Önce kulakçıklar sonra karıncıklar kasılıyor, gevşiyor. Kasılıyor, gevşiyor. Kan kulakçıklardan karıncıklara boşalıyor. Karıncıklar kasılıyor, kulakçıklar gevşiyor. Toplardamardaki kan kulakçıklara geliyor. Karıncıklar kasılıyor, kan kapakçıklardan dolayı kulakçıklara geri dönmüyor. Kan, aort ve akciğer atardamarlarına pompalanıyor. Pompalama hep devam ediyor. Devam ettikçe bitkisel hayattaki hacim büyüyor.

İşte yine geliyor tüm sakinliğiyle. Döşeğe uzanmış, başka çaresi kalmayan arsız bir bedenin üstünü usulca örter gibi. Tüm kilitler oyuklarında yankıyla dönerken. Bitmeyeceğini sandığın titrek mum tüm mütevaziliğiyle pes ederken. Suskunluklar ile isyanlar arasındaki ince çizgi silinir. O geldiğinde. Köpeğin havlayışı hür. Acısını bastıran sızıların tekerrürü. Utangaç damlaların asıldıkları kirpiklerden süzülüşü. Kayıp gider ağrılar, tutkular, düşler düşünceden. Tutunacak bir kol arayışı zifiride. O geldiğinde. Hep gelecek olan. Tüm sakinliğiyle. Aydınlığın çöküşüyle elinde bir kadeh. Düşler, düşünceden ırak. Çarşaf üstüne yatırılır hesaplaşmalar, yüzleşmeler. Yüzsüz, tekil; çoklu hikâyelerde yalnız bakış açısı. Film şeritleri sadece son nefesten hemen önce çıkmaz sahneye. Perdeleri kapatma! Yastık üstünde zıplayan koyunların sırtlarında yükleri. Ne? Neden? Kim? Kiminle? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Başlar isim-şehir-bilmece.

Geçmeyen bir sancının başlangıcı. Sonu olmayan bitişler. Bitişlerin kovaladığı başlangıçlar. Dünde, bugünde, yarında. “Kısır döngü” diyorlar. Yenisine gebe bir doğurgan gibi. “Göğe bakalım,” diyorlar. Göremediklerimize. Vakti geldiğinde görüleceğini bilmeden eğiyorlar boyunlarını. Orada, karanlığın karanlığında. Akmayan süreç. Yastık üstünde. Bedenin altından kayıp giden çarşaf. Çarşafın altından kayıp giden yatak. Yatağın altından kayıp giden kilim. Kilimin altından kayıp giden zemin. Zeminin altından kayıp giden toprak. Toprağın altından kayıp giden bedenler. Bedenlerin altından kayıp giden çarşaflar… Sıkıcı cümleler. Spontane düşünceler. Kapatılmamış musluktan akan suyun düzenli damlalarının yankısıyla gelen işeme arzusu. İşeyip de atamamak böbrek taşını.

Saatler sonra vedalaşacağın yastığın üstünü çarşafla örtüp yine saatler sonra buluşmak üzere nadasa bırakırsın. Yenilerini ekleyeceğin bahçenin ekinlerine, ellerin dolu dönmek için. Sürekli ekersin ama sürekli biçemezsin. Yabani otlarıyla, papatyalarıyla, sümbülleriyle, kaktüsleriyle dolu bahçeni sularsın. İçinde yuvarlanırsın. Bitkisel hayata uyanmadan önceki eşsiz vadilerde dolanırsın. İki arada bir derede. Konfor kokan bahçede isim-şehir-bilmece. Karanlıklar içinde beyaz bir sansar görürsün. “Beyaz sansar mı olur?” diye sor, haydi! İçinde, peşine takılma güdüsü doğar. Kapıyı aralayan bir sansar. Peşinden koşup giden küçük kız. Pembe düşlerin avcısı. Elinden tutmaz. Sansar boynunda. Gider misin? Gidersin. Hep o peşinden gitme arzusu. Gözlerini açtığında geçecek nasılsa. Kapı kapıyı açar. Her kapı başka odalara açılır. Oda içinde odacıklar. Odacıklarda onlarca kapılar. Tüm özlenenler, tüm uzaklar, korkular; kapıların açıldığı odalarda. Guguk kuşu eşliğinde. Geçen saatler saliselere sığabilir ancak. Çocukken kime inandın sen? Kim kandırdı seni? Kapının ardında bekleyen çocuk çalmanı beklemiyor. Aralık kapıdan görünüyor gölgesi. Gölgen. Sonra seni takip ediyor merdivenleri çıktığında. Uyandığında. Kısa seyahatlerle kat ettiğin uzun kilometrelerde. Yalnız değil misin yoksa?

Evet, yalnızsın. Peşindeki çocuk dışında. Unutma. Ne prens, ne de prenses. Yok, gitti. Belki de hiç gitmedi. Çünkü yoktu, hiç olmadı.

Unuttuğun pabuç geri dönecek sana. Bir başka odada. Başka bir kapının ardında. Perdeyi aralarsan görürsün. Kaldırımda öpüşen topukluları, bebeğin ağlamasını, kadının gözyaşlarını, adamın oynaşmalarını, tırpanın gömüldüğü bedenleri, duaları ve yakarışları, geri dönüşleri, tek yönlü gidişleri, guruldayan midelerin sesiyle uykuya dalışları, geniş yataklarına bedenlerini sığdırmaya çalışanları… Perdenin ardında. Kaldırımda, bir görünüp bir kaybolurlar. Ama hep orada. Guguk kuşu ölmedi henüz.

Nefesi kör, hevesi düşkün. Sansar peşinde. Elinden tutmuyor. Boynunda geziniyor. Gidecek misin? Merak etme. Unuttuğun pabuç geri dönecek sana.

Çünkü önce kulakçıklar sonra karıncıklar kasılıyor, gevşiyor. Kasılıyor, gevşiyor. Kan kulakçıklardan karıncıklara boşalıyor. Karıncıklar kasılıyor, kulakçıklar gevşiyor. Toplardamardaki kan kulakçıklara geliyor. Karıncıklar kasılıyor, kan kapakçıklardan dolayı kulakçıklara geri dönmüyor. Kan, aort ve akciğer atardamarlarına pompalanıyor. Pompalama hep devam ediyor. Perdeler bir açılıp bir kapanıyor.

Gece hiç bitmiyor.

Gözde Şahin
Latest posts by Gözde Şahin (see all)
Visited 2 times, 1 visit(s) today
Close