“Üslup” hakkında kısa bir tanımda bulunabilir misiniz?
Genel olarak, “üslup” terimi bir şiirde veya başka herhangi bir sanat eserinde, şiirsel bir düşünce veya duygunun ifade edilme ve sunulma biçimi olarak tanımlanabilir. Elbette bu konu, ortaya çıkışının ilk aşamalarında tamamen özel ve bireysel bir yön taşır, daha sonra genel bir düzeyde ana hatlarıyla benzerlik gösteren eserler, aynı kategoriye yerleştirilir ve genel bir yön kazanır; bu özelliklerle ilgilenen kişiler tarafından takip edilir.
Çok teşekkürler. Şimdi lütfen çalışma şekliniz, yöntem ve teknikleriniz hakkında ne söylemek istersiniz? Her şairin kendine has güçlü yönleri ve özellikleri vardır.
Tabii, bu konuyu tartışmak benim için biraz zor. Çünkü hiç kimse kendisi hakkında doğru bir yargıda bulunamaz. Bu başkalarının benim çalışmalarım hakkında konuşması gereken bir konudur, ancak şiir hakkında kendi düşüncelerimi anlatabilirim.
Şiirimde, her şeyden önce dilin olanaklarından istifade etmeye çalışırım. Bunun nedeni, şairane dilimizde bir eksiklik hissetmemdir. Bu eksikliğe, çeşitli kelimelerin eksikliği denilebilir. Şiirimiz bir miktar geleneği takip eder ve sürekli olarak şiirde kullanılan kelimeler vardır. Bunlar kendi anlamlarını kaybetmemişlerdir, ancak artık kulağımızda gerçek etkilerini yitirmişlerdir.
İkinci olarak, şiir geleneğinin takip ettiği kelimeler bugünkü şiir anlayışımıza uymuyor. Çünkü hayatımız değişti, bize yeni duygular veren yeni konular gündeme geldi ve bu duyguları ifade etmek için birçok yeni kelimeye ihtiyaç duyuyoruz. Şu ana kadar şiirde olmadıkları için, onları şiire dâhil etmek oldukça zordur. Ben bu kelimeleri şiire yerleştirmeye çalışıyorum. Yapılacak doğru şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Bugünkü şiirin, canlı ve dinamik bir şiir olması durumunda, bu kelimelerden istifade edilip, şiire dâhil edilmeleri gerekir.
Vezin konusuna gelince, Fars şiirinde şimdiye kadar yaygın olarak kullanılan vezinleri benimsemiyorum. Çünkü bu vezinlerle kendi hislerim arasında -modern bir insan olarak- hiçbir uyum görmüyorum. Bunlar çok yumuşak ritimlerdir, hatta savaş şiirlerinde kullanılan vezinlerde bile bir yumuşaklık göze çarpar. Tüm bu yumuşaklık, modern duygularla uyumlu değildir. Eğer yaşadığımız hisleri bir kâğıt parçasına resmedebilseydik, düz çizgiler yerine zikzaklı bir çizgi olurdu.
Bu hisleri -üzgünüm, ama- “Ey dil, ey dil” gibi yumuşak ritimlerin içine asla sığdıramazsınız.
Yani bu daha güçlü bir çığlık mı?
Evet, bence yeni duyguların ifadesi için, yeni vezinlerin ortaya çıkarılması konusunda çaba sarfetmeliyiz. Çünkü bu duygular bu vezinlerden daha hızlı. Aslında bugün hayatımızda ortaya çıkan meselelerle bu vezinler arasında bir uyum söz konusu değil. Bu konuda çaba sarf ediyorum. Elbette hiçbir zaman başarılı olduğumu söyleyemem. Ama bu başarıyı elde etmeye çalışıyorum. Çünkü tüm içtenliğimle şiirimin daha iyi olmasını istiyorum.
Furuğ Ferruhzad 32 yaşında geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayata gözlerini yumdu. Kısacık hayatına dair şair Ahmet Şamlû şu ifadelerle arkadaşını ebediyete uğurlar, “Yeniden doğuşundan sonra beş altı yıldan fazla yaşamadı. Ancak acımasızca bitimli olan bu zamanda günümüz şiirinin en ışıltılı şahsiyetlerinden biri olmayı başardı. Onun ani kaybıyla, masumane şiirlerinin emsalsiz melodisi taklit edilemez bir niteliğe büründü ve bu melodik genişlemenin yayılması durdu.” Çev: Dilek Köroğlu
Şiir ve şiirin yaşamla ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Her ne kadar yukarıda dolaylı olarak ifade etmiş olsanız da…
Aslında şiir, hayatın bir parçasıdır, katiyen gerçek hayatın insana verdiği etki alanının dışında tutulamaz. Manevi yaşamı, hatta maddi yaşamı şiirsel bir bakış açısıyla temaşa etmek mümkündür. Aslında şiir, var olduğu, geliştiği ortamı ve koşulları göz ardı ederse, asla şiir olamaz. Ne yazık ki, günümüz şiiri, yani yeni şiir -Şiir-i Nu- adını verdiğimiz şey, bu konuya sadık kalmaya çalışırken gerçek yaşamdan, kendi zamanının ve mekânının gerçek özelliklerinden çok uzaklaşmıştır. Elbette bunun nedenleri var: Biri klasik edebiyat adı altında önümüze veya arkamıza yerleştirilen ve ağırlığını her zaman omuzlarımızda hissettiğimiz bir dağ; diğeri ise şiirde yeni yollara açılmak, yeni malzemeler kullanmaktan ortaya çıkan korku ve endişedir. Bir diğeri de vezin meselesidir. Bunlar çözülürse şiirin durumunun bundan çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Fars şiirinin dönüşümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu, gerçekten çok zor bir konudur. Eğer dikkat ederseniz, tüm kavram ve ölçütlerin sahip oldukları anlamları yitirdiği -değersiz demek istemiyorum- sarsıldığı bir dönemde yaşadığımızı görürsünüz. Örneğin yerkürenin kendi etrafında dönmesinin hayatımızda herhangi bir etkiye sahip olmadığını söyleyemeyiz. Yani dünyanın etrafında dönen bilimsel çalışmalar yaşamımızdaki pek çok kavramı değiştirmektedir. Bu nedenle Fars şiirinin dönüşümünün nasıl olacağı konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Yaşam ve çevresel koşullara bağlı olmak, kaçınılmaz olarak dönüşümü beraberinde getirir. Bu cebirsel bir problemdir ve asla önceden belirlenemez, kendiliğinden oluşur.
Modern şiire olan inancınızla, bu yolu açık ve ufku aydınlık görüyor musunuz?
Belki görmüyorum ama görmeyi umut ediyorum. Dünyanın bu gidişatına bağlı olarak, yüzyıl sonra insanların şiire ilgi duyup duymayacağını ya da yaşamlarında şiirin var olup olmayacağına dair bir öngörüde bulunamam.
Şiirde kalıp ve mazmun hakkında bir şeyler söyler misiniz?
Doğal olarak sahip olduğum düşünce nedeniyle mazmuna daha çok önem veriyorum. Aslında bana göre kalıpları oluşturan mazmunlardır. Yani bir şiirde form, kalıbı dayatır. Mazmun, kalıptan dolayı meydana gelmez, mazmundan dolayı var olan kalıptır. Aslında kalıba pek ehemmiyet vermiyorum. Şiirin kendini bir ifade etme biçimi olarak duygulardan ibaret olduğunu düşünüyorum. Fakat kişinin deneyimlediği yüzeysel olmayan derin bir duygudur. Kendini şair olarak nitelendiren ya da herhangi bir sanatı icra eden birisi duygularını bir şekilde ortaya koymak ister. Bu kişinin ne yaratacağını görmek için onu bekleyenlere söyleyeceği bir sözü, bir duygusu veya bir mesajı yoksa susmak en iyisidir. Asla şiir ve benzeri şeylerin peşinden gitmemelidir. Ne yazık ki, günümüzde şiirimizin en büyük kusurlarından birisinin bu olduğunu görüyorsunuz. Yani amaçsız bir şair olmak, sadece bir manzara çizmek için çizen bir ressam gibidir. Fakat başka bir ressam aynı manzarayı resmedip, tablonun her noktasında bir şeyler söylemek ister. Yani o manzara ve çizgilerde ifade etmek istediği bir amaç vardır. Elbette ben ikincisini tercih ediyorum ve sanatın böyle olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü sanat amaçsız var olamaz.
Günümüz şiiri de büyük ölçüde bu biçimdedir. Belli bir miktar imaj, belli bir miktar güzel tasvirler kullanılıyor. Ama herhangi bir amaç, hedef, niyet, söyleyecek bir söz ya da acı yok. Sadece bir şekil çizip insanların eline tutuşturuyorlar. Ama Nimâ’nın yazdığı türden iyi bir şiiri tenzih ederim. Aslında kendimi onun hakkında konuşmak için çok toy buluyorum. Kendine özgü bir alanı, düşünsel ve duygusal bir dünyası var ve tüm hayatını şiirine adamış bir şair. Bugün de çok iyi şiir yazan şairler var, onlara saygı duyuyorum. Yani amacı olan gerçek şairler. Hayatlarında iradesizce tek bir şiir bile yazmamışlardır.
Radyo Tahran, 1962
Konuşan: Hüseyin Honermend
Şiir Eki – 1
Ek Editörü: Yiğit Kerim Arslan
- Furuğ Ferruhzad Röportajı - 4 Şubat 2024
- Sandviç (Çeviri Öykü) - 20 Temmuz 2022
- O Yılın Yazı (Çeviri Öykü) - 5 Temmuz 2022