Dünyaya gelirken bazı şeylerden mahrum kalacağıma benim adıma birileri yemin etmişti, buna emindim. Sanki tüm nimetler bana yasaktı. Çift kaşarlı tost, taksi, sosisli sandviç, yeni basılmış para, bir çift özen, bir lokma şans… İzinli olduğum tek şey kuru köfteydi. Tostu, taksiyi, şansı zamanla kabullendim ama sosisliyi aşamıyorum. 

Sosisli sandviçin yasaklı listemde olduğunu, annemin gazete kağıdına sardığı ekmek arası kuru köftenin her fırsatta karşıma çıkmasından anlamıştım. Piknikte, okulda, sahilde, arkadaş buluşmalarında bir gölge gibi peşimdeydi. Ara sıra elini omzuma atıyor, gurursuz ve onursuzca istenmediği her yerde bulunuyordu. Bir uzvum gibi benimleydi. Beni utandırmaktan başka bir işe yaradığını da şu zaman oldu hiç görmedim.

Annemin, sosisli sandviç konusundaki tüm direnmelerine rağmen ben, yasaklı listemdeki diğer ögeden yani şansımı zorlamaktan asla vazgeçmedim. Köfteye karşı bir zaafımızın olduğu belliydi ama sosisliye bu kadar gaddar davranmamızın sebebini anlamıyordum. Ne yaparsam yapayım bir türlü kursağımdan geçmiyordu. Yeter deyip elimin tersiyle her şeyi bir kenara atmama ramak kalmıştı ki bir bayram günü harçlığımı kaptığım gibi büfede aldım soluğu. Ne göreyim, kapalı! Bunu daha önce düşünmeliydim ama bu arzu düşünme fonksiyonlarımın tamamını ele geçirmişti. Bayramın bitmesini bekleyecek gücüm yoktu ama sabrettim. O günlerin nasıl geçtiğini bir ben bilirim. 

Bayram bittiğinde ben de bitmiştim. Koştum büfeye, baktım insanlar dükkanın dışına taşmış, kuyruk bir otobüs uzunluğunda. Anlaşılan herkesin de bayramda gördüğü rüya benimki gibiymiş. Geçtim kuyruğun sonuna, güzelce yerleştim başladım beklemeye. İlk defa bu kuyrukta kendim için bekliyordum. Kuyruk kısaldıkça içimi bir heyecan kaplıyor, suların içindeki sosislere bakıp hangisinin daha güzel olabileceğini düşünüyordum. Nihayet sıra bana geldiğinde gururla paramı uzattım ve “Bana bir sosisli
 lütfen.” dedim.

“Sıra var, sıraya geçmen lazım.” cevabıyla sesimde bir titreme başladı.

“Ben sıradaydım, sıra benim.”

“Ben görmedim sıraya geç.”

“Zaten sıradaydım diyorum ya, yarım saattir bekliyorum.”

“Ya sıraya geç ya da biraz ilerle.” deyince, itle dalaşmaktan çalıyı dolaşmak yeğdir deyip sıranın sonuna geçtim. Bir Allah’ın kulu da ne yapıyorsun sıra çocuğun, demedi. Parasını veren gidiyor, görüyorum bazıları da çift sosis koyduruyor. Biz birine ulaşamamışken insanlar çifte bayram yapıyor. Derken sıra bana geldi. 

“Bir sosisli sandviç alabilir miyim?”

“Yine mi sen sıra var demedik mi?” deyince içime bir kuşku düştü. İlkinde sesimi çıkarmadım, bir yanlışlık olmuştur diye düşündüm ama ikinci “Sıraya geç!” komutuyla bir terslik olduğunu anladım. Bu kuyrukta daha önce arkadaşlarımla bacaklarımda varis oluşana kadar beklemiştim, beni tanımış olmalıydı. Ben, arkadaşları bol sulu, çıtır çıtır turşulu sosislileri afiyetle yerken yanlarında kuru köfte yiyen çocuktum. Aklında tutmuş, bilenmiş olacak ki acısını çıkarıyordu. O bana bilendiyse ben de o dakika kuru köfteye bilenmiştim. Bu sefer utancımdan gönüllü olarak kuyruğa girdim. Bir teyze halime acıyınca “Gel yavrum sen benim önümde dur.” dedi de sona kadar gitmedim. Önümde iki kişi vardı, sıra çabuk gelecekti. 

Gariban yetiştik biz, ezilmek bizde ata sporuydu ta ki dükkandaki kişi başına düşen sosisli sayısı azalmaya başlayınca kadar. Hayallerim başkalarının midesinde can çekişiyordu. O saniye bıraktım utanmayı, ezilmeyi. Kendimden emin dikildim karşısına, uzattım parayı. Aldı! Verdiğim paraya iyice bakıp diğerlerinden uzakta bir yere koydu, ekmek çıkarmak için dolaba yöneldi. Sosisli sandviçin yapım aşamalarını o kadar iyi biliyordum ki çırak girsem ustayı kalfam ederdim. Önce ekmeği ısıtacak sonra sosisi yerleştirip suyundan dökecek derken buz gibi ekmeğe sosisi koyup elime tutuşturdu. Ne su var ne turşu, annemin kuru köftesine benzedi. “Bu paraya bu kadar, bir daha eski parayla gelme.” dedi. Çok boş bakmış olmalıyım ki bana diğer müşterilerin verdiği paraları gösterdi. Yasaklı isteme yeni basılmış parayı da o zaman ekledim. 

Eve yürürken, acaba yeni basılmış param olsaydı ilk seferimde alabilecek miydim diye düşündüm. Sonra birilerinin benim adıma ettiği yemini bozmaya yemin ettim. Üzerinden otuz küsur yıl geçti. Şimdi daha da garibanım. Şimdi bir metelik yüzünden hakkım daha çok yeniyor ama kusursuz derecede sosisli sandviç yapabiliyorum. 

Gökçe Çetiner
Latest posts by Gökçe Çetiner (see all)
Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close