Arzu Alkan Ateş’in son kitabı Mahir Efendi’nin Papağanı iki kolon üzerine yerleşmiş, iki anlatıcısı olan öykülerden oluşuyor. Kuş Ev ve kitaba adını veren Mahir Efendi’nin Papağanı. Kuş Ev, zemini sağlam kurguyla okura sunulmuş. Yaşayan bir acısı var. Kitaplarla dolu evde bir geçmiş var ve bu hüzün dolu. “Kanatlanıp uçacak gibi durduğundan ona kuş ev derdik,” derken dile hâkim yazarın o atmosferi kısa cümlelerle okura yaşatması, “Hiçbir şey kitaplarda anlatıldığı gibi değildir, İnsan önce kendini okumalı, kendi alfabesini sökmeli,” derken de okuru düşündürmesi öyküyü farkı kılan nedenlerden biri. Mahir Efendi’nin Papağanı’nda “Kelimelerin acizliği karşısında fotoğrafın gücünü ilk kez Hüdaverdi’nin gözlerinde hissettim,” diyerek düğümü atıp okuru roman tadındaki kurgusuna davet ediyor. Öykü bizi diğer öykülere çağırmakla kalmıyor, kasabada yaşarken “karanlık bir oda ile” kasabanın dışına çıkabilmiş çocukların keyfini yaşatıyor. Kahramanlar, o fotoğraflarla işe yaramanın mutluluğu ile başka dünyalara açılıyorlar. Gördükleri her zaman mükemmel olmayabiliyor, işte bu tam öykünün başladığı nokta. Meraklı okurlar için noktayı buraya koyuyorum.
Arzu Alkan Ateş “İçimdeki tılsımı açığa çıkartmanın peşindeyim,” diyerek öykülerini özetliyor aslında. Masalsı ve büyülü gerçekçilik ile öykülerine nefes vermiş. Masalsı tat Yusuf Masalı ve Rüya adlı öykülerde kendini belirli bir şekilde gösteriyor. Genel olarak öykülerinde belirli bir son yok. Son dediğimiz yerde öykünün diğer kahramanı başka bir öyküyü yeniden başlatıyor. Ateş, kahramanlarını öykü içinde ve öyküler arasında serbest bırakmaktan hoşlanıyor. Acımasız bir Tanrı olmayı seçen” Kıl Haydar başarılı bir öykü kahramanı. Ona sunulan yaşam aslında bir son. Sıkı okurun unutmayacağı bir karakter bana kalırsa. Kıl Haydar’ın son verdiği öyküyü Adı Lale Olmayan Lale, aralayıp yeniden başlatıyor. Okur ilk öyküde silik olarak tanıdığı kadın kahramanı daha yakından görüyor. Okura yaşam tarzı şekli ne olursa olsun bir kadın olarak duygu ve beklentilerinin hep aynı olduğunu hatırken yazma çabasında olanlara da göz kırpıyor. Öyküdeki her karakterin söylemek istediği bir cümlesi olabilir diyor yazar.
Rimbaud’un Ben bir başkasıdır sözü -belki de felsefesi- Arzu Alkan Ateş’in öykülerinden birine isim olunca içeriğinin de biraz şiirsel dille yazılmış olmasını garipsememeli okur. 27 yaşında şiirin felsefesini kuran ve genç yaşta göçüp giden şaire Alkan’ın vefası özlemi gibi bu öykü. Aynı zamanda bir iç döküşü de hissettiriyor. Şiirsel öyküsünde kahramanına “Yazarak var olduğunu,” söylerken yazarın kendine seslenmiş olması çok büyük ihtimal. Nihayetinde öykünün sonunda “Bir anlatının kahramanı mı yazarı mı olmak? Karar vermek zor.” diye soran da kendisi.
Mahir Efendi’nin Papağanı Alakarga Yayınları’ndan 2020 yılının Eylül ayında çıktı. Arzu Alkan Ateş’in üçüncü öykü kitabı. Yazarın öykülerindeki bu derinliğe elbette iyi bir okur olmasının yanında Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmasının da katkısı olduğunu düşünüyorum.
Mahir Efendinin Papağanı farklı biçimde öyküler iç içe geçerek roman türüne yakınmış gibi görünen ama asla roman olmayan kendine özgü bir öykü kitabı. Okumamış olanlar için “Geç kalmayın,” diyorum.
Arzu Alkan Ateş
Mahir Efendi’nin Papağanı
Öykü, 122 s.
Alakarga Yayınları, 2020.
- Şenay Şentürk Söyleşisi - 5 Kasım 2024
- Çiğdem Koç Söyleşisi - 15 Eylül 2024
- Hatice Günday Şahman Söyleşisi - 13 Temmuz 2024