“Dahi olmak yeterli değil. İnsanların kalbini değiştirmek cesaret ister.”
~Yeşil Rehber (Green Book)
United States of America, yani; Amerika Birleşik Devletleri! Elli eyalet ve bir federal bölgeden oluşur. “American Dreams” yani Amerikan Rüyası şişirilmiş bir balondan ibarettir, bir bakıma tiyatrodur. Bu tiyatronun IRKÇILIK geçmişine kısa bir yolculuğa çıkalım, bu trende hepimize yer var.
Howard Zinn‘in yapmış olduğunu kaç beyaz Amerikalı yapmıştır bilinmez ama, az kelimesini kullanmak yerinde olacaktır. Ne mi yapmıştır?
Fikirleri ile kitlelerin harekete geçmesine katkı sağlamış, bir Amerikalı olarak devletinin neler yaptığını gözler önüne sermiştir. Siyasetin nasıl insanları kandırdığını, yasalarda yazanlar ile gerçekte uygulananların birbiri ile alakası olmadığını göstermiştir. Eşitliğin olmadığı Amerika’yı gün yüzüne çıkarmış, kaşif diye methiyeler düzülen Kolomb’un bir kaşif değil, yerli katli gerçekleştiren bir insan olduğunu Amerikalılara anlatmıştır. Bundan geri adımda atmamıştır. Bütün linçlere rağmen, vazgeçmemiştir.
Bu kitabın incelemesine “Yeşil Rehber” filmi ile paralel devam edeceğim. Irkçılığın ne olduğunu filmi izlediğinizde tüyleriniz ürpererek iliklerimize kadar hissediyorsunuz. Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki, neyi bilmediğimizi bilmiyoruz. Tarih okuyanlar az çok bilir ki, Amerika gibi insanları sömüren ülkelerin geçmişi kölelik ve eşitsizlikle doludur. “Yeşil Rehber” filmi, bu kitabın bize anlattıklarının beyazperdeye aktarılmış farklı versiyonudur. Yakın zamanda izlemiş olduğum “Just Mercy” filminde, bir siyahinin suç işlememiş dahi olsa, sadece beyazlar tarafından herhangi bir kanıt olmamasına rağmen suçlu sayılıp, idama mahkum edilebileceğini bir kez daha görmüştüm.
“Yeşil Rehber” aslında bir kitapçık. Bu kitapçık 1960 yıllarında Afro-Amerikan vatandaşlarının sorunsuzca demesek de daha az sorunla yolculuk edebileceği yolları, kalacağı ve yemek yiyebileceği yerlerin listesini barındırıyor. Yeşil Rehber de ki liste neden var olmuş ve Hovard Zinn bu kitabı neden yazmış, size biraz biraz anlatayım…
Bir gün bir öğrencim ofisimde otururken bana şöyle dedi:
“Annem burada iyi iş çıkartmak zorunda olduğumu söylüyor, çünkü zaten iki sıfır yenik durumdayım. Hem siyahım hem de kadın, bir gol daha yersem oyundan atılırım.”
Amerika, bilindiği gibi özgürlükler ülkesi değildir. Kandan beslenen, çoğunluğu arkasına alan güçlülerin ezdiği halk üzerinden propaganda yapan, her eyaleti kafasına farklı şekilde yönetilen, güvenlik güçlerinin keyfi hareketlerine pek ses çıkarılmayan, söz de “Özgürlük Bildirgesi” ile övünen, Irkçılığın damarlarına kan pompalayan ve bununla övünmüş bir federal devlettir. Suçlayıcı gibi gözükse de 25 Mayıs Pazartesi günü Amerikan Polisi tarafından öldürülen 46 yaşındaki George Floyd‘u akıllarınıza getirmeyi bir borç bilirim.
1950 – 1960 arasına bir göz atalım, siyahı Amerikalıların çektikleri zulümleri hatırlayalım, gerçek Amerikan Rüyası neymiş öğrenelim. O yıllarda hangi eyalete giderseniz gidin, hepsinde ırkçılık sorunu vardır. Bazısında çok şiddetli, bazısında daha az şiddetliydi.
Siyahiler özgürlüklerini Direniş ve Kan ile kazanmadan önce nasıl bir yaşama mahkum edilmişlerdi?
- Otobüslerde beyazlar için ayrı, siyahlar için ayrı oturma alanları vardı,
- Mahkemelerde renkliler diye ayrılan ayrı alanlarda otururlardı,
- Bir elbise dükkanına keyiflerince giremezlerdi. Çünkü sadece beyazlara hizmet ederlerdi. Eğer şanslılarsa, elbiseyi satın alabilirlerdi. Kesinlikle deneyemezlerdi, yasaktı.
- Bir restoran da yemek yiyeceklerse, ya belirli saatte yiyebilirlerdi, ya da kendilerine ait olan yerde yiyebilirlerdi. Oturmaları yasaktı, oturamazlardı.
- Kesinlikle oy kullanamazlar, siyasette temsil edilemezlerdi,
- Patron olamazlardı, hizmet edebilirlerdi,
- Dönemin en önemli beyzbol, basketbol takımları içerisinde bulunan siyahiler aynı yerde yemek yiyemezlerdi,
- Bir eyalette siyahiler, kaldırımdan yürüyemez diye yasa çıkarmışlarsa o siyahi o kaldırımdan yürüyemezdi, denemek bedava, ağzı burnu kırılana kadar dövülürdü,
- Bir siyahi, bara giremez, beyazlarla birlikte oturamazdı,
- Beyazların kaldığı otellerde kalamazlardı…
Daha da uzun bir liste elbette yapılabilir, benim bunları yazarken canımın sıkılması, muhtemelen sizin de okurken canınızın sıkılmasına, üzülmenize, belki de ağzınızdan bir kaç sözcüğün çıkmasına neden olmuş olabilir. Bu söylediklerimin bir çoğu kitapta mevcut. Bununla birlikte Yeşil Rehber filmini izlediğinizde de bu durumla karşılaşacak, izlerken sinirlerinize duygusal anlamda hakim olamayacaksınız.
Martin Luther King adını duymayanımız yoktur. Bu isimlerin arka planları farklı şeylerle dolu olsa da verdikleri özgürlük çabası ve bu çabayı şiddet üzerinden değil de, tamamen pasif direnişle başarmış olmaları takdir edilmesi gereken bir şeydir. Bunun daha ötesidir ama kelimeler pek anlam ifade etmiyor. Arka planları dediğim kısım şu dur ki; bu insanların kendi kişisel düşünceleri gereği, farklı kültür ve insanlara da farklı yaklaşım sergileyen ve sözler söyleyen konuşmaları mevcuttur. Bunları araştırmayı sizlere bırakıyorum ve konuya devam ediyorum.
Bu pasif direnişler ilk önce liselerde ve üniversitelerde baş gösteriyor. Buralardan yayılıyor ve ülke genelinde çok büyük eylemlere dönüşüyor. Bu eylemler dediğim gibi yıllara yayılan ve pasif direnişlerden oluşuyor. Kitapta detaylıca anlatılan bu eylemler kısaca şunlardı;
- Beyazların girdiği restoranlara girip, oturmaları ve yemek istemeleri,
- Oy kullanmak için her eyaletin bürosu önünde saatlerce, günlerce beklemeleri, koskoca bir günde belki 1 kişinin anca kayıt yaptırılması ya da yapılmamasına rağmen vazgeçmemeleri,
- Bu kayıtlar esnasında, sırada bekleyenlere yemek vermek isteyenlerin dövülmesi, yemek almaya çalışanların dövülmesi ve öldürülmesi,
- Beyaz Saray’ın bu ölümlere ses çıkarmaması ama buna istinaden de pasif direnişin devam etmesi,
- Her gün her eyalette yasak olan şeylere karşı direnişin örgütlenmesi,
- Beyazlarla siyahların aynı yerde oturamadıkları otobüslerin koltuklarına oturmaları,
- Mahkelemelerde siyahilere ayrılan yerlerde değil, beyazların yanında oturmaları…
Bunlar basit şeylermiş gibi gelebilir, hiç biri basit değil. Her eylem ya ölüme yakın sonuçlar doğuruyor ya da sakat kalan, ölümüne dövülen insan manzaraları doğuruyordu. FBI dediğimiz olgu bu durumları uzaktan izlemekle yetiniyor, pek kıymetli ve övünülen Amerikan Yasası sessiz kalıyor, Yargıçları kıllarını kıpırdatmıyor, beyaz insan siyah insanı düşmanı belliyor ve kafasına kafasına vuruyordu.
Dünyanın en dahi insanı olmanız yeterli değildir. İncelemenin başında bir alıntı paylaştım, “Dahi olmak yeterli değil. İnsanların kalbini değiştirmek cesaret ister.”
Kendi Kurtuluş mücadelemiz de buna örnektir. İnsanları harekete geçirmek için akıl yetmez. Onları bir davaya inandırmak ve kalplerini, yüreklerini, fikirlerini değiştirmek cesaret ister. Ve bu kolay değildir, hem de hiç kolay değildir. Bir şeyleri görmek, onu değiştirebileceğiniz anlamına gelmez. Siyah insan gördüğünde, yolunu değiştiren bir beyazın fikrini değiştirmek ve o insandan tiksinmemesini sağlamak kolay iş değildir.
Tüm Amerikan halkı ırkçı olmayabilir ama bu duruma baktığımızda ve yıllar süren bir özgürlük savaşı olduğunu gördüğümüz de pekte siyahilerin yanlarında hareket etmiş olmadıklarını, sonra sonra yavaş yavaş destek verdiklerini, yine bu kitleleri nüfuzlu beyazların harekete geçirdiğini görüyoruz.
Bir Öğretmen, bir insan neler yapabilir ki dediğimizde Howard Zinn karşımızda kaya gibi durmaktadır.
Onlarla birlikte fikir savaşı vermiş, bir öğretmen olarak sistemin karşısında olmuş, illegal bir şekilde okuldan atılmış, yılmamış eyalet eyalet, okul okul konferanslar vermiş, ölümle burun buruna gelmiş, bir beyaz olmasına rağmen haksızlığa uğramış bir topluluğun yanında olmaktan vazgeçmemiştir. Amerikan propagandasını az çok bilirseniz, birilerini çarmıha germek için nasıl basını kullandıklarını, siyahilere karşı olan halkı nasıl kışkırtabileceklerini bilirsiniz. Amerikan toplumu özgür düşünceli midir sorusuna ben evet diyemiyorum. Büyük çoğunluğu bağnazdır Amerikan toplumunun ve net olarak söyleyebiliriz ki, kendi vatandaşları ve Tv yorumcuları, yazarları da söylemektedir; biraz da aptallardır. Dünyayı Amerikadan ibaret bile sanmaktadırlr, bu röportajlara YouTube üzerinden denk gelebilirsiniz. Trump gibi bir başkanı seçerken dahi yaptığı birçok ırkçı söylemi görmezden gelen seçmenin seçimini demokrasi bünyesinde ne kadar mantıklı bulabiliriz?
Hareket Halindeki Bir Trende Tarafsız Olamazsınız, evet, kesinlikle olamazsınız. Bir taraf seçmek zorundasınız ve ben kimseyi desteklemiyorum diyemezsiniz, özellikle ezen taraf sizin tarafsızlığınızı alıp çok iyi bir şekilde kullanabilir. Ya direnişte olacaksınız ya da siz de zulme ortak olacaksınız, susmak bile buna delalet değil midir? Zafer yakında da değildir, gelecek mi o bile belli değildir. İşte tam da bu tren de tarafsız olmamak cesaret ister. Bu cesareti gösterenler hem gönüllere hem de tarihe adını yazdırmış onurlu insanlardır.
Özgürlüğün bedelini birileri ödemiştir. Hiçbir şey bedava değildir. Birileri rahat yaşıyorsa, bilmemiz gereken en temel nokta, birileri bizim yerimize büyük bedeller ödemiştir. Bunu unutmamak ve zorla alınan özgürlüğün geri verilmemesini sağlamak yine o ülke insanlarının ve hepimizin elindedir. Konu ne olursa olsun, bir şeyi güç bela elde ettiyseniz, onun savaşı bitmemiş, devam ediyor demektir. Yaşam bitene kadar devam!
Filmle birlikte bu kitabı birleştirdiğinizde kafanızda hiç bilmediğiniz bir Amerika ve Irkçılık ortaya çıkıyor. Çünkü bu konuları bilmiyorsanız, ağzınızın açık kalacağına garanti verebilirim.
Geçmişi Irkçılık dolu bir ülke, daha sonra nasıl bir ülke oldu? Kısaca ve önemle birkaç kelam edelim…
Barack Hussein Obama, Amerika Birleşik Devletleri’nin 4 Kasım 2008’de yapılan ABD başkanlık seçimlerinde ABD’nin 44. devlet başkanı seçilmiştir. Daha sonra bir kez daha seçilmiştir.
Obama’nın ten rengini bilmeyenler var ise, Google’a bir bakabilir. Anne ve babasının kim ve nereli olduğuna ve hikayesine bakabilirler. Bunları neden mi söylüyorum? Bir zamanlar aynı metroyu kullanmaktan tiksinen, aynı yerde yemek yemeyen, giyinmeyen, okumayan beyaz Amerikalılar, Siyah bir Amerikalıyı başkan yaptı ve oldukça da sevdi diyebiliriz.
Günümüzde Amerikan film ve dizilerine bakarsanız, bolca siyahi oyuncu vardır, müzik dünyası öyledir, NBA öyledir, Amerikan Basketbol takımına bakın desek bile yeterlidir, ölenlere ve dövülenlere ses çıkarmayan FBI’da çok önemli yerlerdedirler, CIA aynı şekilde, eyaletlerde ve şehirlerde bir çok güvenlik güçlerinin üst düzey yöneticileridirler. Hukukta, üniversitelerde, bilimde, sanatta her yerde…
Bir başka Amerika ve dünya ortaya çıktıysa, bu yıllar önce bedel ödeyenlerin sayesindedir. Amerika kötüdür demiyoruz, geçmişini bilin öyle davranın diyoruz. Amerika’yı Amerika yapan bir bakıma Hitler’in bilim insanlarını kendi ülkesinden kaçırmasıdır. Bunun en çok yararını Türkiye ve Amerika görmüştür. Amerika’nın şu an ki bilim ve teknolojik yapısının kaynağı savaş ve Nazi zulmünden kaçan bilimadamlarıdır.
Önerdiğim filmi kesinlikle izleyin. Uzun süresinden korkmayın, sizi güldürecek, düşündürecek, yaşamları iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak. Ten rengi farklı olan insanların neler çektiğini kısaca görmenizi sağlayacak. Yaşanmış bir hikaye olması, sizi daha fazla etkileyecektir. Ekstra olarak , yanına “Just Mercy”yi de ekleyin.
Howard Zinn gibi insanlar dünya tarihin de hep var oldular. Adları bilinmiyor olabilir ama hep var oldular. Kadınların insan sayılmadığı bir dünyadan bugüne, siyahilerin insan sayılmadığı dünyadan bugüne çok şey değişti, değişiyor ve değişecek. Yetmez ama düne nazaran bugün daha iyi, yarın ve sonraki günler ve yıllarda daha da iyi olması dileğiyle.
Ten rengi yüzünden insanın sınıfsal ayrımcılık yaşaması, köle yapılması, işkence edilmesi, yaşam hakkının sınırlandırılması hiç deneyimlemek istemeyeceğimiz bir şey. Her türlü insan ayrımcılığına karşı olmamız en içten dileğimdir. Kimin nerede, nasıl, ne şekilde dünyaya geleceğeni kimse bilemez ya da seçemez.
İnsanın RENGİ olmaz, İnsan; İNSANDIR…
Tanrı Amerikayı Korusun “God Bless America” yanlış bir söylemdir aslında. “Tanrı Dünyayı Amerikadan Korusun” demek daha nezih bir beklenti ve istektir kanımca.
Irkçılığın olmadığı bir dünyaya…
- GESTAPO: Geheime Staatspolizei (Gizli Devlet Polisi) - 3 Ekim 2021
- Dikkat, Faşizm Yükseliyor! - 23 Eylül 2021
- Sakarya Meydan Muharebesinin 100. Yılı - 28 Ağustos 2021