
dilsiz bulutlar gibi dolanan 
şehrin ipini çözen günbatımı 
doğumla ölüm arasında 
bir yere sığınırdı 
vaktin harlı sağında bazen 
bazen de şahdamarın 
solunda kalırdı
yağmurla öğrenirdim
nefesler tutma hesabını
saçağa yakın olurdu kuşlar 
ıssızlık giderek incelirdi 
acıya asılı ömür şeridinde 
insan kırıldığınca gülümserdi
dalgaya küskün deniz kadar  
tanıklık düşerdi payımıza
arz cazibesinden habersiz
sokağın hüznünü paylardık
ben, insan dedikleri 
söz ile düşerdim ağınıza
uzanıp mezar taşına
buzul çatlağını kazardım, 
satır aralarına sığdırırdım
yağmur yutan ölüleri
bilirim, bu kırk birinci gidişin
kimse geri vermeyecekti 
gözlerimin ferini
bildir âleme ey mecnun dili 
“ölüm sizi bırakmaz” nidasını
ah zeliha masalı, sen de 
arkadan yırtardın gömleği
delilik dedikleri böyle güzellik 
zamanı cepte unutturdu kadın
göğsünde beslediği ceylanlar 
dönüp dönüp uzağa giderdi
güneşten önce doğan serçeler
gözünü gözüme mesken eylerdi.
- Acziyet Anatomisi - 8 Temmuz 2020
 - Müştehir Karakaya ve Dört Şehir Dört Kapı Roman Değerlendirmesi - 25 Haziran 2020
 - Delilik Dedikleri - 13 Mayıs 2020