Yazar: 12:12 Röportaj

Adnan Gerger ile Söyleşi

Tavhane Çocukları kitabınız henüz yayımlandı, üzerine konuşulması, düşünülmesi gereken bir roman. Romanın yazım sürecinden bahseder misiniz? Tavhane Çocukları kitabınız ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

Her şeyden önce söylemek isterim ki yazma ve okuma ciddi bir disiplin gerektiren, hatta daha ötesi yaşam biçimine dönüştürülmesi gereken bir uğraş. Saygı duyulası bir var olma mücadelesi aynı zamanda. Belki de bu nedenle romanlarımı yazarken beni zorlu, hatta sancılı bir süreç bekler. Diğer tüm yaratma edimlerinde olduğu gibi ben de çok emek harcarım. Sadece ve sadece yazmaya odaklanırım. Bu odaklanmanın içerisinde okuma yapmak da dâhildir. Ve dahası tüm sosyal ilişkilerimden vazgeçerim, bu nedenle birçok arkadaşım benden uzaklaştı, benden vazgeçti. Ama bir yaratım sürecinin buna değer olduğunu biliyorum. Tüm bunlara ilaveten Tavhane Çocukları’nın yazım süreci biraz da katmanlıydı. Hasır sepetinin örüldüğü gibi Tavhane Çocukları’nda bu katmanlı metin, inatlaşma sürecinden, bunca yıllık edebi bilgimden ve kuramsallığımdan damıtılmaktan oluşan kurmacamın gücünden yani düşlerimden oluştu. Bir anlamda inatlaşma kitabıydı.  Bu metnime hem dışlanmış nitelikli bir edebiyat yaratma kaygısı,  minör edebiyat örneğini sergileme telaşı, hem de görmezden gelinen bir edebiyat anlayışına karşı itiraz etme kitabı da diyebiliriz. Okuru metine dâhil ederek bu itirazımın daha güçlü çıkmasını arzuladım. Bir anlamda okurun eline örgü şişlerini de tutuşturunca, geri dönüşler de metin kadar nitelikli oldu. Bu benim için çok önemliydi. Aslında Tavhane Çocukları, yazma serüvenim konusunda mihenk taşımdı. Eğer bu romanım bu kadar sevilmeseydi, yazmaktan vazgeçecektim. (Belki konu dışına çıkıyorum ama çok yazarın kafasından geçip de söyleyemediği bir şeyden bahsetmek istiyorum. Edebiyattan vazgeçme tutkumdan vazgeçme noktasına getiren şey, edebiyat dünyasının egemen piyasası ve bakış açısı. Böyle düşünmeme neden olan şey de kısaca, ne de olsa her yayınevinin belli başlı yazarları var ve onlara yazdırılıyor, tek tip ürünlere övgüler diziliyor, onlar ödül alıyor vs, vs, diye düşünmekten kaynaklanan bir sorundu. Yani bir anlamda edebiyatın popülist ve metalaştırılmış kıyafetleri giydirilmiş metinlere şu ya da bu şekilde her türlü iletişim aygıtları kullanılarak okurların selama durdurulmasının gerektiğine dair bir tepkimdi, bu kararım. Ben bu söylediklerimle bu ülkenin edebiyat tarihine bir not düştüğümü, yarına bir belge bıraktığımı biliyorum. Bu nedenle bu bilinç ışığında söylediklerimin altını çiziyorum.) Özce Tavhane Çocukları, Ancak gerek okurların gerek edebiyatçı kişiliklerin okumalarından sonra eleştirel ve yorumsal geri dönüşlerinde tepkilerin yapıcı olmaları beni çok sevindirdi, umutlandırdı. Anladım ki, eğer bir metin iyi bir metinse okurunu mutlaka buluyor, iyi bir metin kendi mecrasında emin adımlarla ilerliyor. Geri dönüşlerde; özgün bir dil kullanımı, kurmacanın işlevi ve işleyişi konularının yoğunluk kazanması beni daha da sevindirdi.

Sizin gazetecilik geçmişiniz de var. Yazmak ve gazetecilik arasında yazınsal olarak nasıl farklar var?  Gazetecilik yaparken yaşadıklarınız sizin kaleminizi nasıl etkiledi ya da etkiledi mi? İkisi arasında transfer oluyor mu, bize biraz bahseder misiniz? Ülkenin şartları, politik ve sosyolojik durumu ne yazık ki pek iç açıcı değil. Ülkenin bu durumu sizin yazım sürecinizi nasıl etkiliyor?

Bunca yıllık deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki gazeteci dili edebiyata düşman bir dil. Öylesine farklı ve ayrıksı. Ancak profesyonel gazeteciliğimden edindiğim yaşamsal deneyimin, gezdiğim coğrafyaların, dokunduğum insan hikâyelerinin, edebiyatıma müthiş bir etkisinin olduğunu söyleyebilirim. Benim beslendiğim kaynak okuduğum kitaplar kadar gazetecilik yaparken yaşanmışlıklarım, bilgim ve görgüm.  Elbette ülkenin politik ve sosyolojik durumu nasıl insanları etkiliyorsa bir sanatçıyı, bir yazarı daha çok etkiler. Bu kaçınılmaz bir şey. Evet, benim üzerime de bir karabasan gibi çöktüğünü rahatlıkla ifade edebilirim.

Adnan Gerger’in yazım rutini nedir, yazarak para kazanmak mümkün müdür? Geçmişte düzenli olarak yazan ve bundan geçimini sağlayan yazarlar vardı, bu zamanda çok mümkün değil, siz edebiyat dışında hayatı devam ettirmek için neler yapıyorsunuz?

Benim yazın rutinim belki diğer yazarlardan daha farklı. Çünkü ben hayatımı yazarak kazanan birisiyim. Ama edebiyat alanında değil, gazetecilik alanında geçimimi sağladım, sağlamaya da devam ediyorum. Ama hemen söylemem gerekiyorsa, edebiyatta da geçimimi sağlayacak kadar para kazanmadım. Oysa piyasada Firar Öyküleri gibi birçok kitabım hâlâ satılıyor, etkinlik yaptığım yerlerde önce yayımlanan kitaplarımın hâlâ büyük ilgi gördüğüne tanıklık ediyorum. Ama bunlardan para dönüşleri olmuyor. Aslında edebiyatla da profesyonel olarak ilgileniyorsanız, para kazanabilirsiniz. Ancak sistem, belli bir sömürü üzerine kurulduğu için yazarların alın terlerini, emeğinin karşılığını almasına izin vermiyor.

Edebiyat dünyasında hızla beliren yazarlar var, bir kısmı çok başarılı bir kısmı da diğer sektörlerde olduğu gibi tek eserle yitip gidiyor. Bu durumu yazar olarak nasıl yorumluyorsunuz, yayıncılar için nasıl bir süreç sizce bu? Çok okuyan olmamasına rağmen çok fazla yeni yazar var, siz bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz?

A. Gerger:       Bu soru öylesine önemli, öylesine can alıcı bir soru ki. Neresinden yanıt vereyim. Roland Barthes söylemişti galiba, edebiyat dünyasında bir yazanlar ve bir de yazarlar var. Bu ülke için ben de bir şey eklemek istiyorum, evet yazanlar ve yazarlar var bir de okumadan yazanlar var. Gerçekten bu durum vahim bir tablo çiziyor. Söylemek istemiyorum ama dayanamadım, söyleyeceğim. Ne yazık ki edebiyat piyasası bir endüstriye dönüşmüş durumda. Parasını veren kitabını bastırıyor. Bu durum iyi ve nitelikli edebiyat niyetiyle faaliyetlerini yöneten yayınevlerini olumsuz yönde öylesine kuşatıyor ki. Kafaları karışan bir tek onlar mı, hayır. Okur da ne yapacağını bilemiyor. Bir yandan her yerde, yayımladıkları kitabın çok satması için kuşatılarak sağlıklı okuma yapması engelleniyor, diğer yandan da bırakın niteliğini imla ve yazım hatalarıyla dolu kitaplarla karşılaşıyor. Bu çelişkinin giderilmesi için bir an önce yazarların ve yayınevlerinin kendilerine çekidüzen vermesi gerekiyor. Edebiyat alanında başta editoryal sistem olmak üzere yayıncılık anlayışına kadar akademik olarak ciddi bir biçimde kurumsallaşmalı. Ancak her şeyin çarpık biçimde geliştiği, her şeyin Çarşamba pazarında sergilenir gibi sergilendiği ve insana ve topluma yabancılaştığı gibi yazarın da kendisini inkâr ettiği bu ülkede bunun da mümkün görünmediğini de açıkça söylemek gerek.

Genç yazarlar için özellikle dosya sunumlarında ya da yayınevi araştırmalarında ne tarz noktalara dikkat etmeleri gerekir sizce?

Her şeyden önce sakin olsunlar ve acele etmesinler. Dosyalarını bir ay iki ay unutsunlar, bir daha kendi yazdıklarını bir okur ya da bir eleştirmen gibi yeniden okusunlar. Bol bol okumaya devam etsinler, bu arada. Yayınevlerinden olumsuz geri dönüşlerinde asla umutsuzluğa kapılmasın. Dünya edebiyat tarihinde reddedilmiş ancak değerleri sonradan anlaşılmış o kadar çok yazar var ki. Sakın ola, ünlü de olsa bildik bir yazar da olsa diğer yazarların karşısında kendilerini küçük, ezik hissetmesinler. Hiç kimse anasının karnında yazar olmuyor. Emek vererek, disiplinli çalışarak ve edebiyatı yaşam biçimine dönüştürerek yazar olunuyor, şair olunuyor.

Sizce hayat yeniden güzel olur mu?

Hahaha! Ayy çok sevdim bu soruyu. Hayatın doğa gibi kendini durmadan yenileyen ve durmadan direnen bir yanı vardır. Yeter ki siz ona sımsıkı sarılın ve hiç bırakmayın. Yüreğinizdeki sevgiyi eksik etmeyin. Sevmiyorsanız sevin. Gerçekten hayata bakış açınız, hayata seslenişinizin karşılığı var ve alıyorsunuz. Sevgi de size büyük destek oluyor. Elbette bedel ödeniyor, ödenecek. Ama asla hayatın güzel olacağından hiçbir kuşku duyulmaması gerek.  Size bir sır vereyim mi? Ben 12 Eylül’ün ve 1990’lı yılların o karanlık döneminde bile yarının güzel olacağına dair inancımı yitirmedim. Bugünlerde bile… Yoksa edebiyatın ve sanatın o iyileştirici, sağaltıcı gücünü inkâr etmiş oluruz.

Teşekkür ederim.

A. Gerger:     Ben teşekkür ederim.

Visited 43 times, 1 visit(s) today
Close