çekirgelerse arsız. Zıplayıp duruyorlar üzerlerinde. Ölüler, diye düşünüyorum. Yok, değiller.” [6]
Küller, Semrin Şahin’in dördüncü öykü kitabı. Doğaldır ki deneyimli bir öykücünün temiz anlatım dilini metinlerinde görebiliyoruz. Kuvvetli atmosfer kurulumu, güncel sorunlara yoğunlukla temas etmesi, gerçeklikten beslenip distopik anlatım yoluyla gerçekliğin dışına da çıkabilmesiyle son dönemde yayımlanan öykü kitapları arasında özgün kurguya sahip öyküleriyle dikkat çeken bir eser Küller. Tıpkı kitabın kapağı gibi eseri bitirdikten sonra zihninizde kül rengi bir gökyüzü beliriyor. Sanki Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin İz Sürücü (Stalker) filminden çıkma kasvetli hava ve sepya renkler aklımızda dönüp duruyor. Çok iyi bilip de görmekten kaçındıklarımızı çekirgelerle yüzümüze vuruyor Semrin Şahin.
Kaynakça
Edgü, Ferit, Hakkâri’de Bir Mevsim, Alfa Yayınları, İstanbul 2021.
Şahin, Semrin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023.
[1] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 15.
[2] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 65.
[3] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 18.
[4] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 34.
[5] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 43.
[6] Semrin Şahin, Küller, İthaki Yayınları, İstanbul 2023, s. 21.
Editör: Buse Karabulut
- Kırlangıçlar Uyursa - 30 Ekim 2024
- Bir Gün Mutlaka Delirecek Miyim? - 19 Nisan 2024
- Doğanın ve Ötekinin Anlattıkları: Küller - 29 Aralık 2023