Yazar: 19:47 İnceleme, Kitap İncelemesi

Bir Garip Dünya: Gizliajans

Alper Canıgüz’ün üçüncü romanı Gizliajans, 2008’de İletişim Yayınları tarafından basılır. Gizliajans, 14 bölüm 204 sayfadan oluşur. Yazarın hayatı düşünüldüğünde romanın başkişisi Musa’nın yazar ile benzerlik gösterdiği görülür. Romanın ana kahramanı Musa, tıpkı Canıgüz gibi reklam sektöründe çalışır. Ayrıca Musa da babasını küçük yaşta kaybeder. Sade ve akıcı bir üslubu benimseyen yazarın bu romanı hayattan bir beklentisi olmayan, işsiz, mutsuz bir adamın bir anda kendini içinde bulduğu serüveni anlatır. Metnini fantastik ögelerle donatan yazar, romana “uzaylı”,  “dünyalı” kavramlarını katarak sürükleyiciliği sağlar.

Romandaki fantastik unsurları oluşturan olaylar ve kişileri daha iyi kavrayabilmek ve bir temele dayandırabilmek adına önce fantastiğin kısaca Türk edebiyatındaki oluşumuna ve ne olduğuna göz gezdirmek gerekir.

Fantastik Roman

Modern zamanların sıklıkla başvurulan anlatı türlerinden olan romanın kendi içinde gösterdiği çeşitlilik, ayrıldığı türler, bazen destan, efsane, masal, mesnevi vb. türlerden etkilenerek gerçeküstü, olağanüstü unsurlarla bezenir. Bazen de tanımı içinde, çizilen sınırlara sadık kalarak olmuş ya da olması mümkün unsurlar etrafında şekillenir. Bu çift yönlü tutum özellikle 2000 sonrasında birincinin lehinde gelişim gösterir. Bu bağlamda fantastik roman örnekleri Türk edebiyatında yazılması ve okunması bakımından talep ve tercih edilen bir alt türe dönüşür.

Tanzimat sonrası dönemden 2000’li yıllara kadar, doğaüstü olayları bünyesinde barındıran romanlar iltifata mazhar olamamış, “edebî” nitelik taşımadığı iddia edilerek “popüler” tür olarak kabul edilir. Ancak dünya edebiyatında bilhassa Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden ilki olan Yüzük Kardeşliği ve J.K. Harry Potter serisinin ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın beyaz perdeye aktarılarak 2001 yılında vizyona girmesi ile fantastik roman türü Türk edebiyatında hem yazılma hem de okunma bakımından ciddi bir ivme kazanır. Yaklaşık on yıldır pek çok roman fantastik nitelemesi ile yazılmış ve/veya satışa sunulmuş fakat fantastik romanın ne olduğu, dünya ve Türk edebiyatında nasıl tanımlandığı, hangi özelliklere sahip olması gerektiği konusunda yeterli ya da kuşatıcı bir çalışma yapılmamıştır. Bu yüzden tarihî, polisiye, aşk, bilimkurgu, gotik, ütopik, distopik gibi türler esas alınarak yazılan birçok roman, taşıdığı fantastik unsurlar sebebiyle söz konusu türe dahil edilir, bu da mezkûr konuda bir tür kargaşasının meydana gelmesine neden olur. Üzerine durulan Alper Canıgüz’ün Gizliajans romanı da başlı başına bir fantastik roman olarak değil, içinde pek çok fantastik unsuru barındıran postmodern bir roman olarak değerlendirilebilir. 

Fantastik kelimesi Latince bir sıfat olan fantasticum aracılığıyla Yunanca bir fiile kadar uzanır. Bu fiil; görünür kılmak, gibi görünmek, olağanüstü olaylar söz konusu olduğunda kendini göstermek, görünmek anlamına gelen phantasein kelimesidir. Aynı kökten gelen phantasia sözcüğü ise bir hayaldir; hayalet, hortlak anlamına gelen phantasma gibi. Sıfat olan phantastikon yerini ad olan phantastiké sözcüğüne bırakır. Bu kelimelerden türeyen fantastique sıfat olarak Orta Çağda kullanılır. Godefroy tarafından ortaya konulan en eski kullanımlarından biri ise “cin tutmuş” anlamına gelmektedir.

Fantastik sözcüğü için Güncel Türkçe Sözlük’te iki tanımla karşılaşılır:

1. Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.

2. 18. yüzyıldan başlayarak Fransa’da gelişen bir edebî tür.

Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bakış 3 adlı eserinde fantastiği “Gerçekliğin mekân, zaman, karakter kavramlarını, canlı cansız ayrımını tanımayan ve bildik dünyamızın ötesinde alternatif bir dünyayı işin içine katan anlatıların tümüne verilen ad” olarak niteler.

Tzvetan Todorov tarafından kaleme alınan Fantastik: Edebî Türe Yapısal Bir Yaklaşım adlı çalışma, fantastik üzerine yazılan önemli bir eserdir ve günümüzde de geçerliliğini korur.

“Tümüyle kendimize ait, tanıdığımız; şeytanı, hava perileri, vampirleri olmayan bir dünyada öyle bir olay meydana gelir ki bildiğimiz dünyanın yasaları bunu açıklamaya yetmez. Olayı algılayan kişi iki olanaklı çözümden birisini benimsemek zorundadır. Ya duyulardan kaynaklanan bir yanılsama, düş gücümüzün yarattığı bir şey söz konusudur ve o zaman yasalar olduğu gibi kalır ya da olay gerçekten olmuştur, gerçekliğin bir parçasıdır; işte o zaman bu gerçekliği bizim bilmediğimiz yasalar yönetir… Fantastik bu kararsızlık süresinde yer alır. Yanıtlardan herhangi birini seçtiğimiz anda fantastikten uzaklaşarak komşu bir alana ya tekinsiz ya da olağanüstü türlerin alanına girmiş oluruz. Fantastik kendi doğal yasalarından başka yasa tanımayan bir öznenin görünüşte doğaüstü bir olay karşısında yaşadığı kararsızlıktır.” 

Todorov’a göre fantastik olanın doğasına “Gerçeklik mi hayal mi? Gerçek mi düş mü? Gerçek mi yanılsama mı?” sorularıyla yaklaşılır. Ona göre, anlatı boyunca doğaüstü olarak görülen olayların mantıklı bir açıklamayla aydınlatılması hâlinde tekinsiz tür söz konusu olur. Todorov’un bahsettiği tekinsizlik kavramı Sigmund Freud’un kuramıyla ilgilidir. Freud’a göre tekinsizlik, bastırılmış çocukluk komplekslerinin su yüzüne çıkmasıyla gerçekleşir; bu da geride kalmış batıl inançların ya da edinilmiş izlenimlerin yeniden doğrulandığı zannedildiğinde meydana çıkar. Bu durum insanda huzursuzluk ve şaşkınlık yaratır.

Yukarıdaki tanımlamalara bakıldığında fantastik; gerçekte var olmayan, hayal gücüyle meydana getirilen, sözle veya yazıyla görünürlük kazanan yani doğaüstü unsurları içinde barındıran anlatılara işaret eden bir kavramdır.

Gizliajans Romanındaki Fantastik Unsurlar

Hayattan bir beklentisi olmayan, işsiz, mutsuz bir adamın, başkişi Musa’nın bir anda kendini içinde bulduğu serüveninin anlatıldığı roman, şahıs kadrosundaki kişilerin ayırt edici hatta garip denebilecek özellikleri ve mekânlarıyla fantastik unsurları içinde barındırır. Böylece romanın ana düğümünü oluşturan “uzaylıların gerçekten var olup olmadığı” sorusu kahramanlar ve mekânlar üzerinden işlenerek romanın fantastik yanı inşa edilir. 

Gariplik, fantastik için önemli bir kavramdır. Fantastikte gariplik kötülükle eş tutulur. Çünkü gariplik bilinen ve aşina olunan kavramları rahatsız eden bir güçtür. Gizlajans romanının başkişisi Musa’ya da her şey garip gelir. Kahramanın bir anda içinde bulunduğu; mekânlar, muhabbetler, olaylar her şey gariplik içindedir.  Romanda fantastik bu gariplik içinde kendini açımlar.

Başkişi Musa’nın “işten kovuluşu üzerinden bir mevsim geçmişken” başvurmadığı bir iş için Gizliajans tarafından aranması ve görüşmeye gittiğinde kendisinin de “garip iş görüşmesi” (s.16) olarak tanımladığı ajansa ilk gittiği andan romanın sonuna kadar yaşanan neredeyse tüm olaylar gariplik ile özdeşleştirilebilir. Romandaki gariplikleri sıralarsak:

*Ajansın, Şeytan isimli bir kedi tarafından yönetilmesi.

*Mevsimin yaz olmasına rağmen ajansın soğuk olması.

*Ajansın üçüncü katında bulunan kilitli kapı.

*Ajansın tek müşterisi olması ve bu tek müşterinin “Samanyolu Mutluluk Okulu” isimli bir kişisel gelişim okulunun sahibi olup garip iddialarda bulunması.

*Köyden gelen Şaban’ın apartmanın terasında teleskop bulundurup gökyüzünü seyretmesi.

*Üst komşuları Müberra Abla’nın evinde kurt köpekleriyle yaşaması.

*Ajansta tıpa tıp birbirine benzeyen müşteri temsilcisi olarak anılan Ayberk ve Berkay kişileri.

*Binanın terasında yapılan partiden sonra Şaban’ın ortadan kaldırılması.

*Şahıs kadrosundaki çoğu kahramanın isminin gök ile ilgili olması: Tunçay, Tamay, Mehtap, Sevilay. 

Başkişi tarafından garip olarak nitelendirilebilecek bu unsurlar romanın ana düğümünü oluşturan uzaylı-dünyalı çatışmasını vermek içindir.

Fantastiğin temelinde kişinin gerçek ile gerçekdışı olan arasında yaşadığı kararsızlık vardır. Gizliajans romanının başkişisi de romanın başından sonuna kadar gerçek ile gerçekdışı arasında bocalayıp durur. Musa’nın bir türlü nasıl bu duruma düştüğünü anlamayan hâli ile romandaki fantastik unsurlar da bir araya gelince güldürü ortaya çıkar. Romanda başkişinin girdiği kargaşayı ve bu kargaşayla birlikte oluşan kararsızlığı Musa ile birlikte okur da yaşar. “Tüm bu olanlar gerçek mi hayal mi?” sorusuyla boğuşan Musa’nın yaşadığı ikilem, Todorov’a göre olağandır ve fantastiğin merkezine getiren soru bu ikilemdir.

Romanın ilerleyen kısımlarında doğaüstü olarak görülen olayların romanın sonunda mantıklı, ama yine de garip ve bencilce, bir açıklamayla aydınlatılması sonucu Todorov’un bahsettiği tekinsiz tür söz konusu olur. Musa’nın başına gelen tüm doğaüstü olaylar romanda kendisine yardımcı Fezaî Aydıntürk tarafından açıklanır. Başkişinin olağanüstü durumların içinde kalırken gördüğü rüyalar, sarhoşken babası hakkında söylediği özlem dolu cümleler bilinçaltını yansıttığı için tekinsizlikle ilgilidir. Gerçek ve hayal arasında bocalayan başkişi, bilinçaltının ortaya çıktığı anlarda bu huzursuzluğunu belli eder.  

Eserin sonunda her şeyin bir kurgu ve oyun olduğu belirtilse de olay akışı boyunca işlenen uzaylı-dünyalı savaşı romana fantastik bir hava katar. Karısından ayrılıp yeni bir hayata başlamak ve karısının mal varlığından yaralanmak için bu oyuna kalkışan Barbaros Albatros, işin içine mizahı da katarak yaptığı planla amacına ulaşır. Denilebilir ki Barbaros Albatros, yaptığı planla romanda, fantastik unsurların temelini oluşturan karakterdir. O, planıyla Musa’yı bütün yaşananlara inandırarak kendi lehine konuşacak hale getirir.  Romanda Musa hariç herkes, Dürdane Hanım’ın kocası Barbaros’un maddi güç için yaptıklarından haberdardır ve herkes onun için çalışır. Roman boyunca yaşanan tüm doğaüstü olaylar Dürdane Hanım’ı kandırmak içindir. Başkişi Musa ise bu hikayedeki kurban konumundadır.

Gizliajans denilen yerin yaz mevsimi olmasına rağmen soğuk olması, gizemli kapının olduğu katın daha da soğuk ve yerçekiminin orada daha az olması bunlara örnektir.

“Odadan çıkıp yürümeye başlayınca, oraya ilk ayak bastığım günkü tuhaf ve sevimli hissin yeniden içimi kapladığını fark ettim. Yürümek, yürümek, yürümek istiyordum.” diyen başkişi kurulan bir sistemle yerçekiminin azaldığını öğrenir. Tüm bunlar dünyanın uzaylılar tarafından işgal edildiğine inanması için kurgulanan oyunlardandır. Bir bakıma romanda fantastiği sağlayan unsurları oluşturur.

Musa, Şaban ve Müberra Abla’nın oturduğu binanın en üst katında bulunan “Samanyolu Mutluluk Okulu”nun romanda nasıl bir yer olduğu tasvir edilmese de gerek okul sahibinin özellikleri gerekse katılımcılarına vaat ettikleri şeylerle romanda fantastik sağlanır.

 Gizliajans’ın eski yazarı Sezyum’un yazdığı Mutluluk Ülkesi Yolculuk Rehberi başlıklı broşürde geçen; Mutluluk Ülkesi, Acılar Denizi, Sabır Yolu, Aşk Uçurumu gibi mekânlara yolculuğu vadeden broşürü okurken başkişi birasından bir yudum alıp “garip ötesi broşürün arka kapağını çevirdim. (s.43)” der.

“Samanyolu Mutluluk Okulu”nun müdürü olan Savuray Bey ile aslen Albatros Vakfı genel sekreteri ve aynı zamanda Gizliajans’ın yöneticisi olan Tunçay Bey, ikisi de buz yer. Tunçay bey bardağa buz atıp onu pipetle emer, masasının altında buz kovası vardır. (s.11) Başkişinin dikkatini çeken bu ayrıntı onların yine soğuğu sevmesi yani uzaylı oluşuyla ilgilidir. 

Başkişi için uzaylılar tarafından öldürüldüğü düşünülen Gürcan Bey’in gözündeki rahatsızlık sebebiyle de olsa sürekli ağlaması yine romanın garip olarak nitelendirilecek taraflarından biridir. Sürekli ağladığı için “Çeşme” takma adıyla anılan kahraman dünyalılar tarafındadır.

Gizliajans’ın bir kedi tarafından yönetilmesi de romanın fantastik yanını besleyen önemli unsurlardandır. Zira başkişinin bir türlü sevemediği hatta ürktüğü bir varlık olan kedinin adı da oldukça fantastiktir. Adı Şeytan olan kedinin rengi de manidardır. “..Masanın üzerinde parlak siyah tüylü bir kedi uzanıyor.” (s.11) Toplumda daha çok kara kedi şeklinde bahsedilen, hatta çoğu zaman anılmaktan kaçınılan, görüldüğü zaman insanların uğursuzluk getirdiğine inanıp saçını çektiği kara kedi burada Gizliajans’ın sahibidir.

 Romandaki bir diğer fantastik unsur, ajans çalışanlarının uzaylı olmasıdır; hepsinin isminin “ay” ile bitmesi onların uzaylı olduğuna dair görüşü güçlendirir. (Tamay, Tunçay, Berkay vb.) Fezai Aydıntürk ve Musa’nın Yunanistan’a gitmek için kullandıkları Atılgan isimli delta kanatta alkol almaları, Musa ve Müberra Abla’nın uzaylılarla mücadelesi sırasında çıkan silahlı çatışma, Musa’nın ajanstaki rekreasyon katında yer çekiminin azaldığını düşünmesi, Gizliajans’ın çaycısı Ercan’ın Musa ile oturdukları yerde  ufak depremi  hissetmesi üstüne bir de Sanem’in Ercan’ın hislerinin nasıl yoğun olduğunu ifade etmek için “Ercan ta Bursa’da yaşanan iki şiddetindeki sarsıntıları bile hisseder.” (s. 30) demesi romanın fantastik bir hava içinde işlenmesini sağlar. Yaşadıkları bu olay sonrasında başkişi Musa’nın söyledikleri onun tüm fantastik olaylar karşısındaki düşüncesini, tepkisini vermesi açısından önemlidir:

“Ajans sahibi bir kedi, hayvanlarla telepatik ilişkiler kuran, durmadan ağlayan yöneticiler, ortalıkta CIA ajanı gibi dolaşan müşteri temsilcileri… Ben de ne eksik diye düşünüyordum.” (s.30-31)

Tüm bu olanlar karşısında şaşkınlığını romanın sonuna kadar devam ettiren ama sırf sevdiği kadın Sanem şirkette diye de istifa edip oradan kaçıp gitmeyen başkişi romanın sonunda gerçekleri öğrenince hayal kırıklığına uğrar. Başta mutsuz, işsiz olan Musa tüm bu olağanüstü hadiselere rağmen bir işe yaradığını düşünüp birine ait olduğunu hissettiği için, ona tüm bu güzel duyguları hissettiren Sanem olduğu için belki de tüm garipliklere rağmen gerçeklerin peşine düşmez. Ne zaman olaylar hakkında düşünmeye başlasa kalkıp harekete geçeceği yerde uyur. Ev arkadaşı Şaban’ın kaçırıldığı gecenin sabahı harekete geçeceği yerde uyumayı tercih eder. Uyandığında kendi de yaptığı hareketin yanlış olduğunun farkındadır: “Her zaman olduğu gibi gerçeklerden kaçmayı tercih etmiş ve affedilmez bir hata yapmıştım.” (127) der. Başkişi gerçeklerden kaçmasının nedeni onun yaşadığı “tüm acıları, yaptığı bütün kötülükleri, pişmanlıklarını, hatalarını aklayan” kişi olarak gördüğü Sanemi kaybetme korkusudur. Başkişi gerçekten kaçıp fantastik olana tahammül etmesi Saneme duyduğu “fantastik” sevgiden kaynaklanır. Musa için bir yara olan hayatın Sanem’i bulmaktan başka bir gayesi yoktur. Öyle ki Sanem’in uzaylı olduğunu öğrendiğinde bile ona karşı hisleri değişmez. Tek isteği onunla tekrar buluşup mutlu olmaktır. Fakat Sanem’in artık ona dönmeyeceğini öğrendiğinde Musa’nın durumu ilk baştakinden de kötü bir hal alır. Sanem’le yalnızlığından kurtulan başkişinin Sanem’in bir kurgu olduğunu öğrenmesiyle yalnızlığı tekrar peyda olur ve yalnızlığına mutsuzluk da eklenir.

“Ve ben artık mutsuz bir adamım. Günler, haftalar, aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum… Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. Sadece hatırlıyorum.” (s.228) diyen başkişi hissizleşir.  Fantastik dünyada hissettiği yoğun aşk duygusu yüzünden gerçek dünyada bir şey hissedemez hâle gelir. Yalnızca hatırlar. Hatırlamak onun için bir bakıma fantastik dünyada yaşamaya devam etmenin yoludur.  

KAYNAKÇA

Canıgüz, Alper (2020). Gizliajans .İstanbul: Alfa Yayınları.

Moran, Berna (2004).Türk Romanına Eleştirel Bakış 3. İstanbul: İletişim Yayınları.

Todorov,Tzvetan(2004). Fantastik:Edebî Türe Yapısal Bir Yaklaşım. İstanbul: Metis Yayınları.

Editör: Hatice Akalın

Visited 24 times, 1 visit(s) today
Close