Bugün Ahmed Arif’in doğum günü, tam doksan üç yaşında. Başta söylemek istiyorum, bu yazı Ahmed Arif güzellemesi olmayacak. Güzellemesi derken  toplumumuzda, popüler kültürün tüketimine giren birçok alan vardır. Bunlardan birisi de sanattır ve bu alanının içindeki en popüler olan da şiir bölümüdür. Tüketim toplumu bir şeyi alırken bunun pazarlamasını kendi toplumsal bakış açısıyla yapar. Kendi pazarına sorun yaratmayacak şekilde yaparlar. Örneğin Nazım Hikmet güzellemesi yaparken sanki Nazım’ın bir yalnızca aşk şiirleri varmış gibi davranılır. Sanki Nazım bir tek Piraye’ye şiir yazmış gibi ele alırlar ve içini boşaltırlar, Nazım’ın tütüncülere, Hiroşima’da ölen çocuklar için  yazdığı şiirleri yazmazlar, Nazım’ın eşit bir dünya hayalinden bahsetmezler… Bu ülkede Nazım Hikmet’in komünist olduğunu hatta Türkiye Komünist Partisine yazdığı şiirleri bilmezler. Çünkü işlerine gelmez, satmaz korkusuyla mı? Bilinmez… Ama şurası kesin topluma ait olan yazarlar dertlerini ne derece anlatabiliyorlarsa o derecede toplumu temelden sarsabiliyor, bilinçli bir toplumda sanattan payını alıp, sermaye sanatına gereken cevabı verebiliyor. Dolayısıyla, büyük üstadların sadece satılacağı kısımlarını alıp gerisini sansürlemek işlerine geliyor.

İşin perspektifini bu şekilde çizince Ahmed Arif’e geliyor söz. Ahmed Arif kimdir?

Şiirlerine bakmak gerekiyor anlamak için, Ahmed Arif, Ankara’da okurken sosyalist öğrencilerle tanışır ve hayatının ilk değişiminin adımını atacaktır.  1952’de TKP (Türkiye Komünist Partisi) tevkifatları ardından iki yıl hapis yatacaktır. Bu dönemde Can Yücel hapishane sonrası yanına gelerek teşekkür etmiş, adını sorgularda vermediğinden dolayı alçak gönüllükle karşılamıştır. Ahmed Arif aynısını sen de yapardın diyerek karşılık vermiştir. Buradan başlayarak Ahmed Arif ovaların hikayesini şehirlere taşımıştır. Buradan sonra Ahmed Arif toprak işçisinin hikayesini, fabrika işçisiyle birleştirecektir. Ahmed Arif’i kime sorsak aklına Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar gelecektir lakin, karanlığa karşı keskin kaleminden ne çıktığını bilmemektedirler. Neden? Çünkü milenyumun toplumsal kültürü için önemli değildir! 

Anadolu’nun yiğit delikanlısı şu sözleri yazarken,
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının…
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile…

Dizelerini okuduğumuzda bir yol açtığını görebiliyoruz. Karanlığa itilen bir topluma, umudun ve mücadelenin dizeleriyle korkuya yer vermemektedir. Zaten kalemini sermaye için kaldırmaz. Bilinen bir hikayede şairin annesinin komşuları çocuklarının mesleklerini anlatırken, benim oğlum da komünist demiştir. Şu dizeleri yazan adama ne denir başka;

Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.

Yaşadıklarını şiirlerine yansımıştır, aşkı da, kavgası da. Kimileri yazdıkları gibi yaşamaz. Kimisi bir zaman sonra yazdıklarıyla yaşamı arasında değişimlere uğrar. Bunun nedenleri belki kaybetme korkusudur. Şairimizde böyle bir değişim hiç olmadı, o hep Anadolu’nun Türkiye’ye  armağan ettiği yağız delikanlıdır. 

Bunları yazarken tabii ki de, aşkı da şiirleri kadar devrimcidir. Yazdığı o duygusal mektuplarını okuyan Ahmed Arif’i okuyunca bir hüzün kaplıyor insanı. Mektubunun başlarında sevgilim, sevgili canımla başlamış her reddedilişten sonra cevap alabilmek için arkadaşıma, biricik dostuma dönmüştür. Kendisi sevgiye yeni bir boyut kazandırmıştır. Tüketim toplumunda aşklarda hızlı ve duygusuz yaşanırken o bekleyen olmuş ve bir mektubunda “Üzme, zorlama kendini, beni hiç sevmedin” demiştir ama yine buna rağmen sevmeye devam etmiştir “Sevgide vermek de vardır Leyla, vermek ve bunu anlamak” demiştir ve anlamıştır.

Yazımın sonuna gelmeden kendi anımı da anlatmak isterim. Eskiden çok sevdiğim dostumla  Beşiktaş’ta rakı sofrasından kalkıp, Osmanbey’e kadar yürümüş, başka bir arkadaşımızın öğrenci evinde kullanılmayan ütü odasında çekyatlarda aşk üzerine konuşurken arkadan Ahmed Arif dinliyorduk ve  ben  şunu demiştim “Acaba bizde gerçekten aşkı bulabilecek miyiz?”  Gerçek bir kavgada, gerçek bir aşkı bulabilme arzusuyla iyi ki doğdun Ahmed Arif…

Ahmed Arif’i Ne Kadar Tanıyorsunuz?
Visited 8 times, 1 visit(s) today
Close