Yazar: 12:40 Röportaj

Arzu Alkan Ateş ile Kırlangıç Uykusu Üzerine Sohbet

Lacivert Yazılar, Lübyana’ya Bir Bilet, Hayy, Mahir Efendi’nin Papağanı, Ben Hep Yollar Düşledim, Kayıp Eşyalar Dükkânı Trabzon ile farklı türde eserler üreten Arzu Alkan Ateş’in Mahal Edebiyat Yayınları’ndan çıkan son kitabı Kırlangıç Uykusu’nda Meneviş’in sayıkladıklarına kulak verip “bir yanardağ gibi içten içe yanan kadınları” konuştuk.

Hayatta ve edebiyatta “kadın” sık rastladığımız bir konu, kahramanınız Meneviş de yaşadıkları sebebiyle kaybolmuş bir kadın tıpkı her kadın gibi diyebilir miyiz?

Meneviş, çocukluğunda ve gençliğinde hiç görülmemiş, fark edilmemiş bir kadın. Fark edilmek için çabalamış. Ama her seferinde başkalarının kabuğuna çarpmış ve kırılmış. Bu başkaları onu dünyaya getiren anne babası. Ama istenen beklenen bir çocuk değilmiş Meneviş. Dünyaya kazayla fırlatılmış, düştüğü yerde kendini oyalamış, büyütmüş çocukluktan genç kızlığa evrilmiş. Bu evriliş çok sancılı geçmiş. Çünkü sezgileri ve farkındalığı sayesinde büyüklerin dünyasında dönen dolapları ve etrafındaki insanların zaaflarını, hırslarını fark etmiş. Fark ettikleriyle, gördükleriyle, duyduklarıyla ne yapacağını bilememiş ve kaybolmuş. Evet, bu anlamda maalesef yaşadığımız coğrafyada birçok kadın da Meneviş gibi kaybolmuş durumda. Çünkü önce ailelerinde sonra çevrelerinde kimse onları görmüyor, duymuyor.

Bir kır çiçeği, vakti geçmiş belki de vaktinde açmayı becerememiş bir çiçek, Meneviş. Neden bu ismi verdiniz?

Meneviş’ten başka bir isim düşünmedim. İlk aklıma gelen isimdi. Menekşe değil. Meneviş. Bir olamama hali mi desem. Bir taraftan da kıpır kıpır sanki. Fırsat verilse açılacak serpilecek. Bunca kötülüğün içinden başını çıkarıp bahara gülümseyecek. Parlayacak.

Meneviş ve Meneviş’in hikâyesi bana çok tanıdık geldi öyle ki her ailede bahsi geçen çocukların hiç görmediği fakat hikâyesiyle büyüdüğü akli melekelerini yitirmiş uzak akraba kadını, hani onun gibi olmadıkları için şükrettikleri yine de içten içe onun gibi olma olasılıkları olduğu için korktukları kadın Meneviş. Yoksa siz de o akraba hikâyesiyle mi büyüdünüz? Meneviş gerçek bir karakter mi?

Ben de böyle bir kadın tanıyorum. Arkasından deli demek yerine yarım akıllı derlerdi. Köyün tepesindeki bir evde yaşlı annesiyle yaşardı. Kar kış demez her sabah evlerinin bulunduğu tepeden mevsime hiç de uygun olmayan kıyafetlerle köyün içine iner, bir türkü söyleyerek dolaşırdı. Çok küçüktüm ama görüntüsü canlandı zihnimde. Kimseye bir zararı yoktu. Biz çocuklarla pek ilgilenmezdi. Büyüklerle konuşur, hep aynı soruları sorardı. Bazen de kendi kendine konuşurdu. Hatırladığım kadarıyla hiç korkup çekinmezdik ondan. Yaşlı annesi ölünce Almanya’daki abisi yanına almıştı onu. Meneviş’i yazarken onu hiç düşünmemiştim. Sorun üzerinde düşünürken onu hatırladım. İsmi bile yok aklımda. Ama belki de zihnimde Meneviş’in doğmasına o sebep olmuştur.

Meneviş’in sayıklamalarındaki kopuk ve karmaşık cümleler okuyucuya, “Tüm bunlar Meneviş’in hayalinde mi yoksa gerçekte mi oluyor?” sorusunu sorduruyor. Bu ölçülü belirsizlikte ne amaçladınız?

Meneviş aklın sınırlarını aşıp gitmiş. Belki kaybolmuş, belki de hakikati bulmuş. Kaybolmakla hakikate ulaşmak arasında ince bir çizgi varsa işte Meneviş o çizgide yürüyor. Gerçekleri yeniden kuruyor. Kurduklarına inanıyor. Sonra parça parça gerçekleri hatırlıyor. Biz onun zihnindeki oyuna tanık oluyoruz. Belki de gerçekleri olduğu gibi anlatamayacağım için kahraman olarak Meneviş’i seçtim. Gerçeklerin içine biraz düş kattım. Ama Yaprakzadelerin Hilmisi’nin günlüğünü romanın sonuna ekleyerek tülü kaldırdım. Okurun kafasındaki soru işaretlerini bu günlük sayesinde cevaplamak istedim.

“Kadınlar dağlara benzer, volkanik dağlara” ve Ağrı. Ağrı benim için özel bir karakter oldu, onu çok sevdim. Sizce Ağrı’yı özel kılan ne? Ağrı, Meneviş’in bellek oyunlarından biri olabilir mi?

Kırlangıç Uykusu baştan sona Meneviş’in bellek oyunundan oluşuyor. Behçet Doktor’la bu oyunun içinde birbirlerini görmeye, duymaya, anlamaya çalışıyorlar. Meneviş yaşadığı konaktan başlayarak çevresindeki kadınların hemen hepsinin yaralı olduğunu görüyor. Ağrı da o kadınlardan biri. Başka coğrafyalarda yaşayan nice Ağrılar var. Meneviş kadınların yükünün ne kadar ağır olduğunu biliyor. Ağrı’yı özel kılanın ne olduğunu tam olarak açıklayamam. Ama yazarken onu hissettim. Susmasının ve delirmesinin nedenini anladım. Belki de Ağrı’yı acı çıgırtkanlığı yapmadığı her şeyi içinde yaşadığı için sevdim.

Kitapta, “Zihnimde bir ur büyütüyorum. Evet, zaman denilen şey zihnimdeki ur. Hatırladıkça ur büyüyor…” diyerek unutmak mı, hatırlamak mı dilemması içinde bizlere zamanın bilmediğimiz bir dilini konuşturuyorsunuz sanki. Bu kurgunun bir parçası mı?

Kırlangıç Uykusu’nda zaman çok parçalı. Tıpkı Meneviş’in zihni gibi. Meneviş unutmak için konaktaki her şeyi satıyor. Ama konak boşaldıkça hatırlıyor. Çünkü giden her eşyanın boşluğu ona bir şey çağrıştırıyor.. Sanki bir veda törenindeyiz. Ve bu tören Meneviş’in kendine vedası. Kendiyle yüzleşmesi. Zaman ufalanıyor. Görüntüler sesler gah beliriyor gah kayboluyor. Acılar hatırlandıkça hafızadan siliniyor. Meneviş’in unutmak için hatırlamaya ihtiyacı var.

Şiirsel bir dil kullanarak, insan gerçeğini metaforlarla anlatmışsınız bununla okuyucuya hikâyeden keyif almalarını amaçladığınız aşikâr. Ben okurken bunu nasıl algıladığımı söyleyeyim mi? Her karakteri kurcalamamızı istiyor gibisiniz. Ne dersiniz?

Her okurun bir okuma serüveni var. Ve ben bu serüveni çok merak ediyorum. Her yazar karakterleri anlaşılsın ister elbette. Bu kadar kısa romanda birbirinden farklı birçok karakterin olması belki okumayı zorlaştırıyor. Ama metne bir derinlik kattığını düşünüyorum. Tabii metoforlar da aynı şekilde anlamı çoğaltıyor. Gerçeklerin üzerini bir tülle örtmeyi seviyorum. Tülü kaldırıp altına bakmak okurun meselesi. Ve tülün altında ne gördüğü de. Benim bildiğimden ve gördüğümden daha fazlasınını sezen okurların olduğunu biliyorum. Bu da yapmak istediğim şeyi becerdiğimi gösteriyor. Ve Kırlangıç Uykusu böylece çoğalıyor. Benim için büyük bir mutluluk bu.

Evet, kadınların başrol olduğu bir hikâye olsa da Kırlangıç Uykusu’nda erkek karakterler de en az kadınlar kadar nevi şahıslarına münhasırlar. Yalaz Bey ve Arnes erkek doğasındaki hoyratlığı, zalimliği ve bencilliği sembolize ederken biz kadınlar için, ne yazık ki, “çoğu erkek gibi” düşüncesini aklımıza getiriyor. Fakat ne hoş ki tüm bu karamsarlığın içinde Behçet Doktor ve Yaprakzadelerin Hilmi’si var ve içimiz bir nebze de olsa aydınlanıyor. Acının temelleri üzerine kurulmuş bu anlatıda acı çığırtkanlığı yapmadan gerçek acıyı anlatıp yine de umut ışığı veren iki karakter Behçet Doktor ile Yaprakzadelerin Hilmi’si. Peki, Doktor Behçet ve Meneviş’in hastane bahçesinde ağaçlar imparatorluğunda geçen sohbetlerinin sizin için ifade ettikleri nelerdir?

Çok doğru tespitlerde bulunmuşsun. Kırlangıç Uykusu’ndaki Yalaz Bey ve Arnes karakterleri maalesef toplumumuzda karşılığı olan ve güçlerini başkaları üzerinde acımasızca kullanan, başkalarını manipüle etme konusunda çok başarılı olan narsist tipler. Senin de dediğin gibi bütün acıların yaşanmasında bu tipler başrolde. Yaprakzadelerin Hilmi’si geç de olsa kabuğunu kırıyor. Ve gerçeklerle yüzleşiyor. Behçet Doktor ise piyangodan çıkmış bir bilet gibi. Meneviş’le kurdukları bağ çok sağaltıcı. Çünkü ağaçlara, çiçeklere, hayvanlara ve ötekileştirmiş insanlara duydukları sevgi ve onları anlama biçimleri aynı. Meneviş ve Behçet Doktor’la ağaçlar imporotorluğunda dolaşmak benim için de farklı bir deneyimdi. İnsanın kendine – doğaya- döndüğü ve hayat üzerine tefekkür ettiği eşsiz anlar… Buna hepimizin ihtiyacı var, diye düşünüyorum. Behçet Doktor’un da dediği gibi, “Ben ona ağaçlara bakmayı öğrettim. Agaçlara baksın, ağaçlara bakmak ruha iyi gelir.”

 Kitapta, “Yazıya geçirilmeyen hayatlar sanki gerçek değil,” diyerek roman neden yazılır sorusuna cevap veriyor gibisiniz. Her insanın hayatı, “anlatıcısını arayan bir hikâye” midir sahi?

Her insan hayatı yazılsın ister mi bilmiyorum. Ama ben her insanda anlatılmaya değer bir şey görüyorum. Bu gördüklerim birikiyor. Meneviş gibi belki ben de gördüğümü sandığım şeyleri unutuyorum. Ta ki yazmaya başlayana kadar. Neyi ne kadar hatırladığıma emin değilim ama yazarken cümle hayat ve cümle insan sanki gözümün önünde seyrüsefer ediyor. Bunca parçadan bir bütün yapmayı arzuluyorum. Ve parçalar bütünün içinde kayboluyor. Bana kalırsa yazdıklarım hayatın nüvesi. Bu nüveyi düşle yoğuruyorum.

Peki, sizce bu kitabın en çarpıcı olayı hangisi?

Kırlangıç Uykusu’nun düşleyeni ve yazarı olarak bu soruya cevap vermem güç. Ama Yaprakzadelerin Hilmisi’nin dönüp Meneviş’i bulmasından ve onun yanında olmasından etkilendiğimi söyleyebilirim. Hatta Arnes’e attığı tokatı da çok çarpıcı buluyorum. İnsan bir an gelir hayatta gerçekten ne yapması gerktiğini anlar. Yaprakzadelerin Himisi’nin uyanışını bu yüzden etkileyici buluyorum.

Bu kitapta diğer eserlerinizde gördüğümüz ama onlardan daha belirgin gözlem gücü, toplumun her kesiminden insanları anlatan bir üslup var. Bu sizin yazar olarak kendi üslubunuzu belirginleştirdiğinize dair bir işaret olabilir mi?

İnsanın trajik, toplumun ise travmatik olduğunu düşünüyorum. Tabii bu değerlendirmeyi kendi gözlemlerime dayanarak yapıyorum. Öykülerimi okuyanlar aileyi ve toplumu çok acımasızca didiklediğimi bilir. Kırlangıç Uykusu da bundan payını alıyor. Bizim gibi travmatik toplumlarda bireylerin yaşantısı daha da trajik oluyor. Ve giderek bu trajedinin büyüdüğünü düşünüyorum. Bir yazar olarak önüme dikilen duvarları aşmak o duvarların arkasında neler olduğunu anlamak istiyorum. Başkalarını anlamaya ve sevmeye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Meneviş’in sayıkladıklarına Behçet Doktor’un söylediklerine kulak vermek belki ruhumuza iyi gelebilir. Önümüzdeki duvarları aşma arzusu uyandırabilir. Hepimizin içinde yaşadığımız bu toplumda bir teselliye ve umuda ihtiyacımız var. Dilerim Kırlangıç Uykusu içinde bulundurduğu tüm acılara rağmen okura iyi gelir. Mesela hastanenin bahçesinde Meneviş ve Behçet Doktor’un peşlerine takılıp ağaçlara bakmak, ve hayat üzerine düşünmek bana iyi geldi.

Üslup konusuna gelince kendi bildiğimce yazıyorum. Sanırım okur bunu görüyor.

Editör: Mete Karagöl

Visited 29 times, 1 visit(s) today
Close